Luis Corvalán, 1958-1989 seneleri arasında Şili Komünist Partisi’nin Genel Sekreterliği de dahil, yaşamı boyunca devrim mücadelesine her kademede, özveri ve ısrarla katkı koymuş bir devrimciydi.
Ona yoldaşları, şakayla karışık “Don Lucho” diyorlardı, İtalyanca’dan bozma bir İspanyolca’yla “Bay Mücadele”… 14 Eylül 1916’da Chiloé, Pelluco’da doğmuştu Corvalán, ancak çocukluğu, tekstil sektörüyle bilinen Tomé’de geçti.
Sosyalizmle Chillán’da, öğretmen okulunda tanıştı. Yaşlı kıtadan 19’uncu yüzyılın sonunda aldığı yoğun göç sayesinde, kıta Avrupası’ndaki sınıf mücadelelerinin etkilerini hızla öğrenen ülkede komünist partisi, ülkenin kuzeyinde, geniş güherçile yataklarıyla çevrili Iquique’de kurulmuştu. Corvalán, önce Chillán’da öğretmen okulunda okurken o dönem devlet başkanlığı seçimlerinde komünistlerin adayı olan Elías Lafertte ile tanıştı, ardından Şubat 1932’de Şili Komünist Partisi’nin gençlik örgütüne üye oldu.
Corvalán’ın özverili, mücadeleci kişiliği tüm yoldaşları tarafından takdir ediliyordu. Parti, 1937’de Corvalán’ı başkent Santiago’ya, Genç Komünistler Federasyonu Merkez Komitesi’nde ve partinin o dönemki genel sekreteri Carlos Contreras Labarca’yla birlikte çalışması için çağırdı.
Dönemin Avrupa’sındaki sınıf mücadeleleri, Latin Amerika’yı belki Türkiye’den çok daha fazla etkiliyordu. Fransa, ama özellikle İspanya’daki Halk Cephesi iktidarları ve İspanya’da Cumhuriyet’e karşı savaşa girişen faşistlerle verilen mücadele, kıtayı derinden sarstı. Çok sayıda devrimci, insanlık tarihinde devrimcilerin ortaya koyduğu en güzel enternasyonalizm örneklerinden biri olan İspanya İç Savaşı’nda savaşmak üzere Avrupa yollarına düştü. Bu dönem, Şili’nin büyük devrimcileri Volodia Teitelboim ve Salvador Allende gibi isimlerin de siyaseten şekillendikleri dönem idi.
Corvalán, İkinci Dünya Savaşı’na giden yıllarda gazetecilik faaliyeti yapıyordu. Savaş seneleri, komünist partinin etkisini büyük oranda artırdığı yıllar oldu. Bu senelerde Corvalán’ın Valdivia’da çıkardığı “İşçilerin Uyanışı” adlı gazete, devrimci yayıncılıkta örnek olarak gösteriliyordu.
Partinin savaş yıllarındaki yoğun faaliyetinin meyveleri, savaş biter bitmez görüldü. 1946’da yapılan başkanlık seçimlerinde, partinin de desteklediği radikal aday Gabriel González Videla başkanlığa seçildi. Bir sonraki sene, parti yerel seçimlerde yüzde 17 oy alarak ülkenin ikinci büyük siyasi gücü haline geldi.
Ancak ABD, Soğuk Savaş’ı başlatarak tüm dünya ülkelerindeki egemen sınıflara bir çağrı yapıyordu: “komünizm belasına” karşı mücadele. González Videla da, komünist partinin hızlı yükselişinden kapıldığı korkunun da etkisiyle, anti-komünist saflara katıldı. 1948’de Şili Komünist Partisi yasadışı ilan edildi. Partinin liderleri yeraltına çekilirken, Luis Corvalán yakalandı. Corvalán’ın kaderi, bu büyük devrimciyi bir süre ülkedeki toplama kamplarına sürükleyecekti.
Partinin yeraltındaki liderliği ise, solun ortak mücadelesi stratejisini benimseyerek, buna uygun bir faaliyet yürütmeye başlamıştı. 1952 başkanlık seçimlerinde bu stratejinin ürünü olarak sosyalist senatör Salvador Allende desteklendi. Allende, sandıktan sonuncu çıktı: yüzde 5. Ancak bu seçimlerde solun ortak mücadele deneyimi, ileriye dönük büyük bir örnek teşkil edecekti.
Esaretten kurtulan Corvalán, 1956’da Hruşçov’un ünlü konuşmasıyla o güne kadar tek kelime etmediği Stalin’i yerden yere vuracağı Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresi’nde Şili Komünist Partisi’ni temsil etti. Corvalán, sonradan kaleme alacağı anılarında o kongreye kadar Stalin’i hayranlıkla andıklarını ve bu suçlamalardan hiç haberdar olmadıklarını yazacak, ancak destalinizasyon hamlesinden etkilendiğini gösterecektir. “O kongrede olmak benim için onurdur” der Corvalán.
1958’de, Galo González’in ölümü üzerine Luis Corvalán parti genel sekreterliğine seçildi. 1989 yılına kadar sürdüreceği bu görevin, ülke tarihinin en çalkantılı yıllarını kapsayacağını henüz kimse öngöremiyordu.
Şili Komünist Partisi, 1960’lı yıllarda muazzam bir güce ulaştı. Parti, Latin Amerika’nın en büyük komünist partisi durumundaydı. Solda birlik stratejisinin ürünü olarak 1969’da “Halk Birliği” kuruldu. Birlik komünistlerin dışında sosyalistleri, Hıristiyanları, Radikal Parti’de bulunan laik çizgidekileri, sosyal demokratları ve bazı bağımsızları kapsıyordu ve 1970’te, 1952’de sonuncu olan Salvador Allende’yi devlet başkanlığına seçtirmeyi başardı.
Komünistlerin büyük etkiye sahip olduğu Allende hükümeti, kısa sürede önemli dönüşüm adımları attı. Ancak ABD’nin kıtadaki kirli savaşı, Şili’de de tüm hızıyla sürüyordu. 1973’te ABD desteğiyle Augusto Pinochet liderliğinde ordu darbe yaptığında, 1947’de partinin desteklediği ancak partiyi yasaklayan González Videla’nın aksine, Salvador Allende, gerçek bir devrimci olduğunu askerlerle vuruşup ölerek gösteriyordu.
Corvalán da yakalandı. Diğer Halk Birliği liderleriyle birlikte Dawson adasına tecrite gönderildi, ardından kaderinde tekrar toplama kampları göründü. Corvalán, Ritoque ve Tres Álamos gibi toplama kamplarının birinden öbürüne sürüklenirken, 1975’te, ağır bir darbe daha aldı: Bulgaristan’da sürgündeki oğlunun ölüm haberi… Toplama kamplarında geçen 3 senenin sonunda, Aralık 1976’da, Sovyetler Birliği’ndeki bir karşı-devrimci muhalifle değiş-tokuş edilerek serbest bırakıldı.
Ağustos 1977’de Şili Komünist Partisi’nin halen hayatta ve dışarıda kalan liderlerinin katıldığı Merkez Komite toplantısında Corvalán, partinin mücadelesini selamlarken, Halk Birliği stratejisindeki hatalara dair ayrıntılı bir rapor sundu: Özellikle partinin orduyla tarihsel olarak ilişki kurmamasını ve iktidarı alma perspektifinden uzaklaşmasını büyük hatalar olarak niteliyordu. Parti, derhal faşist diktatörlüğe karşı kitle mücadelesi yönetimini benimseyerek, özellkle 1983’ten itibaren önemli direnişlere öncülük etti.
Bay Mücadele, 94 yaşındaki ölümüne dek bir komünist olarak kaldı. Öldüğünde hâlâ partinin merkez komite üyelerinden birisi olan Corvalán, son senelerde parti tarihine dair kitaplar yazmak ve anılarını toparlamakla meşguldü.(SOL)