İstanbul’un orta yeri polis. İstanbul’un orta yeri panzer, cop, polis köpekleri. İstanbul’un orta yeri kelle pazarı, köpek eğiticileri. Yalnız İstanbul’un mu? Türkiye’nin orta yeri üniforma, yalan, kin, boyalı açlık, para şehveti…
İstanbul’un orta yeri cezaevi, cami, mezarlık. Türkiye’nin orta yeri meclis, suskunluk, faili meçhul.
Yataklardan kalkıyorsunuz; bugün, terli, yorgun. Uykulardan uyanan korku. Tıraş oluyorsunuz, aynada yüzünüz yemyeşil bir uçurum; gırtlağınıza dayanan jilet, upuzun bir evet. Dişinizi fırçalıyorsunuz, diş macununuz simsiyah bir cop. Musluğu açıyorsunuz, akan yemyeşil polis. Evinizden çıkıyorsunuz, dört yanınız ‘güvenlik’ çemberinde: Alo Polis, Polis İmdat…
Pazardan bir şeyler alacaksınız; bütün tezgâhlar Alo Zabıta. Öğretmenleriniz yıpranmış ve bir örnek, adaletiniz uzak bir üniforma. Bir şiir dinletisine gideceksiniz; polis araçları mikrofonlardan önce. Her nasılsa ölünüzü size teslim etmişler; morgdan mezarlığa kadar polis; acınızı imama ve toprağa güvenlik içinde teslim edecekler.
Sevgilinizle güç bela bir park kanepesi buldunuz, duygularınızın zabıtası başucunuzda. Gözünüzün önünde bir adamı öldürdüler; nasıl tanıklık edeceksiniz, önünüzde polis duvarı vardı, göremediniz! Bir içki evindesiniz, keyiften ya da kederden; polis camlarda, rakı bardağınızda, garsonun tepsisinde. Zamanın ve mekânın zincirini kıracaksınız bu gece; yıldızlar ve mevsim öyle uygun ki; polis bir delilik yapmaktan koruyacaktır sizi.
Bir gece yarısı evinizi basıp çocuğunuzu götürdüler. Tabii ki gideceğiniz yer polis. Yanıt alamadınız mı? Siz yine de polisten umudu kesmeyin! Bir iki ay içinde ya bir yol kenarında, ya bir morgda, ya da kimsesizler mezarlığında hiç olmazsa ölüsünü bulursunuz.
Sevişirken kasıklarınızda bir ağrı; çarşaflardan gelen ses, gün boyu çevrenizde esen üniforma hışırtısı. Çocuğunuz gözlerinizin içine bakarak soruyor; yanıt kolay, polisten çok şey öğrendiniz; sesiniz siren, gözleriniz namlu.
Trafikte sıkıştınız; önünüzde iki polis otosu, bir şeyler konuşuyorlar; sakın uyarmayın; polis elbette ne yaptığını bilir! Komşunuz tok sesli türküler söylüyor; ışıkları yanıyor gece yarıları; kimi günler eve çok geç geliyor; tuhaf konukları var; gideceğiniz yeri öğrendiniz artık; polis bu tehlikeden koruyacaktır sizi.
Bir devlet büyüğü yollarda; konvoy sirenlerle geçiyor gözbebeklerinizden: Aman polise dikkat! Uykulara varıyorsunuz yorgun argın; üstünüzde kalkan, gövdenizde kurşun geçirmez yelekler.
Abartılı mı buldunuz bu fanteziyi? Ya çok şiir okuyorsunuz, ya Metin Göktepe’nin ölümünden haberiniz yok, ya da polisi bilmiyorsunuz. Yine de siz abartılı bulun bu fanteziyi. Gidin ölüme dek şiirler okuyun. Çünkü temiz kalacağınız başka bir olanağınız yok. (1996)
Şükrü Erbaş
Dünyalılar