Arka Bahçemiz

Şehrin Esir İnsanları

Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1662 liraya, yoksulluk sınırınınsa 5415 lira Türkiye’de. Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarını gösteriyor. Yoksulluk sınırıysa, açlık sınırına giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların eklenmesi ile bulunuyor.

Bu verilere göre Türkiye’de ailelerin en az % 95’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Üstlerinin başlarının düzgün olması sizi kandırmasın. Tekstil çok ucuz. Kimin ne halde olduğunu iyi gizliyor. Köydeki kentteki bu acı kuşatılmışlık, özellikle metropollerde insanlık dışı bir gerçekliktir.

Nüfusunun %70’ten fazlasının şehirlerde yaşadığı bu ülkede insanlar evlerine hapsedilmişlerdir.

Ailenin çalışan üyeleri işe gidip gelmek; çocukları okula gidip gelmek için ancak, hapishanelerinden dışarı çıkabiliyorlar. Yürüyerek gidemeyeceklerse ve en ucuzundan bile olsa, bir şeyler yiyip içeceklerse, bir geziye, bir eğlenceye, uzaktaki bir eşe-dosta, akrabaya ziyarete gidip gelmeleri, ceplerine giren bu yoksulluk parasını açlık sınırına çekiveriyor.

Açlık sınırında olanlarsa, artık prangalı birer kürek mahkumudur.

Kıpırdayacak ne halleri, ne de mecalleri vardır. Bu insanlar ateşin çevresinde korkudan, soğuktan birbirine sarılmış ilk insanlar gibi, bugün de televizyon aygıtlarının önünde, dış dünyanın yüreklerine saldığı korkuların şiddetini azaltmaya, birazcık eğlenmeye, mutlu olmaya çalışıyorlar.

Şehrin öteki esir insanları, ilkleriyle birlikte kredi borcu batağına gömülmüş debelenen bir üst kesimdir.

Bunların mutluluk – mutsuzluk duyguları daha keskin ve çalkantılıdır. Beklentileri fazladır. Rus ruleti oynarlar. İlkindeki çevresel yardımlaşma ve sevgi, birbirine sarılma, bunlarda “gemisini kurtaran kaptan”ın telaşına ve yalnızlaşmasına dönüşür. Bunların ruhları esirdir.

Yoksulluk sınırının çok daha üstündekiler hayatın tadını çıkarmaya heveslidir. “Dolce vita”, rehberleridir. Hırçın sularda güçlü tekneleri vardır. Yardımlaşma yerini, birlikte eğlenmeye bırakmıştır. Hayat özeldir. Özel hayatları her şeyin üstündedir. Bunlar kendilerinin esiridirler.

Şehirde hayat işte böyledir. Bu insanlar önünüzden, arkanızdan, sağınızdan, solunuzdan sürekli geçip giderler. Siz de bunlardan birisinizdir oysa.

Makarna, kömür diye karaladığımız görüntü budur. Cemaat diye aşağıladığımız gerçeklik budur. Ancak bu tablo da bir umut ışığı görüyorsanız, bu ışık yakınlarda tanıştığımız gençliktir.

Tüm hayatın en gerçek, en yoğun kaygısını onlar taşırlar. Devrim, onların işidir. İsyan onların işidir. Sevgi, aşk onların işidir. Serdengeçtilik onların işidir. Özgecidirler, içtendirler. Hayat onlar için çok ciddi bir şeydir. Her şeyi tertemiz isterler, tertemiz tutmak isterler. Meydanları onlar doldururlar. Savaş meydanlarını da…

Hiç bir şeyin, hiç bir kimsenin esiri değildirler. Varlıklı oldukları için değil, ölümü göze aldıkları için bu böyledir. Cepheden gelen mektuplarda, darağacından gelen mektuplarda tüm bunları yanılgısız duyumsarsınız. Onlar ama bugün pek çok şey biliyorlar. Zevkleri ve düşünceleri daha ince. Daha özgür ve sorumlu olabiliyorlar. Bu yeni gençlik, ülkemizin kokuşmuş neyi varsa, yerle bir edecek yeni fay hattıdır.

Geç olmadan. Siz de bu gençlerden biri olmalısınız..

Hayrettin Ökçesiz

http://okcesizhayrettin.blogspot.com.tr/

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu