NESNEL GERÇEKLİKTE HAYIR NİÇİN HAYIRLIDIR?
Örtük (gizli) pedagojinin temelinde; pratiklerin motor-öğrenmevari kavranması, sorgulamanın ise bilinçdışı şekilde diskalifiye edilmesi vardır. P. Bourdieu örtük pedagoji hakkında; iktidarın en etkili bilinç ekimi sağlayan araçlarından biri olduğunu söyler. Bireyler, güç ilişkileri çerçevesinde belirlenmiş siyasal iktidarların, kurumsallaşmış ve hukuki düzlemde de destek almış pedagojik eylemlerinde, hâkim kültürel keyfiyet’e maruz kalır (tarihsel süreçte bu siyasal iktidarlar sürekli değişir). İstedikleri bilinci zihinlere nakşetmeye çalışan egemen sınıf ve gruplar, ‘sorgusuz’ ve ‘rutinleşmiş’ bir örtük pedagoji ile (mevzubahis pedagojik eylem sadece okul düzeyinde tatbik olan bir eylem değildir, dışarıdaki organik aydınların, gazetecilerin, kanaat önderlerinin, din adamlarının vs… eylemleri de dahildir) bireyleri istedikleri ideolojiye çeker ve/veya yaklaştırır. Yaklaşmayanları ise en etkili silahlarından birini; ‘dışlamayı’ kullanarak bertaraf etmeye çalışır veya ötekilerin uzaklaştırılmış hanelerinde kontrol altına alarak denetlemeye çaba gösterir. Ayrıca egemen grup ve sınıflar, sistemleştirilmiş pedagojik iletişimlerinde, kurumsallaştırılmış otoritelerini kullanarak; ötekilerin dışlanmalarını, yine ötekilerin kendi hatalarından, öz-sorumluluklarından dolayı kaynaklandığını inandırmaya iter. Ve iktidar üzerindeki sorumluluğu devreder. Bu tekniği o kadar çok fazla kullanır ve tekrarlar ki (unutmayalım, ‘tekrar’ egemen sınıf ve grupların en etkili silahlarındandır) çoğu birey, adaletsizliklerin kendi yetersizliklerinden kaynaklandığını inanır ve bu durumu içselleştirir (çünkü bu tarz pedagojik eylemlere çocukluğundan itibaren maruz kalır).
- Bauman da aynı çıkarımı; ‘eksik tüketiciler’ kavramsallaştırmasında söyler. Eksik tüketiciler, eksik tüketimde bulunmalarının sebebini kendi tembelliklerinden veya beceriksizliklerinden kaynaklandığını düşünür -ama çevresindeki adaletsizliklerin kendi yaşamındaki başarısızlıkları tetiklediğini görmez- ve başkaldırmaz. Örtük pedagoji üzerine yapılan teorik analizlerin, yakın tarihsel süreçte, ve/veya şu anda, Türkiye yansımasında da birçok somut örnekle karşılaşabiliriz. İlkokuldaki çocuğun büyüyünce cumhurbaşkanı olup idamı getireceğim demesinden tut da (bunu sorgulamaya müsait olmadığı yaşta içselleştirir ve hatanın cezası ‘ölüm’ olmalıdır diye zihnine atar, ve sorgulayacak eğitimle donanmadığı müddetçe zihninde sabitleştirir), işsiz kalan mezun çoğu öğrencilerin hayatta başarısız olmalarının sebebini kendilerinde aramaları ve çevresindeki güç ilişkileri çerçevesindeki adaletsiz istihdam alanını görememesine; Eğitim sürecinde sorgulamalarını iktidar ideolojisine karşıt geliştiren alımlayıcıların, ‘dışlanmaları’ sebebiyle susmasına/susturulmasına, ve sonucunda dışlanmalarının sebebini kendinden dolayı kaynaklandığını düşünmesine kadar örnekleri çoğaltabiliriz…
Bu durum referandum sürecinde de geçerli oldu. Halkın, evet iktidarı tarafından pedagojik eylemlere maruz kalması ve evet ideolojisine karşıt bir sorgulama geliştirdiğinde ise ‘dışlama’ ile ötekileştirilmesi veya sindirilmeye çalışılması söz konusu oldu.
Dayattıkları kültürel keyfiyet’e (burada keyfiyet terimiyle P. Bourdieu, doğal akışa egemenlerin engeli, başka şartlarda başka şekilde gelişebilmesi mümkün bir iradenin değiştirilmesi anlamlarında kullanır) maruz kalmak istemeyenlerin -hayır diyenlerin- üzerinde tatbik edilen cezai işlemlerin ve niteliklerinin; muhalif alımlayıcıların güçlü Türkiye istemediğinden dolayı kaynaklandığını -yani nesnel gerçekliğin yanlış tanınması- zihinlere nakşedilir. Bu pratikler o kadar çok tekrarlanır ki, alımlayıcılar sinsin, yılsın ve içine girdikleri sıkıntılı süreçlerin kendi hatalarından kaynaklandığına inansın.
Böyle bir algı kaydırılması ile egemen grup ve sınıflar, çıkarlarını -yani kültürel keyfiyetlerini- istediği şekilde alana sürebilme sürecini de ele geçirir. Ezilen sınıfların büyük bir kesimi, egemenlerin çıkarlarından dolayı ezildiklerini fark etmez, ezilmelerinin sebeplerini yine kendi habitus’larındaki zayıflıklar da arar. Sandıktan hayır çıktığında kültürel keyfiyetlerinin zarar göreceğini düşünen “tek adam diktatörlüğü sevicileri” (çoğu kandırılmış bireylerdir-bilinçdışı içselleştiren bireyler) hayatlarındaki kötü gidişatlarının sebebini; iktidar ideolojisinin keyfiyetinde görmek yerine, kendinde aramaktadır. Kültürel keyfiyetin bilinçli bir şekilde alanda dolaşmasını isteyenler zaten ezen sınıfın pastasından büyük pay almaya çalışan kişilerdir (yiğit bulut, rıdvan dilmen, akp gençlik kolları başkanları, inşaat zenginleri vs… Bauman bunlara ‘ayartılan sınıf’ da der). Her hayır onların kültürel keyfiyetin’e bir darbedir. İşsiz kalan mezun öğrencilerin, adaletsiz istihdamına, liyakat sistemini görmemezlikten gelenlere, eşit koşullarda yaşam şansı tanımayanlara isyandır. İlkokul çocuğunun zihnine ‘idam ile yönetim’ sempatisi nakşedilmesine, ve bu saydıklarıma eşdeğer bir çok kültürel keyfiyetlerine hayır çığlığıdır.
Süleyman Kaymaz
Dünyalılar – www.dunyalilar.org