-Halil Serkan Öz`ün Anısına-
Kimimizin sınıfları okullarda değil maden ocaklarındaydı; tebeşir tozu değil kömür karası oldu ellerimiz atanmayı beklerken.
Göçük altında kaldı depremlerde kimimiz; ölü çocuklarımızla “hayat bilgisi” dersine devam ettik ayrı zamanlar, ayrı boyutlarda.
Kimimize barakalardan okullar inşa etmek düştü; tuğlaları, kiremitleri kendimiz taşıdık dilimizde çocukluk ezgileri.
Sorgu üstüne sorgu gördü kimimiz, işkence üstüne işkence; vebal gelmesin diye çocuklarımıza, bir başımıza kuytulara, kıyılara çekiliverdik.
Kimimizden düşlerinin bedeli istendi; çocukça sevdaların, bilgece cesaretlerin bedeli ödendi baskılarla, yaftalamalarla.
Kendisini geçindiremedi kimimiz; çocuklar ve kadınlar öncelikliydi her daim.
Kimimizin yalnızlığı geçivermedi öyle; mezar mezar aranıverdi kimimiz dupduru yaslar, taptaze yaşlar içinde.
Adanmaktı en büyük keramet kimimize; annelerinden, babalarından öte bağrına bastığımız çocuklarımızın kokusuydu ömrümüze siniveren. Kaygılı, tedirgin, sızılı ömrümüze…
Kimimizin gözü pencerelerde kaldı; kah yarini bekledi pürtelaş, kah polisi, kah gidip de gelmeyen anne babaları, çocukları…
Yıllar sonra giriverdi bir okuldan içeri kimimiz; bedenden öte düş eğitimi dersleri işledi yüreciğindeki top/lu oyunlara çocukları katarak.
Kimimiz dalgın bakan, yorgun durandı; kimimiz yaralı, mahzun kalan…
Öğretmenlik ayrı bir emekti kimimize; emeğiydik, özgürlüğüydük çocuklarımızın.
Kimimizin kıymeti bilinemedi; kimimiz öz geçmişinden, öz düşlerinden hiçbir zaman bahsedemedi.
Kimimizin görgüsü, düşü, birikimi hiçbir zaman yasal olamadı; fikri, sevgisi, naifliği hor görülen, yok sayılandık.
Kimimiz kılık kıyafet yönetmeliğine uyamayınca dilenci oldu; gel gör ki dili özgür`ce, duruşu vicdanca`ydı…
Kaleminden damlayan kan değil çocuk`su/luktu kimimizin; kimimize ölü çocuklarını, ölü arkadaşlarını yad etmek düştü küçücük bir yazıyla, kederli iki satırla.
Öğrencilerimizle bir kendimizi de yokladık her daim; yoklamalarda var olduk paramparça…
Hasan Ferit Gedik’in öğretmeni; burada!
Ahmet Atakan’ın, Ethem Sarısülük’ün, Medeni Yıldırım’ın, Ali İsmail Korkmaz’ın, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in, cümle direnişçilerin öğretmeni; burada!
Roboskili çocuklarımızın, Ceylan’ın, Uğur’un öğretmeni; burada!
Grevlerdeki emekçilerin, sömürülere karşı çıkıp da özgürlüğe büyüyenlerin öğretmeni; burada!
Burada kadınların, LGBT`lerin, mültecilerin, ötekileştirilenlerin öğretmeni!
Bizim çocuklarımız ne robottur, ne ucuz işgücüdür, ne de biat eden dindar ve kindar nesillerdir; can`dır bizim çocuklarımız can!
Emekçidir bizim çocuklarımız; zalim olan, zulmeden, zulmedenden taraf olan değil!
Bilinçlenen, direnendir bizim çocuklarımız; emek sömürücüsü değil, can alıcı, can yakıcı değil!
Hiç kimseye asker eylemeyiz çocuklarımızı biz, hiç kimseye kul köle eylemeyiz efendiler!
Tenefüse çıkan çocuklara bakarken göz ucuyla, can ucuma konuverdi heder olmuş nice öğretmenin kırık dökük tahtalardaki sessiz harfleri ve yalnız, yiğit, unutulmuş kerametli halleri.
Sesli harfler zulümlüdür, yalanlıdır çocuklar; özgürleştirin,sulh içinde saklayın sessiz harfleri…
Ergür Altan (erguraltan@gmail.com)
Dünyalılar