Doğar doğmaz kimliğimize kazınan Türk vatandaşı ve islamiyet ibareleri beynimize vurulan ilk milliyetçilik ve din damgalarıdır. Şu veya bu dinden şu veya bu milliyetten oluşumuzu biz seçemesek de okul, askeri kışla, aile, cami vb. kurumlarla milliyetçi ve dindar kişiliğimiz oluşturulur. Artık devlet tarafından rahatlıkla yönetilmeye hazırızdır.
*
Fransız burjuva devriminin ürünü olan milliyetçilik akımı burjuvazinin ulusal pazarlar yaratmak için edindiği bir ideolojiydi.
Ulusal pazarların uluslararasında tekelleştiği emperyalizm çağında milliyetçiliğin geçerliliği kalmamış olsa da işbirlikçi burjuvazi özellikle geri kalmış sömürge ülkelerde milliyetçilik propagandasını sürdürmeye devam etti. Irk veya ulus üzerinden sürdürülen bu propaganda tarihin de çarpıtılarak çeşitli efsaneler yaratıldı. Bu efsanelerle yoksul halk uyutuldu. Öyle ki, açlıktan ölen birine yüz yıl önceki bir efsane anlatılarak onun gururlanması sağlandı.
Dahası ülke içinde uluslar birbirlerine düşürülerek ezen ulus ve ezilen ulus milliyetçiliği adında iki başlı bir akım başlattılar. Böylelikle halk kendi açlığı üzerine düşünüp örgütlenmesi gerekirken ulusal varlığını edinmeye, korumaya çalıştı. Sınıf mücadelesi gölgelendi.
*
Tereddütsüz milliyetçiliğe adım atmış kişinin 1933-45 yılları arasında Almanya’da Nazi yanlısı olan kişiden nitel bir farkı bulunmamaktadır.
Daha çok katliam nitel değil nicel bir farkı oluşturmaktadır.
*
Din ve milliyetçilik, insan beynini kemiren burjuva fareleridir.
Sonuçta beyin küçülür, fare de büyür. Burjuva da tatile çıkar.
*
Milliyetçilik tükenen ve vahşileşen kapitalizmin ömrünü uzatan bir ilaçtır.
*
Milliyetçilik ve dindarlık silik kişiliklerin varoluş alanlarıdır.
*
Din ve milliyetçilik insanın hapishanesidir. Dinci veya dindar olduğun sürece dinin emirleri dışına çıkamazsın. Milliyetçi-ulusalcı olduğu sürece ülke sınırlarını aşamazsın.
*
Din ve milliyetçilik çok kez birbiriyle çatışıyor görünse de onlar devletin sadık çocuklarıdır.
*
Kutsallık addedilen her düşünce, kişi, kurum doğallığında değişim ve dönüşüme kapalı olacağından gerilemeye, çürümeye ve nihayetinde vahşileşmeye mecburdur. Bunun en tipik örneği din ve devlet kurumudur. Her ikisi de kutsal kabul edilmekte, her ikisi de varlığını sürdürme telaşesi içinde vahşet saçmaktadır. Devletin kanlı elinin çocuklara dek uzanmasını, El Kaide’nin, Işid’in doğuşunu başka türlü anlayamayız.
*
Dine yönelen bir eleştiri karşısında ”inançlara saygı göster” uyarısının (tehdidinin) sonraki adımı ”din elden gidiyor” ayaklanmasıdır, bir sonraki adım ise Işid. Gerisi vahşet, katliam…
*
Milliyetçilik de dindarlık gibi ana-babadan oğula-kıza geçmedir. Ama insanlık öyle değil. İnsanlık bu zincirlerin kırılmasıyla başlıyor.
*
Milliyetçi ve dini görüşler birer tabudur. Eleştirmek, sorgulamak, reddetmek hainlikle eş değerdir.
Baran Sarkisyan
Dünyalılar