“Günümüz insanının, metronun zamanında gelmesini temenni etmekten başka hiç bir beklentisi yoktur.” – Paul Simon
Felsefe tarihinde çokça meşhur olan bir örnek vardır. Platon’un mağara alegorisi.Buna göre insanlar bir mağarada yüzleri mağaranın kapısına dönük bir şekilde ellerinden, ayaklarından ve boyunlarından zincirlenmişlerdir. Hiçbir şekilde hareket edemeyip karşılarındaki duvar dışında hiçbir şeyi görememektedirler. Sırtları ışığa dönük bir şekilde sadece karşılarında duran duvara bakabilmektedirler. Mağaranın önünden geçen nesnelerin gölgeleri ise bu duvarda belirmektedir. İşte insanlar mağaradaki bu yansımaları gerçeklik olarak biliyorlar ve kabul ediyorlar.
Bir zaman sonra mağaradaki bu kişilerden biri zincirlerinden bir şekilde kurtulup mağara dışındaki gerçekliği görüyor. Bu kişi gözleri karanlığa alışkın olduğu için ilk anda ışığa baktığında gözleri kamaşır. Sonra yavaş yavaş gerçekliği görmeye başlar. Bu gerçekliği görenler filozoflardır. Daha sonra gördüklerini diğer insanlara anlatmak için mağaraya döner. Duvardaki gölgelerin zahiri olduğunu, gerçek olmadığını söyler. Ancak bunu anlatmak, yüzünü ışığa döndürmekten daha zordur. Çünkü karanlık, esaret, bağlılık, dogmalar rahattır. Bunu da gerçekleştirebilme cesaretini gösteren gerçek aydınlardır. Bu yüzden dışlanırlar, ötekileştirilirler. Bu mağara benzetmesinde mağaradaki insan, kendini gerçekleştirememiş, farkındalığı gelişmemiş insanı temsil eder. Zincirler toplumun kalıpları, normları ve dogmalarını ifade eder. Gölgeler toplum tarafından belirlenip sorgulanmamış tabulardır. Mağara ise toplumu simgeler. Burada sadece duvardaki gerçekliğin yansımalarıyla yetinenler, eğlenenler Nietzche’nin deyimiyle sürü insanıdırlar. Kendini zincirlerden kurtarıp mağaranın dışına çıkmaya çalışanlar ise ilk başta zorluklarla karşılaşır, büyük acılar yaşarlar. Ancak bir kez mağaranın dışına çıktılar mı tekrardan mağaraya döndüklerinde karanlık onların gözünü geçici olarak kör eder. Günümüz modern insanı ise mağarada zincirlenmiş köleler olduklarından bile habersizdirler.
Kierkegaard Neşeli Bir Yangın adlı yazısında mevcut durumu şöyle bir ironiyle izah etmiştir: “Çağını uyarmak isteyenlerin başına ne gelir? Tiyatronun kulisinde bir yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş. Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış. Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış. Sanırım dünyanın sonu her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek.”
Mustafa Kılıç
Dünyalılar