Arka Bahçemiz

Sessizlik evlerinde dinlenmek

fdf

 

Sevgili Uzaklar,

 

Düşünüyorum da, ne kadar çok ve gereksiz konuşuyoruz. Konuştuğumuz cümleleri topladığımızda hepsi bir kelimeden daha zayıf kalıyor. Hiçbir şey ifade etmiyor. Konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz… Ne düşünüyor, ne de dinliyoruz. Yalnızca boş boş gevezelik ediyoruz. O kadar seviyoruz ki gevezelik etmeyi ve boş konuşmayı, sanki kurulmuş bir oyuncak gibiyiz, pili bitene kadar konuşacak olan bir oyuncak…

Ya sen dostum? Haftalarca konuşuyorsun ama içi dolu bir kelime çıkmıyor ağzından. Hep aynı hırsla söz sarf ediyor, kendini tükettiğinin farkına varmıyorsun. Konuşman gereken yerde başını ise eğiyor, bir anda dilsiz kesiliyorsun; çıt çıkmıyor senden bu anlarda. Başka zamanlarda, konuşmaman dinlemen gereken anlarda ise çılgınca bir hırsla konuşuyor, kimseyi dinlemiyorsun.

Yani dostum, hepimizin yaptığı gibi sen de kendi anlarını  karıştırıyorsun sık sık. Hayatımızı anlarımızı karıştırmakla geçiyor. Anların dengesini kuramıyoruz bir türlü.

Oysa sözler değerli olmalı. Yalın ve doğal çıkmalı sözler insanın ağzından. İnsan sözlerine değer biçmeli, ağzından çıkacak sözler olabildiğince anlam ifade etmeli. Aslında şöyle bir düşünüyorum da bir günde sarf ettiğimiz sözcüklerin yüzde yirmisiyle ifade etmek istediklerimizi daha açık ortaya koyabiliriz.


wwwe

 

Sevgili Uzaklar,

Eski Çin’de İ.Ö. dört ve üçüncü yūzyıllarda değişik sessizlik okulları vardı.  Bunların en eskisi Ç’i okuludur. Bu okulun öğretisi “zihin sanatı”dır. Burada sözü edilen zihin,  zihin içindeki zihin’dir. Sonradan Buda Olacak Olan, Bodhi ağacının altına sarsılmaz biçimde bağdaş kurup oturduğunda önce kendi içindeki sessizlik evini keşfetmeyle işe başlamış ve sonra “evin ana kirişini kırmış ve bilincini yitirip öte boşluğa geçmiştir.” Ve o artık zamanın ve uzamın ötesindeki sonsuz derinlik ve dinginliği yakalamış olan kişidir. Artık bu yeryüzünde hiçbir şey ona uzanamaz, erişemez.

Ayrıca Avrupa’da sessizliğin temel kural olduğu çeşitli tarikatlar görülmüştür. Trappistler, sessizliğin temel kural olduğu manastır ve tarikatın ūyeleridir.

 

wwww

 

Toplumsal hayat içerisinde çoğunlukla yüzeysel düşünür ve davranırız. Olayları tartışırız, bazen de kavramları. Kavramların çoğu kez içini boşaltırız ve her şeyi kavramlarla kolayca açıklamaya girişir bu nedenle de durmadan çuvallarız. Hep yüzeyde, sığ sularda geziniriz bu yüzden. Ama bu akış içerisinde hayatın felsefi boyutlarını gözden kaçırırız. Kavramları güncel olgularla kendimizce ilişkilendirir ve sanki hayatın tüm sırlarını çözmüşüz gibi rahatlarız. Bu kargaşada durup bir dakika bile hayatın anlamı ve derinliği üzerine düşünmeyiz; ağzımızdan köpük gibi içi boş kavramları saçarak konuşuruz. Sessizlik bize ürkütücü gelir, hep kaçarız ondan.

Uzakdoğulu bilgeler hareketsizliğin içinde hareketi ve akışı ararlar. Her şey kendi olağan akışında hareket eder, onlar da onlarla birlikte giderler; yani hareket etmeden hareket ederler. İşte sessizliğin gücü de buna benzer. Sessizliğin içinde sesi yakalamak, sessizlikte konuşmak müthiş bir güçtür.

İşte ben içimdeki sessizlik evini keşfetmek, sonra da sessizliğin sesini yakalamak istiyorum. Bu ses bana hayatın gizini ve anahtarını da verecek sanıyorum. O ev bana suların ışıltısını, balıkların huzurunu ve kuşların bilgeliğini getirecek. O ışıltılara tutunacak ve bir balık gibi suya, yani hayatın akışına uyum sağlayacağım. Akıntılarla mücadele edecek ve kuyruğumla gövdemi istediğim yere yöneltmeye çalışacağım. Sonra bir kuş gibi bir dala konup hayat ve erdem üzerine sonsuz bir düşünceye dalacağım, kendi sessizliğime gömüleceğim. En güçlü fırtına bile bir milim bile kımıldatamayacak beni konduğum daldan.

İnsanın içinde, derinlerinde bir yerde dingin bir su olmalı. Bir iç deniz gibi. Üzerinde fırtınalar kopan, dev dalgalarıyla gemileri batıran, ama diplerinde dingin bir deniz gibi. İşte bu denize giden yol, içimizdeki sessizlik evinden geçiyor. Bu dinginlikte dinlenip, gücümüzü kazanıp, yeniden yüzeye dev dalgalarla boğuşmaya gidebiliriz.

 

www

 

Sevgili Uzaklar,

Hiç tahammül edemediğimiz şeylerden  birisidir sessizlik. İçimizdeki sessizlik evini keşfetmek bir yana, en küçük bir sessizlikten kaçıyoruz. İkili ilişkilerimizde bir yada birkaç kişi ile sohbet ederken, araya küçük bir sessizlik girse hemen bu durumdan rahatsız oluyor ve laf olsun, ses olsun diye konuşuyoruz. Ya da bir mekânda yalnızsak, yine ses olsun diye televizyonu açıyoruz. Sessizlik bizi nedense çok ürkütüyor. Bence bu kaçışın nedeni ortada: sessizlik olduğunda ya da yalnızken kendimizle ilgili düşünmekten kaçmak için bunları yapıyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor, çünkü o bizi kendimize çağırıyor.

Taocu felsefenin kavramlarından birisi de Wu-Wei’dir. Taoculukta bilge kişi, sessiz kişidir. O, dışta ve dilin ötesinde tümden açılmıştır.

Oysa biz seste değil, sessizlikte sağır oluyoruz.

Sevgili Uzaklar,

Gerektiğinde bir trappist kadar sessiz olabilmeliyiz.

Hepimizin içinde bir sessizlik evi var. Önce bu evi keşfetmemiz gerekiyor. Zaman zaman o eve girip kendimiz ve hayatımızın anlamı üzerine düşünmemiz, en azından içsel ve sarsılmaz bir huzura kavuşmamızı da beraberinde getirecek. Belki bu aşamadan sonra hayatın adaletsizliklerine karşı daha dik ve güçlü durabiliriz. Her rüzgâr artık kolayca savuramaz bizleri.

Seni içindeki o dingin ve derin sessizliğini keşfetmeye davet ediyorum.

 

Sevgiyle kal.

 

 

Köln

10 Mayıs 2001

 

 

Erol Anar

 

 

Not: Yazarın baskısı tükenen “Sen” (Chiviyazıları Yayınevi, Istanbul, 2003) adlı kitabından alınmıștır.

 

Dūnyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu