Arka Bahçemiz

Ötekinin Bakışı

Ötekinin Bakışı

üç-maymun_670

Geçenlerde Derrida’nın bir kitabını okudum, çok iyi bir noktaya parmak basıyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, gündelik hayatımızın büyük kısmının fetişist bir inkâra dayandığını söylüyor: Je sais bien mais quand meme (Tamam biliyorum da, ne olacak…)
Hayvanlara neler yaptığımızı biliyoruz, üstelik laboratuar hikâyelerinden bahsetmeyi de sevmiyorum çünkü bunlar sadece istisna. Sonuçta her gün yediğimiz tavukların nasıl yetiştirildiğini biliyoruz, domuzların nasıl yetiştirildiğini biliyoruz. Tam bir kâbus… Peki bunu bile bile nasıl devam ediyoruz? Olup biteni biliyoruz, ama bilmiyormuş gibi davranıyoruz.
Derrida’nın This Animal that therefore I am kitabında çok güzel bir tasviri var; yaralı bir hayvan size baktığında oluşan o ilksel sahneyi anlatıyor – bu, ötekinin ilksel bakışıdır. Derrida, burada Levinas’a çok güzel bir nazire yapar: Levinas, açıkça, hayvanların “ötekinin bakışı” denen şeye sahip olmadığını öne sürmüştür.
Derrida’nın satırlarını okurken, yıllar önce gördüğüm bir kedinin fotoğrafı aklıma geldi. Bu fotoğraf, kedi çok korkunç bir deneyden geçirildikten hemen sonra çekilmişti. Deneyde bir canlının ne kadar darbeye dayanabileceği test ediliyordu. Bunun insanlara ne gibi bir fayda sağlayacağını anlamamıştım. Bu kedi, bir santrifüj makinesine konmuş ve deli gibi döndürülmüştü. Fotoğrafta, kemikleri kırılmış bir kedi görüyordunuz, benim için en şok edici yanı ise tüylerinin çoğunun dökülmüş olmasıydı. Ama buna rağmen yaşıyor ve objektife bakıyordu.
İşte bu noktada o Hegelci soruyu sormak istiyorum: Kedi, bizde ne görmüştü? Ne tür bir canavara bakıyordu? Kedinin bizim için ne ifade ettiği değildi mesele, biz kedi için neydik?

Not: Bu yazı Slavoj Žižek’in 12 Kasım 2010’da
Birkbeck Institute’ta yaptığı konuşmadan alınmıştır.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu