Arka Bahçemiz

Rahman ve Rahim Olan Devletin Adıyla

Hayat elimizden alınmak isteniyor. Evlerde, okullarda, işyerlerinde ve hepsinden önemlisi sokakta. Önce yalnızlaştırılıyor sonra teker teker avlanıyoruz. Elimizden alınan her değerin yerine yenileri konuluyor.Devletin Adıyla

 

Erotizmin yerine pornografi tutuşturuluyor ellerimize. Erotizmin uzun ve iç gıcıklayıcı sabrının yerini pornografinin tüketim çılgınlığı dolduruyor mesela. Sevişmeyi unutan bir tür oluyoruz her geçen gün. Ve iktidar erotizmi yasaklarken pornografiyi pompalıyor el altından. Sistem üretmenin yerine tüketmeyi vuruyor sırtımıza. Ürettiklerimiz değil tükettiklerimizle statü kazanıyoruz. Nerede yediğin ve ne giydiğinden daha önemli olmuyor hiçbir üretim, hiçbir değer. Çin malı bir insanlık peydah oluyor gitgide. Her şey ama her şey bir sonra gelen için çabucak tüketiliyor hayatta. Hepsi bu.

Bizler “–miş gibi yaşarken”, kapitalizm, insan soyunun bulduğu bu en lanet şey, kendi putlarını dikiyor her köşe başına. Tapınmanın yeni yollarıyla tanıştırıyor bizi. Artık esirgeyen ve bağışlayan bankalarımız var örneğin. Rahman ve rahim olan devletimizin adıyla başlıyoruz her güne. İktidarların elinde savrulan peygamberlerin, kitapların ve kutsal sözlerin ağırlığıyla bitiriyoruz günlerimizi. Dualar bankalara ediliyor kredi versinler diye, el açıp patronlara yalvarıyoruz iş yerlerinde. Adımızın önünde ve arkasında kimlik numaramızla dolanıyoruz devlet dairelerinde. Hicri İzgören üstadın yazdıklarını bir dua gibi ezberliyorum bense: “Ölümleri kutsuyor, yalanlar emziriyor/ İnfazlar büyütüyor tarihin beşiğinde/ Her köşe başında kimlik soruyor benden/ Açıp yaramı gösteriyorum”.

Ben yaramı gösteriyorum o bana ısrarla soruyor: “Beni mi seviyorsun yoksa Atatürk’ü mü?”. Ben yaramı gösterdikçe “Beni mi seviyorsun yoksa…”yla başlayan daha nice soru düşmeye başlıyor önüme. Oysa ben ölülerle ilişkimi öldükleri gün kesmişim. Yaşayanlardan ise yalnızca kimi öldüremeyeceksem onları seviyorum. Oysa bana soruluyor hep “Beni mi seviyorsun yoksa…” Bana ölümden bahsetmeyin diyorum çünkü insan ölür doğa dönüşür.

İktidar olanların elinde sadece kuru, kupkuru güçler var hepsi bu. Öldürmek onlara ait. Ve satın alma gücü. Bu ikisi dışında yapabilecekleri bir şey yok bize. İyi öldürmek, zamanında öldürmek, dehşetli öldürmek bir iktidarı iktidar kılıyor. Ama iktidar her zaman öldürmüyor. Hep öldürürse iktidar olamıyor çünkü. O nedenle arada bir öldürüyor. Arada bir öldürüyor ama hiç güldürmüyor, çünkü bir iş bölümü var. Güldürmek Allah’a mahsus biliyor. Ama bu öldürme akılda kalsın diye öldürüyor iktidar. Akılda kalmayan öldürmeler devletlerin sadece iş kazası oluyor.

Öldürebilen iktidar aynı zamanda satın da alabiliyor. O satın aldıkça meşru oluyor, satın aldıkça ayakta kalıyor. Satın alamadıklarınıysa borçlandırıyor. Devletin genelevlerindeki kadınların bir ömür boyu bedenlerini satsa da ödeyemeyecekleri borçların altında kalması bundandır işte. Bundandır devletin hanesinde kayıtlı seks kölelerinin varlığı. Yeri geliyor o koca devlet demirbaş defterine orospu kaydeden bir müessese oluveriyor. Satın alamadığını borçlandırıyor, borcunu ödeyemeyeni satıyor, satamadığını öldürüyor. Ama hiç gülmüyor çünkü gülmek Allah’a mahsus, bunu iyi biliyor.

Ve devlet kimi saklıyorsa gözlerden, kimi insanlıktan mahrum bırakıyor, kimi incitiyor, kimi borçlandırıyor, kimi öldürüyor ve kimi yaralıyorsa, onların gözlerinin içine bakın devleti yakından görmek için. Kimlere bu kentlerin sokaklarında kimlik soruluyorsa daha çok, kimler yaralarıyla yaşamak zorunda bırakılıyorsa bu coğrafyada onların bedenlerine bakın devletin açtığı yaraları görmek için.

Büyük şehirler dikiliyor her yere. Gökdelenlerle taçlandırılıyor yoksul ömrümüz. Kıtalar bağlanıyor kocaman tünellerle. Kentler kapitalizm dininin kutsal kitabını yeniden yazıyor. Bizse vakur bir edayla ezber ediyoruz yapılanları. Modern iktidar tam da budur zaten. Tam da böyle bir rasyonelliktir o. Tam da aklın ruhu yok saymasıdır. Güvenlikli sitelerde yaşadığımız modern mülteciliktir. Tanrıya taptığınızı sanarken taşa tapar bulmanızdır kendinizi modern iktidar. Yaptığı “modern hapishaneler”le övünürken hasta mahpuslarının o modern mezbahalarda her geçen gün daha fazla tüketildiğini görmemektir modern iktidar. İnsana değil “hizmete hizmet” etmektir modern iktidar.

Şimdi, yürüyorum Ankara’da protokol yolunda. En gri yeri burası bu şehrin. Bu grilikler ve sıkıcı beton duvarların arasında gözüm takılıyor Orhan Veli’nin içine düşüp öldüğü çukura. Şu sokağın arkasında Denizler yatıyor ve evimin az ötesinde Cemal Süreya’nın adımladığı park. Hayalimdeki kentte, Anıtkabir’de, dizeleriyle bir din yaratan Arkadaş Zekai Özger yatıyor, meclis büyük bir paintball arenası, şehrin en büyük caddesinin adı Ankaralı Turgut Caddesi, bütün bakanlıklar boşalmış hepsi birer çocuk yuvası. Ve yaşlılar için olgunlaşma enstitüleri, çocuklar için dedelere masal anlatma dersleri. Ben her sabah bu düşleri kurarak uyanıyorum. Oysa bütün akşam haberleri “Rahman ve rahim olan devletin adıyla” başlıyor söze. Ben hayal kuruyorum o söze başlıyor, ben hayal kuruyorum o söze başlıyor. Birimizden biri mutlaka kaybedecek biliyorum…

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu