Sanal özgürlüğümüz, yalnızca satın aldığımız kadar ve bununla özdeşleşiyoruz. Giderek sanallaşıyor ve gerçek hayattan çekiliyoruz. Tıpkı med cezir sırasında kendi sınırlarına çekilen bir deniz gibi. Giderek küçülüyoruz.
Aşklarımız sanallaşıyor. Yanımızdaki üç boyutlu insanlarla olan ilişkilerimiz, sanalda olan ilişkilerimizden çok daha az. Yan yana oturan, yaşayan insanlar kendi sanal dünyalarına gömülmüş, ellerindeki cep telefonunda boğuluyorlar. İnsanlarla olan ilişkilerimiz şeyleşiyor ve insanla sanki cansız bir varlık ile ilişki kurar gibi ilişki kuruyoruz.
İlişkilerimizse çoktan sanal olmuş. Sanal bir ilişkimize gösterdiğimiz özeni, gerçek ilişkimize göstermekten kaçınıyoruz. Gerçek hayatın içinde geçirdiğimiz zaman, sanal dünyanın içinde geçirdiğimiz zamandan çok daha az. Düşünce biçimimiz, davranışlarımız giderek sanallaşıyor. Ve giderek daha büyük bir hızla yabancılaşıyoruz kendimize, çevremizekilere ve topluma.
Hayatımızda giderek sanal ile gerçek yer değiştiriyor. Sanal ilişkiler gerçeğe, gerçek ilişkilerimiz ise sanala dönüşüyor.
Sanal ilişkiler bizi sarmalıyor. Ancak sosyal medyada arkadaş listemizde olan insanların çoğu ile belki de hiç konuşmamışız, bir diyaloğumuz yok. Böylece sanal mezarlıklar taşıyoruz bir de sanal ilişkilerimizde. İnsanların çoğu birbirlerinin arkadaş listesinde olmasına karşın, birbirlerini ne takip ediyor ne de ilgileniyorlar. Bunların bazıları gerçek hayattan tanışmalarına karşın, bir diyalogları kalmamış; tükenmiş ilişkiler. Eskiden gerçek hayatta bizim için yaşayan ölüye dönmüş kişileri yüreğimizdeki mezarlığa gömerdik, şimde ise sanalda bizim için bitmiş insanları sanal dünyadaki mezarlığımıza gömüyoruz.
Hem gerçek hayatta, hem de sanal dünyada ölü ilişkilerle sarmalanmışız baştan aşağı. Ölü ilişkiler bizim vücudumuzu, düşüncemizi de çürütüyor hem gerçek dünyada, hem de sanal ortamda.
Sanal gerçeklikte kaybolmak
Gerçeklik algımız giderek değişiyor. Sanal gerçeklik (virtual reality) kavramı giderek hayatımıza egemen oluyor. Sanal gerçeklik şimdiden eğlenceden başlayarak sağlık, eğitim, endüstri ve daha birçok alanda hayatımıza girmeye başladı. Sanal gerçeklik için özel gözlükler ve başka aletler üretiliyor. Yakın gelecekte bu çok daha gelişecektir. Böylece insanın yabancılaşması artacak, sanal ile gerçek arasındaki çizgi giderek belirsizleşecektir. Yani bir sanal gerçeklik dünyasında yaşayacağız. Bu da zaten tükenmiş olan ikili ilişkilerimizi tamamen ortadan kaldırabilecek kadar önemli bir gelişmedir. İnsan ise bu sanal gerçeklik ortamında giderek yabancılaşıyor ve insan olmaktan kaynaklanan özellikleri törpüleniyor.
Zaten internet ortamında sanal bir dünyada yaşıyoruz ve sanal ilişkilerle sarmalanmışız.
Artık insanlık öyle bir aşamaya geldi ki, giderek gerçeklik duygusunu yitirmeye başladı. Yakın gelecekte tamamen yabancılaşır ve gerçeklik algımızı tümden yitirebiliriz. Böylece insan da hem fiziksel olarak -ki beyine ve vücuda yerleştirilecek chip ve diğer bazı nanoteknolojik aletlerle- hem de düşünsel olarak robotlaşacak ve insani duygularına tamamen yabancılaşacaktır.
Sanal gerçeklik yalnızca bazı alanlara değil, tüm alanlara yayılacaktır. Bu da bir anlamda gerçeklik ilkesinin yitimiyle Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramıyla örtüşüyor. Baudrillard, gerçeğin bir daha asla geri dönmeyeceğini vurgular. (Baudrillard, 2010:15)
Demek istediğim de buydu bir anlamda. Gerçeklik yitirildikten sonra, onu bir daha elde etmek neredeyse imkansızdır.
Baudrillard, günümüzde gerçeğin artık minyatürleştirilmiş hücreler, matrisler, bellekler ve komut modellerince üretildiğini ve bu sayede gerçeğin sonsuz sayıda yeniden üretiminin mümkün olduğunu belirterek, bundan böyle rasyonel bir gerçeğe ihtiyacımız olmayacağını, artık işlemsel bir gerçek olduğunu savunur. (Baudrillard, 2010: 14-15)
İnsan sanal gerçeklik dünyasında tamamen yiter ve gerçeklik ilkesini yitirirse, bir daha o dünyadan çıkması çok zordur.
Bu süreçte Baudrillard’ın belirttiǧi gibi “rasyonel gerçeklik” kavramına ihtiyacımız kalmayacaktır. Çünkü artık ne olduğu tanımlanmaz bir boyuta gelecektir, gerçeklik yitiminden sonra. Rasyonel gerçeklik kavramına hâlâ sahip olduğumuzu düşünüyorum. Her geçen gün bu kavram aşınsa ve tanımı biraz daha belirsiz bir hale gelse de. Ancak giderek gerçeklik yitimine uğruyoruz.
“İçimizde çekingen bir cellat, hayata geçmemiş bir katil taşırız. İnsan öldürme eğilimlerini kendilerine itiraf etme cüreti olmayanlar da cinayetlerini rüyalarında işlerler. Mutlak birmahkeme önünde, bir tek melekler beraat ederdi. Zira başka bir varlığın ölümünü -en azından bilinçsizce- dilememiş bir varlık hiç olmamıştır. Her birimiz ardımızda bir dost ve düşmanlar mezarlığı sürükleriz…” (Cioran, 2018:57)
Bu çağda, Cioran’ın söz ettiği “ardımızda sürüklediğimiz mezarlıklar”a bir de sanal mezarlık eklenmiştir.
Erol Anar
Mayıs 2017
Paraná-Brezilya
Referanslar
CIORAN, E. M. (2013), “Çürümenin Kitabı”, Metis Yayınları, İstanbul.
BAUDRİLLARD, Jean (2010) “Simülakrlar ve Simülasyon”, Doğubatı Yayınları, Ankara.