Çatlamış dudakları, korku dolmuş yürekleri, ellerinden alınmış umutları.
Bedenleri kaldırımlara düşüyor soluk ve cansız.
Artık misket peşinde koşmuyorlar savaşın çocukları.
Onların sesleri de çığlığa dönüşmüyor.
Boğazlarında yumrular var, konuşamıyorlar.
Kuşlar onların dalına konmuyor artık.
Çelik çomak oynadıkları sokaklar kan kokuyor.
Savaşın çocukları…
Dünyanın her yerini kendi yerleri gibi düşünürler.
Umutları silahlara satılmış çocuklar
Onlar daha ne olduğunu anlamadılar.
Büyük abileri neden kıyar onların canına.
Neden annelerini sürüklerler yerde.
Hani anneler cennetti.
İnsan cenneti yerde sürükler mi!
Daha yürekleri sevdalarla tanışmadan atılan atomlarla küle döndüler.
Küllerden mezarda yapılmıyor ki! ..
Savaşın çocukları…
Onlar hiç bahar sevinci bilmezler.
Doğduklarında tanışırlar hüzün mevsimleriyle.
Onlar ki mevsimsiz çocuklar.
Analarının memelerindeki sütler kurumuş.
Asla tatmadıkları
Yiyeceklerin resimlerine bakar kara gözleri.
Savaşın çocukları…
Sahi onların bahçelerinde güllerde açmaz.
Her taraf yıkık dökük.
Yüreklerine kıydılar, ellerinden hayatı aldılar.
Hangi şarkı onların, daha şarkıyla tanışmadılar.
Acıdır gelip hayatlarına konan.
Savaşın çocukları…
Onların dünyaları griden başka renk tanımaz.
Onların olduğu yere barış güvercinleri de konmaz.
Oysa çocuklar kuşların sesiyle konuşurlar.
Cıvıl cıvıl, hayata çağıran.
Savaşın çocukları…
Canları bir kuş kanadı kadar kırılgan,
Öfkeleri kendi gözyaşlarına.
Acını dili olsa da, bütün dünyaya anlatsalar.
Kirlendi bütün umutlarımız.
Savaşın çocukları…
Dünyanın en temiz gözleriyle bakıyoruz hayata.
Oysa çok şeyde istemiyoruz, istediğimiz?
Yürümek; yürekten gülerekten
Hayata yürümek.
Çekin kirli ellerinizi üzerimizden.
Olcay Kasımoğlu