Sevgili Oğlum,
Savaşın yıkım olduğunu yaşadı insanlık yüzyıllar boyu. Yıkımlarla kalmadı bu, en derinlerimize kadar işledi savaşların açtığı yara. Hiç tanımadığımız isimler düşman belletildi bize, gitmediğimiz coğrafyaların ise bize ait olduğu. Savaşların anlatıldığı, kahramanlık ve hamasetin yüceltildiği anlatılar yumağı şeklinde sunuldu bize tarih. Kınalı kuzuların aç bitap düştüğü sahnelerle destanlaştırıldı geçmiş; tarih yazıcılarının ne yoksulluk, ne ölüm umru değildi. Savaşa karşı sesini yükselten, yüreği barış için atan yürekler hep en ağır ithamlarla yaftalandı, korkutuldu, zindanlara tıkıldı, öldürüldü.
Sevgili Oğlum,
Hiçbir canın; toprak, milliyet, inanç, ideoloji uğruna toprağa düşmesini istemedik ve isyan ettik her can toprağa düştükçe. Anaların ağıtlarının son bulmasını, her ananın barışa tülbent bağlamasını istedik. Asıl kutsallığın insanı yaşatmak, en büyük günahınsa öldürmek olduğunu haykırdık her şeye inat.
Tarihe bir bak yavrucuğum, hangi savaş yıkıma yol açmamış ki; kazananı olmuş mu savaşların? Her savaş, bir çocuğun lokmasını çalmaktan, geleceğini karartmaktan başka ne ki? Göğüslere takılan hangi madalya kaybedilen bir bacağın, kolun yerini tutabilir? Geceleri gözlerine uyku girmeyen ve karabasanlar içinde uykusu bölülenler savaşın en kirli ve acımasız yüzünü görenler değil mi? Yavuklusunu savaşa gönderen genç bir kızın acısını ondan başka kim hissedebilir? Bin bir zahmet ve şefkatle büyüttüğü çocuğunun savaşta ölüm haberini alan bir ananın yürek acısına kim derman olabilir?
Sevgili Oğlum,
Yıllardır bu ülkenin dağlarında gencecik fidanlar kirli bir savaşa kurban gitti. Gidenler de bu ülkenin yoksul ve mahzun çocuklarıydı. Şimdiyse yanı başımızda kafa kesenler kutsi anlamlarla meşrulaştırıyorlar savaşlarını. Çocuk yaştaki masumlar düşüyor toprağa ve sen oyun çağında hala ‘’Vatan, millet, Sakarya’’ rahle-i tedrisatından geçiriliyorsun.
Vatanını herkes sever, kimse yurdunu değişmek istemez hiçbir şeye. Ama gerçek yurtsever, bu sevgisini diline dolamaz; sevgisini alın teriyle, dürüstlüğüyle, eşit ve adil davranmasıyla, kimseyi kayırmamasıyla gösterir. Unutma; vatanseverliği dilinden düşürmeyenler, bunu bir zırh olarak kullandılar hep. Tarihe şöyle bir bak; Hitler, Musollini, Pinochet, Kenan Evren ve diğer diktatörler her şeyi vatanları için, vatanlarını sevdikleri için yaptıklarını söyleyip durmadılar mı? Oysa şimdi bu isimler insanlık tarihinin yüz karası olarak anılıyor.
Sevgili Oğlum,
İnsanların ölümünü, bir toprak parçasına değişmek değildir yurdunu sevmek. Yurdunu sevmek; o canların hayatını korumak, onlara sağlıklı bir gelecek kurmak; sevginin, bilimin, aklın rehberliğinde, kimseyi ötekileştirmeden barış içinde yaşatmaktır. Sokaklarında insanların huzur içinde gezdiği, açlık ve sefaletin kol gezmediği, düşüncelerinden, inançlarından, cinsiyetlerinden, kimliklerinden ve cinsel yönelimlerinden dolayı cezalandırılmadığı bir ülke yaratmaktır yurdunu sevmek.
Sevgili Oğlum,
Bu topraklarda, her insanın asker doğduğu yalanıyla büyütüldü çocuklar. Sonra, çocukları ve gençleri şiddet içeren oyunların ve filmlerin tutsağı ettiler. Etrafına bir bak, arkadaşların en çok hangi oyunlarla zaman geçiriyor, hangi dizileri, filmleri izliyor? Anne babalar çocuklarının şiddet içeren oyunlarından, filmlerden en çok muzdarip değiller mi?
Oysa siz, gözlerinizdeki ışığın ve sevginin iklimlerinde yaşamak istiyordunuz. Sevgi, şefkat, oyun isterken; savaşı, asıp kesmeyi, hamaseti konuşup duruyorlar önünüzde ve savaş dili üzerinden hayatı şekillendiriyorlar.
Sevgili Oğlum,
Savaşa harcanan paralarla ne çok okul, spor salonu, sanat merkezi yapılırdı; siz çocuklar sabahın köründe 06.30’larda uykulu gözlerle, ‘’lanet okuyarak’’ düşmezdiniz okul yollarına. Uykunuzu almış, kahvaltınızı yapmış bir şekilde yollara düşer; yirmi kişilik sınıflarda, sıcacık ortamlarda eğelenerek öğrenme merakınızı giderirdiniz. Sanattan, bilimden konuşur, doya doya oynar ; okul sizin için bir panayır yerine dönerdi.
Savaş kirlidir, şiddet çirkindir, kavga kötüdür oğlum. Vicdanlar en çok savaşlarda yaralanır, sakatlanır; gözler körleşir, kulaklar sağırlaşır. Aşk silinir savaş coğrafyasında, bakışlar sertleşir,herkesi kendine düşman bellersin. Doğa bereketini yitirir, kaynaklar kurur; kuşku, güvensizlik radyasyon gibi her yanı kuşatır. Soluk alamaz hale gelir insan. Ve savaşın yıkımı yüzlerce yıl silinmez zihinlerden, kalplerden. Unutma ki savaşa karşı çıkmak kalbine, vicdanına, kardeşlerine, komşularına, dostlarına, geleceğine sahip çıkmaktır oğlum.
Mehmet Salmanoğlu
Dünyalılar