Arka Bahçemiz

Postmodernist Sessiz Kuklalar

Gerçek ile sanal’ı ayırt edemeyen ve ne istediğini bilmeyen bir yığından bahsediliyor tüketim toplumunda. Meta yelpazesi muazzam bir şekilde genişledi ve çeşitlendi; İdeolojiler bile satılabilinen-alınabilinen bir değerler haline geldi. Birey bir metadan diğer meta’ya ulaşmaya çalışırken yorgun ve bitap düşer oldu… En önemli kâr kapılarını açan anahtarları bulmaya çalışan egemenler, zihinler üzerinde bir tüketim hegemonyası oluşturmanın önemini fark ettiler. Zihinler hedef tahtası haline geldi! Bahsettiğimiz bu dönemin adı, tüketimin en karmaşık evrim sürecine ev sahipliği yapan; POSTMODERNİST dönemdir…

kapitalizm_tuketim

 Egemen güçler tahtlarını sağlamlaştırmak ve tepeden tebaasını kontrol edebilecek bir mekanizmaya sahip olabilmek için ekonomik güçlerini ivedi bir şekilde maksimize etmek zorunda olduğunu bilerek, istikrarlı bir tüketim kültürü oluşturma çabasındadır. Aldous Huxley  distopya tarzındaki eseri olan “Cesur Yeni Dünya”  kitabında “Alfa-gama-beta-delta-epsilon” sınıflarından bahseder. Alfa en üst entelektüel sınıftır, epsilonlar ise en düşük seviyedeki sınıftır ve sistemin “ayak işleri” diye tabir edilen görevleri yapan kesimi kapsar. Bu sınıflandırılmaları ileri düzeyde teknolojiyi kontrolü altında tutan yeni dünya düzeninin yöneticileri oluşturur. Yani  ileri teknoloji ile kimin alfa, kimin epsilon olacağına karar vermek, sistem denetçilerinin kontrolündedir .Bu bilim-kurgu yapıtında  “hipnopedya (uykuda eğitim)” ile bazı sınıflara  tüketim alışkanlıkları aşılanır. Durmaksınız yeni olanı al-eski olanı at tüketimi. Zihinler müthiş bir seviyede şartlandırılır. Evet bu çok uçuk bir örnek olabilir lakin bu tarzda ilerleyen bir şartlandırılma sürecinden  geçiyoruz. Zihinlerimiz çok fazla bulandırılıyor.

Robert Bocock günümüz tüketicilerini tanımlarken şu ifadeyi kullanmaktadır; “Modern tüketiciler fiziksel olarak pasif ama,zihinsel olarak çok meşguldürler. Tüketim her zamankinden daha fazla kafada çözülmesi gereken bir deneyim, beyinsel ve zihinsel bir olgudur. Yalnızca vücudun gereksinimlerini karşılayan basit bir süreç olmaktan çıkmıştır”.

Robert Bocock “Tüketim” adlı eserinde  bir meta’yı satın alan tüketicinin ileri derecede manipüle edildiğini analiz etmiştir. Tüketiciler bir giysiyi veya elektronik eşyayı satın alacağı sırada ,o ürünün kullanım değerinden daha çok kendisine sağlayacağı prestij ve statüye dikkat etmesi, postmodernizm çağının şüphe gütmez bir gerçeğidir. Ürünlere soyut değerler biçilir ve bu soyut değerler tüketiciyi alım sırasında etkisi altına alır. Ürün  fetişizmi ile kendini tüketime çıldırmış bir şekilde feda eden yığınlar oluşturulur.

tuketim

 

Marksist teorinin mal fetişizmi olarak belirttiği şey, malın kullanım değerinin çok daha ötesinde ürünün sağladığı şeydir. Ürünün kullanım değerinin ötesinde bir alım değeri yaratmak fetişizm-animizm ile oluşturulmaktadır.

Luke: “ürün fetişizmi kapitalizmin bu aşamasında yalnızca yoğun bir şekilde ürünün üzerinde odaklanmamakta; ürüne bir obje olmanın ötesinde bir şey olmasını sağlayacak yatırımları da (İmaj) yüklemektedir” der. Yaratılan imaj ile müthiş derecede ürüne soyut değerler yüklenmekte ve bu süreç bilgi bombardımanı ile zihinlere kazınmaktadır .Bu bilgi bombardımanına yolda yürürken gördüğü reklam afişlerinde, otobüste yolculuk yaparken duyduğu radyo reklamında, televizyonda, sinemada, dergide, gazetede ve diğer kitle iletişim araçlarının hepsinde maruz kalan tüketici-birey, egemen sistemin oluşturmak istediği imajı, gizli dayatmalar ile kabullenip, zihinlerinde doğallaştırmaktadır.

Ayrıca bilgi bombardımanına maruz kalan bireylerin gerçeklik ilkesi sakatlanmakta ve bu sakatlanmış gerçeklik ilkesi ile bireyler sağlıklı düşünceler ve kararlar oluşturamamaktadır. Gerçeklik ilkesi ideolojiye benzer ve bireyin bir şeyi tercih edip-etmeme yahut seçip-seçmeme kararlarında etkili olan bir karar mekanizması görevi görür. Jean Baudrillard bir toplumun eğer gerçeklik ilkesi sakatlanırsa, bu sakat gerçeklik ilkesiyle sağlıklı kararlar veremeyen toplum, tepkiselliğini yitirir ve sessiz yığınlara dönüşerek, mutasyonunun  ilk semptomlarını gösterir ifadesinde bulunmuştur . Frankfurt okulunun önemli düşünürlerinden Max Horkheimer ve Adorno “Kültür Endüstrisi” kavramsallaştırması ile KİTLELERİN nasıl oluşturulduğunu çalışmalarında göstermeye çabalamışlardır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte kültür ile endüstri iç içe girmiş ve “Kültür Endüstrileri” KİTLELER oluşturmak için en düşük ortak beğeni düzeyine hitap eden bir popüler kültür yaratmıştır. Tepkiselliğini yitiren ve adeta sessiz yığınlar haline gelen insanlar artık birer toplum değil KİTLE olmuştur. “Toplum “kavramının “birliktelik”  anlamı deformize edilmiş ,özgünlüğü elden gitmiş ve enerjisi  azalmıştır. Yaratılan bu popüler kültür bir yandan egemen sistemin ideolojisini meşrulaştırırken diğer yandan da tüketime teşvik eden,etkili destek kuvveti pozisyonuna yerleştirilmiştir .Yani Aldous Huxley’in “CESUR Yeni Dünya”  eserinde “hipnopedya” ile zihin yönlendiren denetçilerin görevini modernizm sürecinde “Kültür Endüstrileri” yöneticileri  uygulamıştır.  Postmodernizm  döneminde  bu  yöntem daha da şiddetlenmiş ve zihinler en önemli hedef tahtası haline gelmiştir. Zaten  Robert Bocock’un da dediği  gibi: “Bir bakıma postmodernizm, modernizmin asma katıdır”.

kuklalar

Modernizmin daha da şiddetlenmiş  hali olan postmodernist dönem, ayrıyeten parçalanmış, dağınık ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Böyle bir yapıya sahip olması sonucu gerçek ile hayali olanı ayırt edemeyen bireyler ortaya çıkması ya da çıkarılması egemenlerin kontrolünde post-fordist seri üretimler  ile artırılmaktadır. Derinlikten ve anlamdan yoksun yüzergezer göstergeler ve imajlar yığınıyla televizyon (gazete, sinema ve diğer kitle iletişim araçları), birbiriyle oynayan sonsuz bir dizi benzetim ürettikçe somut gerçeklik duygusunun yitirilmesine yol açar ki Baudrillard buna “Hipergerçeklik” der. Hipergerçeklik terimi gerçek ile hayali olanı birbirinden ayırt edilemez hale gelmesini ifade eder. Bu kavram ile Baudrillard’ın Marksist yaklaşımdaki sanal ve gerçek ihtiyaçlar arasında yapılan ayrıma karşı eleştirel yaklaştığını söyleyebiliriz. Çünkü medya, insanları etrafa saçmış olduğu imajlar ile o kadar manipüle etmektedir ki ; böylesi bir ortamda adeta sessiz yığın haline gelen kitleler neyin gerçek, neyin sahte olduğunu algılayamamaktadırlar.

Gerçeklik algısı saptırılan veya yanıltılan sessiz yığınlar,artık tercihlerini gerçek olmayan fakat gerçekmiş gibi onun yerini alan şey’ler üzerinden yapmaya başlar. Bireyler “Kültür Endüstrilerinin” en etkili silahı olan kitle iletişim medyası ile şartlandırılır ve yönlendirilir. Özgürlük tamamen bir ilizyon olur. Popüler kültür toplum kavramının anlamını derin çukurlara yollar ve üstünü zihin menajerleri örter. Artık tek nesnel gerçeklik tüketimin ta kendisi olur.

Peki bu şeytani taht oyunlarına kurban gitmemenin çaresi ne? Egemenler tarafından kurgulanmış bir hayatın figüranlığını yapmamak için nasıl bir yol izlemeliyiz ? En güzel cevaplardan birini veren Jean Bauldrillard’ın şu sözlerini düşünerek yazımızı noktalayalım.

    “Çekilen bir söylevin, ironik bir gülümsemeyle sıfırlanması, kölenin yadsınmayı yadsıyan o bir anlık tavrıyla efendisinin gücünü sıfırlayıp keyfini kaçırması”

Süleyman Kaymaz

www.dunyalilar.org

 

KAYNAKÇA:

ROBERT BOCOCK-TÜKETİM

JEAN BAUDRİLLARD-SİMÜLARKLAR VE SİMÜLASYON

M.YİĞİT ERSOYDAN-JEAN BAUDRILLARD VE SİMÜLASYON KURAMI

MERİH TAŞKAYA -Ürün Ve Marka Fetişizminde Cinsellik Kullanımı

AULDOUS HUXLEY- CESUR YENİ DÜNYA

MAX HORKHEİMER-THEODOR ADORNO AYDINLANMANIN DİYALEKTİĞİ

LEVET YAYLAGÜL-Kitle İletişim Kuramları Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar

SİNEM GÜDÜM-JEAN BAUDRİLLARD VE TÜKETİM TOPLUMU

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu