Neoliberalizme karşı yeniden ayağa kalkışın olanakları
Erol Anar
Syriza ve İspanya’daki parti Podemos’un başarısı dünyadaki sol hareketler tarafından umutla izleniyor. Kuşkusuz bu başarı, neoliberal değerlerin egemen olduğu ve tüm insani hak ve değerlerin sistem tarafından yadsındığı bir ortamda őnemlidir. Ama bence bu konuda yapılan yorumlar abartılıdır. Syriza ve İspanya’daki partinin başarısı, dünya solunda bir kıpırdanmaya yol açsa da, tek başına yeniden ayağa kalkmak ve kitleselleşmek için bir motivasyon olamaz.
Neoliberal sistem muhaliflerini evcilleştirir
Birincisi Syriza, legal alanda olan ve “temsili demokrasi” sistemi içerisinde kendisini tanımlayan partidir. Bu tip partiler, iktidara gelince her vaat ettiklerini gerçekleştiremez. Bu da yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Çünkü neoliberal sistem, buna geçit vermez. Bu partilerin başarılarını küçümsemiyorum, ama büyütmüyorum da.
Bugun dünyada küreselleşme karşıtı, anti neoliberal hareketin birinci gündemi, iktidara gelmekten çok aşağıdan yukarıya kitlesel -dinamik ezilenlerin őrgütleri vasıtasıyla- kendisini sistem içinde değil, dışında konumlandıran ama kendisini aynı zamanda sisteme dayatan bir bütün olmalıdır. Bu bütünsel hareket, sistem içindeki hak kazanımlarını küçümsemez tam tersine bunun olanaklarını da zorlar; ama asıl olarak, yasalar çerçevesinde olan değil, ezilenlerin talepleri çerçevesinde kendisini konumlandıran meşru ve alternatif küresel bir harekettir.
Seçimle işbaşına gelen -daha doğru bir deyişle gelmesine izin verilen- bir partinin yapabilecekleri sınırlıdır. Elbette sol bir iktidar, diğerlerinden gőrece daha iyidir. Ama sistem onu da evcilleştirir. Daha őnce buna benzer őrnekler Latin Amerika’da yaşandı, yaşanıyor. Ȍzellikle Brezilya, Ekvator vb… gibi ülkelerde “sosyalist” hükümetler birçok vaat ile işbaşına gelmişti, ancak şu an neoliberal sistemin uygulayıcısı ve savunucusu durumundadırlar. İktidar insanı, partileri ve grupları evcilleştirir.
“Neoliberalizm doğal bir insanlık durumu değildir”
Dumenil ve Levy’e göre, mevcut dünya ekonomisini niteleyen en az üç birlikte süreç mevcuttur: Neoliberalizm, küreselleşme ve finansallaşma. Ancak, bunların içinde başat olan finans olup, neoliberalizm ve küreselleşme finansın bir ifadesidir.(1)
Neoliberalizm bununla kalmamış sol, sosyal demokrat kőkenli farklı ideolojiler içerisine de sızmıştır. Hatta İslâmi ve dinsel referansları kendisine őlçüt alan partilerin ideolojisi haline de gelmiştir. (Ȍrnek vermek gerekirse AKP) Ȍyleyse neoliberalizm sinsidir ve dőnüştürücüdür.
Neoliberalizm, Susan George’un açıkça ortaya koyduğu gibi doğal bir insanlık durumundan çok, toplumlara, insanlığa zorla dayatılmıştır.(2)
Neoliberal programlar, “başka alternatif yok (there no alternative)” sloganı ile gündeme gelerek birbiri ardına yürürlüğe konmuştur. Oysa alternatif vardır. Bu; halkların, ezilen sınıfların, kesimlerin, azınlıkların haklarını savunacak ve çevreyi koruyacak anti neoliberalist alternatif küresel őzgürlükçü hareketlerdir.
Neoliberalizm, sosyal devlete karşı olduğu için, bütün bu kesimlerin haklarını da tırpanlamakta ve onlara kőleliği layık gőrmektedir.
Küreselleşme karşıtı hareketler ve farklı muhalefet türleri
Marksist coğrafyacı Harvey şőyle diyor:
“Farklı muhalefet türlerinin birleştirilmesi daima temel önemde olacak ve bunu İstanbul’da Gezi Parkı’nda veya Dünya Kupası sırasında Brezilya sokaklarında gördük. Aktivizm temel önemde ve yine burada da, sorunun solun hiçbir şeye nüfuz edememesinde olduğunu düşünüyorum. Bunun bir dizi sebebi var fakat en önemlisi, solun, gündelik yaşamın politikası lehine, geleneksel olarak üretime odaklanmayı terk edememesi. Bana göre gündelik yaşamın politikası, devrimci enerjilerin birikeceği bir pota ve yabancılaşmamış bir yaşamın neye benzeyebileceğini tanımlayan faaliyetleri görebileceğimiz bir yer.” (3)
Gerçek solun etki gücü kitleselliğini yitirdiğinden biraz bőyle gőrünüyor. Bir de sol gőrüntüsü altında őzünde neoliberal güçlerin egemen oldugu bir çağ. Aynen Ekvator, Brezilya vb… hükümetleri őrneğinde olduğu gibi. Gerçek solun etki gücü ise kitleselleştiği ve etkinleştiği őlçüde artacaktır. Sol kendi içinde bin parçaya bőlünmüş durumda. Herkes kendisinin gerçek sol olduğunu iddia ediyor. Dünyanın her yerindeki sol hareketlerin, artık alternatif, anti küresel hareketin bir parçası olarak kendisini biçimlendirmek durumundadır.
Harvey’nin de vurguladığı gibi, farklı muhalefet türlerinin birleştirilmesi őnemlidir. Bana gőre bu farklı muhalefet türleri, yeşillerden anarşistlere, sosyalistlere, çevrecilere, feministlere ve hatta sosyal demokratlara, azınlıklara, … toplumsal olarak ezilenlerin hakların savunan ve kendisini o safta konumlandıran farklı muhalefet odaklarıdır. Bu farklı muhalefet odakları da küresel őlçekte neoliberalizme karşı, sivil itaatsizlikten yola çıkarak dinamik bir muhalefet geliştireceklerdir. Bu muhalefetin, teorik ve pratik ayakları vardır.
Ȍrneğin dünyada neoliberalizmi güçlü bir şekilde eleştiren birçok sosyal őrgüt, grup ya da yapılanmalar var. World Social Forum, People’s Global Action, Third World Network, Feminists Against Sweetshops, Global Justice Ecology Project, American Indian, Global Justice Movement, Equality for Gays and Lesbians Everywhere… gibi. (4)
Bunların yanısıra anarşist, sosyalist, anti nükleer, çevreci ve toplumun diğer ezilen kesimlerinden birçok gruplar da var. Dünyanın her yerinde kimliğinden, sınıfından, cinsiyetinden dolayı ezilen kesimleri kucaklayarak gerçekten anti neoliberalizm temelinde bir őrgütlenme, küresel olarak yansımasını bulduğunda ve yerel őzgürlükçü őrgütlerle birleşerek onları da kapsadığında, gerçekten güçlü bir ses çıkacaktır.
“Dünyada sadece bir toplum vardır: Kapitalist toplum küreseldir (ve daima böyle olagelmiştir). Giydiğiniz kıyafetlere, yediğiniz yemeklere, seyahat ettiğiniz araca, şu anda okuduğunuz makaleye bakın. Biz hiçbir bölgesel sınır tanımayan toplumsal ilişkilerin içindeyiz. Kendisinin egemen olduğunu ilan eden devlet, aslında tek bir kapitalist toplumu destekleyen birçok ülkeden biridir. Her bir devlet, egemen olmak bir yana, kapitalist toplumsal ilişkiler bütünlüğünün parçasıdır… Devleti tümden unutalım ve kendi toplumumuzu kurmaya yönelelim.” (5)
Sol liberter bir sol olmak zorundadır
Eğer dünyada tek bir toplum varsa, dünyadaki devletler de daha őnceleri de belirtildiği gibi bir devletler federasyonudur. O halde őzgürleşmenin őnündeki bu devletler federasyonu ve kapitalist ilişkilere sahip toplumdur. İşte bu toplumun hak ve őzgürlüklerini kazanmasına yardımcı olmak gerekir. Bu da gerektiğinde otonom belediyeler (ki dünyada őrnekleri vardır) bőlgeler ve de facto olarak hayata geçmiş çeşitli őrgütlülükler yaratarak olur. (buna yine, de facto olarak “kurtarılmış bőlgeler” de denilebilir)
Dünyada neoliberalizme karşı, solun artık yerel őlçekten çıkarak kendisini küreselleşme karşıtı hareketin bir parçası olarak tanımlaması gerekmektedir. Sol, yasaların izin verdiği çerçevenin dışında (buna legal sol partiler de dahil), gerektiğinde yasalara da karşı gelerek, meşru, hak ve őzgürlüklerden yana bir çizgi izlemelidir. Yani solun toplumun dinamik őğeleriyle demokratik kitle őrgütleri, sendikalar ile birlikte hareket edebilmenin olanaklarını yeniden yaratması gerekiyor.
Bu sol, liberter bir sol olmak zorundadır. Kendi değer ve ideolojisinin ana hatlarını kaybetmemiş, ama dünyayı yeniden yorumlayan ve őzgürlükçü, doğrudan demokratik bir çizgide bir sol kitlelerin yeniden umudu olabilir.
Bu hareketlerin ana ekseni soldur, ancak tüm bileşenlerinin sol olmasına gerek yoktur. Őzgürlüklerden ve temel insan haklarından yana her kişi, grup ya da parti bu alternatif, anti küresel hareketin bir parçası olabilir.
Küreselleşme karşıtı hareket
Dünyada küreselleşme karşıtı ya da alternatif küreselleşmeci hareketler vardır. 1999’da Seattle’da sahneye çıkan küreselleşme karşıtı hareket, oldukça etkindi. Bu hareketler, son yıllarda biraz eski etki ve gücünü yitirdi gibi gőrünüyor. Ancak bugün için sorun anti neoliberalizm ekseninde bu hareketlerin biraraya gelerek, daha da kapsayıcı ve demokratik bir tarzda eylemci olması ve kitleselleşmesidir.
Bu hareketin nasıl yőnetileceği sorununa gelince burada Paris Komünü’ndeki őrgütlenme yőntemlerinin temel alınması gerektigini düşünüyorum. Bu anti neoliberal, küreselleşme karşıtı hareketin ana hedefi sistem içindeki iktidarı elde etmekten ziyade, hak ve őzgürlüklerin genişletilmesi mücadelesini vermek olmalı. Kendi içinde bir hiyerarşi olmamalı. Kendi içinde iktidar en aza indirgenmelidir.
Anti nükleer, ekolojik, kendini ifade edemeyen halk ve azınlıkları savunan, anti homofobik, hiyerarşiden bağımsız ve őzgürlükçü bir őrgütlenme olmalı bu.
Dünya Sosyal Forumu (World Social Forum) Dünya Ekonomik Forumu, İsviçre`nin Davos kasabasında toplanırken Dünya Sosyal Forumu da başka bir yerde toplanır. Dünya Sosyal Forumu gibi içinde yaklaşık 5000 organizasyonun yer aldığı 150 ülkeden katılımın olduğu őrgütleri canlandırmalı ve küresel anti kapitalist hareketin bileşim gücü haline getirmeli. Dünya Sosyal Forumu, ilk yıllarda Porto Alegre’de toplanıyordu ve sanki o yıllarda daha etkindi. Bu yıl Dünya Sosyal Forumu Tunus’ta toplandı, bu toplantıya yaklaşık 4000 hükümet dışı organizasyon katıldı. Küreselleşme karşıtı olan Forum üyelerinin Tunus’ta toplanmayı seçmelerinin nedeni ise, “neoliberalizmin yaşadığı krize karşı 2011 yılında halkların isyanının Tunus’ta başlaması” olarak açıklanıyor.
Ȍrneğin Ekvator’da yıllardır hükümet olan neoliberalizme karşı retorik ve politikaları olmakla birlikte, neoliberal olmakla suçlanan Rafael Correa hükümeti gibi. Kendisinin lakabı da “ultra neoliberaldir”. Yine Brezilya hükümeti aynı şekilde yeni kalkınmacı (neodesenvolvimentismo) politikaları izleyen neoliberal bir hükümet. Fakat bunların tehlikesi, toplumun gőzünde “sosyalist” olarak gőrülmeleridir ve dünyadaki küresel anti kapitalist harekete zarar vermektedirler.
Hatta Türkiye’de günlük yayınlanan neoliberalizme karşı sosyalist bir gazete, Brezilya ve Ekvator’daki seçimleri “Latin Amerika yine şaşırtmadı sol dedi” başlığıyla vermiştir. Yani yalnızca halk değil, dünyanın değişik bőlgelerinde yaşayan bazı sosyalist parti ve gruplar da, bu hükümetleri (bilgi eksikliğinden dolayı) sol olarak değerlendirmektedir. Correa, yerliler, sosyalistler ve çevreciler tarafından “ultra neoliberal, post neoliberal” olarak tanımlanıyor ve “sağdan oynamakla” suçlanıyor. Brezilya Devlet Başkanı Dilma ve onun arkasında olan eski devlet başkanı Lula’nın uyguladıkları yeni-kalkınmacı (neodesenvolvimentismo) model başarısızlığa uğramıştır. Brezilya İşçi Partisi őnümüzdeki dőrt yılda daha da sağa yaklaşacak ve artık İşçi Partisi adından başka hiçbir őzelliği kalmayacaktır. Arjantin’in Cristina Fernandez Kirchner hükümeti ekonominin dışa bağımlılığından ve
neoliberal politikaların üzerindeki gőlgesinden kendisini kurtaramadı.
Yani dünyada neoliberal hükümetler ile sol gőrünümlü neoliberal hükümetler egemenlik sürmektedir. Sol gőrünümlü neoliberal hükümetlerin alternatifi de sağ muhafazakâr neoliberal partilerdir birçok ülkede, Brezilya gibi. Son seçimlerde şimdiki başkan Dilma ile PSDB adayı Aecio Neves neredeyse başabaş oy almışlardır. Yani sonuçta hep kapitalist sistem kazanmaktadır.
Diğer yandan geçmişte “sosyalist” tandanslı olan gazeteci ve yazarların çoğu evcilleştirilerek neoliberalizme geçiş yaptılar. Bunlar bugün neoliberalizmi canla başla savunan organik aydınlardır. Türkiye’ye baktığımızda, “hükümete muhalif” ama neoliberal sistemi savunan birçok organik aydın gőrebiliriz.
Sol gőrünümlü neoliberal hükümetlerin rakibi de sağ muhafazakâr neoliberaller
Ȍyleyse dünyada gerçek sol ile neoliberal ”sosyalist” gőrünümlü “sol” arasında bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Kim sol kim neoliberal ancak araştırılıp, incelenerek analiz edildiğinde ortaya çıkmaktadır. Gerçekte sosyalist solun őnemli bir bőlümü őzellikle Türkiye gibi ülkelerde dünyayı izlememekte ve yeni gelişmeleri okuyamamaktadır. Bu yüzden “Latin Amerika ise soldur” mantığıyla ezberci yaklaşmaktadır.
Bunun nedenlerinden birisi de sol kesimin en azından büyük kesiminin zaten bildiğini düşünmesidir. Bu nedenle araştırmaya, őğrenmeye gerek duymaz; dağarcığındaki “sermaye” ile idare eder.
Sol, hiyerarşik yapılanma ve iktidar kavramına bakış anlamında anarşistleşmeli ve őzgürlükçü bir yapı temelinde őrgütlenmelidir.
“Patronlar ile işçiler, zengin ile fakir arasında bir ayrım olmadığında, artık zenginin mülkünü korumak ve yoksulluğu, ücretli emeği ve hatta açlığı diğer herkese dayatmak için küçük bir grup insan tarafından kontrol edilen polis benzeri bir örgütlü şiddet organına ihtiyaç yoktur. Sermaye biriktirme ve kâr etme ihtiyacı da olmadığından artık yeni pazarlar ve yeni kaynaklar ele geçirmek için ordulara da ihtiyaç yoktur. Kolektif kararlar almak için çoğu ülkeyi yöneten “temsili demokrasi” yerine doğrudan demokrasiyi öneriyoruz. Gerçek demokrasi; diğer kararlar hesap sorulamaz şekilde şirket yönetim odalarında “pazarın tiranlığı” ışığında alınırken, bir avuç (genellikle zengin) bireyi bizim adımıza birkaç yıllığına politik kararları almaları için seçme hakkından fazlasıdır.” (6)
Hiyerarşisiz yeni bir őrgütlenme modeli üzerine
Legal ya da illegal alanda faaliyet yürüten dünyadaki sosyalist hareketlerin çoğu kendi içinde hiyerarşik bir yapıda őrgütlenmiş ve “amir-memur” ilişkisini disiplini sağlamak adına hayata geçirmiştir. Oysa őzgürlük, disiplin ile çelişmez. Disiplin őrgütün değil, bireyin kendi kendine gerçekleştireceği bir őğedir. Doğrudan demokrasiyi iç ilişkilerde uygulamak ve yőnetici elit sınıfının ortaya çıkış şartlarını ortadan kaldırmak gerekiyor.
Bence Paris Komünü’nü őrnek alarak, geri çağırma yőntemini işletmek ve hiç kimsenin lider olmasına fırsat vermemek gerekiyor. Neden Paris Komünü? Çünkü tarihin gőrdüğü en ileri, ama kısa sürmüş bir őrgütlenme biçimini getirmişti.
Kimse bir dőnemden fazla yőneticilik, milletvekilliği, belediye başkanlığı yapmamalı. Milletvekilli olan kişi daha sonra belediye başkanı ya da başka bir kurumun yőneticiliğini yapmamalı. Yeni ve iktidarın en aza indirgendiği bir őrgütlenmeye gitmek gerekir sıfırdan. Yőnetici olanın üye üzerinde iktidarının en az olduğu, hatta hiç olmadığı yeni bir őrgütlenme. Düşünce ve ifade őzgürlüğünün tamamen egemen olduğu, farklı düşüncelerin kendilerini őzgürce ifade edebildigi bir őrgütlenme olmalı bu. Liderler, idoller olmamalı bu yeni őrgütlenme biçiminde, ya da en az sembolik seviyede olmalı. Kişilerin dernek, parti ya sendikanın üzerine çıkmasına izin verilmemeli. Bu gőrevler gőnüllülük temelinde yapılmalı, profesyonel bir işe dőnüşmemelidir. Tabii bütün bunları yapabilmek için de yeni insanın oluşması gerekiyor.(7)
Her yere sızmış bulunan bu neoliberalizm virüsünü, dünyanın vücudundan çıkarmak gerekmektedir. Bunun için de uluslararası őlçekte, en geniş kapsamlı anti-neoliberalizm mücadelesine gerek vardır.
Dipnotlar
(1)Aktaran: Mustafa Durmuş, “Arjantin dış borç krizi Kapitalizm içi çözümlerin iflası”, https://derinstrateji.wordpress.com
(2)George, Susan, “A Short History of Neoliberalism”, Conference on Economic Sovereignty in a Globalizing World, March 24-26, 1999.
(3)David Harvey’le röportaj: “Syriza ve Podemos üzerine”, Çeviren: Serap Güneş, dunyadanceviri.wordpress.com
(4)Bu konuda daha geniş ve kapsamlı bilgi, “Social Movements/Culture”, http://culturalpolitics.net/ adresinden elde edilebilir.
(5)“Chavez, Lula, Kirchner: Bir Giriş”, http://www.otonomdergisi.org/
(6)“Liberter komünizm: bir giriş”, www.servetdusmani.
(7)Anar, Erol: “Cemaatçi őrgütlenme ve solun devleti kopya etmesi”, www.cafrande.org