“Haydi, Peru’yu gidip görelim!”; “Prag’a gitmedin mi daha?”; “Hindistan’daydım yazın!”…
Yaklaşık 3 saatlik bir uçak yolculuğunda yakılan tüm jet yakıtının atmosfere saçtığı gazın uçaktaki tek bir yolcuya düşen payının, o kişinin kendi kentinde bir yılda hususi otomobili ile saçtığı gaz miktarı ile aynı olduğunu biliyor muydunuz?
Hava kirliliği değil tek sorun: bu kadar yüksek miktarda fosil yakıtının bir hiç uğruna harcanması ve geri dönmeyecek şekilde yok edilmesi. Ama ne gerek var bunlarla uğraşmaya? Siz Greenpeace’çilerden bir bardak alın, bir kartpostal alın, para bağışlayın onlara. Sonra ver elini havalimanı…
Çevrecilik kavramının doğum günü sanayi ve endüstri devriminin doğum günü ile aynı gündür. Bir takım duyarlı ve narin yüreklerin yoksa başka nasıl gazı alınırdı? Tüm ormanları kesin bir buçuk asırdır ardından kentlerin orta yerine korular dikin, parklar inşa edin, yol kenarlarına yeşillik ekin. Gezegenin gelecek nesiller ve yüzyıllar için toptan, koşulsuz ve istisnasız olarak korunması hem çok zor hem de çok kolaydır oysa ki! Temel ilke bir de “daha az harcamak” ise uygulanması bundan daha kolay ne olabilir? Ancak kazın ayağı öyle değil…
Yalnızca şu saniye içinde gökyüzünde kaç adet uçak olduğunu düşündünüz mü? Diğer ülkeleri bırakın, yalnız İstanbul ve Ankara havalimanlarını gözünüzün önüne getirin: her birkaç dakikada bir uçak kalkar veya iner. Pekâlâ ya Heathrow, New York, Berlin havalimanları? ABD ve Avrupa’daki pek çok havalimanında o kadar çok kapı ve pist vardır ki, birisi ile diğeri arasında otobüs / tren seferleri işletilir. Ülke içi ve uluslar arası yüzlerce uçuş…
Bir yere gidip görmek? Bunun anlamı tam olarak nedir? Turizm neden çarpıcıdır?
Uçak seyahatlerinin yapılma nedenleri ( potpurinin nefaset dolu bir reklamvari unsuru: “uçmak en güvenli ulaşım yöntemidir”):
– Eğlence
– Tatil
– Bir yerlere gitmiş olmak
– Bilimsel toplantı
– İş görüşmesi
Siz listeyi uzatın veya budayın canınız istediği gibi… Mütevazı hipotezimiz üstteki listenin içindeki en önemli maddenin “bir yerlere gitmiş olmak” olduğunu söylemek olurdu: çünkü aralarında tek samimi olan bu. Diğerlerinin tümü geçersizdir. Şöyle ki:
“Eğlence / tatil: Kapitalist yaşamda meslekler, mesailer, hafta sonu ve yaz tatilleri var (bizde bir de uzun bayram tatilleri var). İnsanlar neden köle gibi mesaiye uymak zorunda olduklarını değil de, kendilerine verilen “sadakayı” görmektedir? Hafta sonu tatili yahut yılda birkaç hafta tatile çıkmak, “işe gitmemek” ne demektir ki? Bu döneme ulaşıncaya kadar kıvranın ve bu döneme ulaşınca göbek atın. Ama neden bu tatil dönemleri dışında kalan, üretken yaşların tümüne yakınını geçim adına tıka basa dolduran çalışma dilimi sorgulansın değil mi? Ne gerek var? O kısım zaten kader, çekilmesi gereken bir ömür törpüsü…
Yılın yirmide birinde “iş” yapmayıp dinlenebilmek için yılın yirmide on dokuzunda sabırla dayanın ve bu çaba ile bu tatilleri “kazanın”.
Sonra ya gidip Bodrum’da, Kemer’de deniz kenarında yatıp güneşlenin, ya da Peru’ya gidin, Yeni Zelanda’ya gidin. Bir şeyler yaptığınızı sanın o içine tıkıldığınız tatil köylerinde (aman yöre insanı ile tanışmayın). Yenmeyecek kadar çok yiyin, içilmeyecek kadar çok için, kavrulacak kadar güneşlenin ( aşırı güneş maruziyetinin yıllar sonra “melanom” –çok ölümcül bir tür deri kanseri – ile size bumerang gibi döneceğini de hatırlatalım). Ancak hiç kimse tüm bunları bir kural dâhilinde – bir mesai gibi – uyguladığını fark etmesin! Yılın kalanında biriken para bu kez aktif istencin kararları ile denizli, güneşli, uçaklı bir mesaide harcansın! Dahası, bu yaz mesaisinden öyle bir günde dönün ki kışlık mesai kentinize, ertesi gün sabah asıl mesainize gidin.
Bir de, insanların dinlenme ve eğlenmesinin yalnızca deniz, kum, yemek, içmek, başka yerler görmek ile olduğu zannından aman vazgeçmeyin! İnsanların gerçek eğlence paylaşımının “diğer” insanlarla olduğunu toplu halde unutun; insanların en önemli özelliklerinin sosyallikleri olduğuna boş verin. İnsanları sadece seyahatte bulabildiğiniz için derhal uçak biletlerinizi almalısınız! Yoksa yaşadığınız yerlerde insan mı var ki?
Dinlenmek ve tatil yapmak ihtiyacı:“ Çok yoruldum, bir tatile ihtiyacım var”. Yirmili, otuzlu, kırklı, ellili yaşlardaki insanların bunu nasıl öne sürdüklerini, yorulduklarını ve dinlenmek istediklerini iddia ettiklerini kabul etmek çok zor… Bu yaşlar en üretken, en zinde olunan yaşlardır: bunların bir anı bile çok değerlidir.
Boş zamanınız mı var mesai köleliğinden kalan? Bunu neden mesainin kurallarını koyanların mesai dışı zamanlarınız için de koyduğu kurallara uyarak geçiriyorsunuz? Alın size içine düştüğünüz sistemin tüm iç yüzünü okuyup araştırabileceğiniz biricik zaman dilimi! Mesai dışı zaman! Ama koşullanmamız öyledir ki, gayrı ciddiliğimiz o raddeye varmıştır ki mesai dışında da mesai kuralcılarının dediklerin yaparız: gene onlara ait olan hizmet ve mallara para saçarız!”
“Bilimsel toplantı / iş görüşmesi: Bu ikisi belki de üsttekilerden bile fecidir. Bilim olmayan bilim gayeli, lüzumsuzca yakıt, zaman, para harcanan, en büyük rezilliktir. Bugün “webinar” yöntemi ile internet ağı üzerinden seminerler, toplantılar, sunumlar yapılabilmekte, görüşler paylaşılabilmektedir: oturduğunuz yerden (ama kabul görmüyor, elektrikli taşıtlar gibi). Çoğu bilimsel toplantı bir sürü uluslar arası dev şirketin reklamını yaptığı bir zemindir aslında. İnanın dünyada bu kadar çok toplantıyı gerektiren bir bilimsel üretim filan yok: psödo-bilim (yalancı bilim, bilim gibi görünen sahte şey) var sadece. Bu toplantılarda öğrenilen bir şey – eğer – varsa katılımcılar tarafından, o bilgi neredeyse kesinlikle önemsiz bir enformatik kirdir en iyi olasılıkla. Sırf birkaç yıl sonra modaya göre yenisi getirilebilsin diye de keskin değil, yumuşak sınırlı, muğlâk, soru işareti doludur.
İş görüşmesi kavramını yerden yere vurmak için cümleler sarf etmeye gerek var mı? İşte bu yazıda bahsi geçen her şeyin mesullerinin “business class” uçuşlar ile birbirleri ile talan tasarılarını görüştüğü bu görüşmelerden daha korkuncu olabilir mi? Ticaret, pazarlama, şirket anlaşmaları, mal taşıma ayrıntıları, denizcilik, inşaat, siyasi yönelimli-uzantılı gizli görüşmeler… Bunların içeriğinden daha fazla söz etmeye gerek bile yok, herkesin malumu…
Sermaye odakları, dev şirketler, tüm kapitalist ağ bunları çok iyi bilmektedir. Onlar sizlere seyahati teşvik ederler, bırakın tersinden azıcık bahsetmelerini bile! “ Uçmayan kalmasın”? Neden? Neden hepimiz uçalım? Sırf uçmak için gidecek yer bulun basitçe. Sadece 99 TL’ye hem de! Ya da uçuş ve tüm masraflar dâhil 399 euro’dan başlayan fiyatlar ile Paris’te 7 gün 6 gece! Size garanti ediyoruz tek bir Fransız ile karşılaşmayacak, tek bir Fransız ile hiçbir dilde hiçbir şey konuşmayacaksınız! Tur rehberimiz ve diğer vatandaşlarınız ile Paris’in altını üstüne getireceğiz! Döndüğünüzde facebook’a yükleyebileceğiniz düzinelerce fotoğrafınız olacak! Sizin ballandırarak ve aralarını yalanlar, abartılar ile dolduracağınız anılarınız da cabası! Ha, hava kirlenmiş biraz uçak osuruğundan veya dünyanın mazotu yanıp kül olmuş; aman canım, kuruntu sizinki de! Sanki siz uçmasanız uçacak adam mı yok? Grevler her zaman kırılır safdilli dostum…
Özgür Ekinci – http://www.insanbu.com/