Kibarlık ırkçılığı yenebilir mi? Kişiye özel…
Eski Güney Afrika’da ırkçılık karşıtı gösterilerden birinde bir beyaz polis grubu, siyahi göstericileri dağıtır ve kovalarken elinde lastik cop taşıyan polislerden birisi de siyah bir kadının peşindeydi. Beklenmedik bir anda kadının ayakkabısının teki ayağından çıkar; otomatik olarak “kibar” olmak zorunda kalan polis ayakkabıyı alıp kadına verir, o an göz göze gelir ve her ikisi de durumlarının anlamsızlığının farkına varırlar – böylesine bir kibarlık jestinin ardından, ayakkabısını verip giymesini bekledikten sonra koşup kadını coplamak polis için olanaksız olduğundan haliyle kibarca selam verip arkasını döner ve uzaklaşır…
Bu öykünün ahlaki yanı polisin aniden içindeki iyiliği keşfetmiş olması değil, yani doğal iyiliğin, ırkçı ideolojik eğitimi yenmesi değildir; tersine büyük olasılıkla polis – psikolojik konumu gereği – standart bir ırkçıydı. Buradaki zafer, onun aldığı “yüzeysel” kibarlık eğitiminindi yalnızca.
Polis ayakkabıyı vermek için elini uzattığında yalnızca fiziksel bir temas değildi bu. Beyaz polis ve siyah kadın kelimenin tam anlamıyla doğrudan iletişimi olmayan farklı iki sosyal-simgesel dünyada yaşıyorlardı: İkisi için de iki dünyayı ayıran bariyer kısa bir an için askıya alınmış ve sanki kişinin sıradan gerçekliğine hayaletler evreninden başka bir el uzanmıştı.
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, içinde yer aldığımız çatışmaların anlamsızlığı çok basit biçimler alabilir. Öyle zamanlar olur ki, basit bir karşılıklı bakış her şeyi anlatmaya yetebilir.
Slavoj Žižek ‘Lenin Üzerine’ isimli kitabından
Rosza Roz’a katkısından dolayı teşekkürler.