Bir sabah Kirkor olarak uyansak. Ertesi sabah Osman, sonra Yorgi, sonra Botan.
Bir sabah kadın olsak; ertesi sabah erkek.
Bir sabah hiç sevişmesek; ertesi sabah herkesin koynuna girsek.
Bir sabah İsa’ya dua etsek; ertesi sabah Musa’ya.
Bir sabah namaz kılsak, ertesi sabah tüm peygamberlere saysak.
Bir sabah ölsek; ertesi sabah öldürsek.
Kim olduğumuzu hiç bilmesek. Yine de kinlenebilir miyiz bir diğerine?
Bir insanın, kendi varlığına yüklediği öncelikli ve tehlikeli anlam, kim olduğu sorulduğunda verdiği cevapta gizlidir.
Önce ismini mi söylüyor, yoksa kendisini mesleği, etnik kökeni, dini inancıyla ya da cinsel kimliğiyle mi tanımlıyor…
O cevaptan hemen anlarsınız;
Neresinden vurursanız ölür ya da nerenizden vurup sizi öldürür.
Çünkü tüm kimlikler tehlikeli ve ölümcüldür.
Ardımızda, varlığı, birbiriyle savaşa savaşa düşmanlıklara gömülmüş kavimlerle dolu bir tarih çöplüğü bırakarak ilerliyoruz.
Farkında bile değiliz;
Bir başkasını öldürdüğümüzü zannederek her seferinde bir kez daha kendimizi öldürüyoruz.
Hayvanlar birbirlerine isim vermezler.
Sizin taktığınız ismi de, istemezlerse hiç bellemezler. Bir kedi, tekir ya da sarman olduğunu umursamadığı için mutludur. Ve bir insan için Ermeni,
Türk, Kürt ya da Musevi olduğunu umursamak, ölümcül bir mutsuzluktur.
Birbirini eze eze ilerleyen
ve kindarlığı dededen toruna
Lanetli bir miras gibi geçiren
İnsanlığın geleceği kimliğiyle mühürlü.
Bu mühürle beslenen öfke yüzünden kimliklerimiz bizden daha güçlü.
Biz kimliğimiz büyüdükçe küçülüyoruz.
Biz küçüldükçe öfkeleniyoruz.
Doğar doğmaz üzerimize yapıştırılan ve kanımızda dolaştığına inanılan kimlikler bir tercih meselesi bile değiller.
Aslında istesek…
Onlara atadan kalan ateşli ve eski bir silah gibi davranabiliriz. Kimliklerimizi duvara bir süsmüşçesine asıp, şarjörünü boş tutabiliriz.
Ama insan, soyu adına savaşan ve savaştıkça soysuzlaşan bir hayvan.
Rakibini içgüdüleriyle değil öngörüleriyle yok etmekte usta.
O yüzden doğadaki kavgaların en vahşilerine imza atıyor.
Kimlik silahını duvara asmıyor; yastığının altında onunla uyuyor.
Sonra tarih, kazananın hikâyesini yazıyor.
Sonra tarih, kazanmanın muhasebesini yapıyor.
Nihayetinde de tarih, yeni savaşların ve kazançların peşine düşüyor.
İktidarların çağlar boyu kimlikler üzerinden kin güderek yeni oyunlar kurması bu yüzden…
Harıl harıl tarih yazması ve kendi yazdığına kendisinin inanması bu yüzden…
Halkları birbirinden ayırması ve topraklara sınırlar çizmesi ve sınırlara mayınlar döşemesi ve herkese ama herkese onu bir diğerinden ayırt edebileceği kimlikler dağıtması da bu yüzden.
Savaş bu; kimliksiz girilmez!
Mine Sögüt
Dünyalılar