Tembel ve gittikleri hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş yeni bir kente gelmişler ve yüksek bir tepeden aşağıdaki şehre bakıyorlarmış. Kendilerini bu şehir halkına çalışmadan nasıl kabul ettireceklerini düşünürken, içlerinden birinin aklına bir fikir düşmüş. Şehir, o memleketin baş şehriymiş, burada yaşayan insanlar zorbalık nedir bilmeyen, efendisiz, uşaksız, çalışkan ve hakkaniyetliymiş. Üç tembel arkadaş şehrin pazarında dolanırken daha önceden planladıkları gibi sürekli “Allah Allah… Amma da acayip memleket ha…” diye söylenmişler. Şehrin sakinleri sonunda dayanamayıp sormuşlar üç arkadaşın neye şaştığına… Onlar da bu memleketin sırça köşkünün nerede olduğunu sormuşlar. Halk, üç arkadaştan sırça köşkün ne olduğunu öğrenip “Bizim başka şehirlerden ne diye noksanımız olsun? Mademki bu kadar lazımmış, hadi hep beraber şu sırça köşkü yapıverelim” demişler. Yabancıların elebaşısı: “Olmaz… Sırça köşkü yapmak o kadar kolay değil… Masraf ister, malzeme ister, işçi ister. Bırakın bizi de sırça köşkü olan şehire gidelim!” demiş. Ama halk bırakmamış, “Ne lazımsa verelim, kimselerin memleketinden aşağı kalmak istemeyiz!” diye direnmiş.
Gel zaman git zaman üç arkadaşın elebaşılığında sırça köşk kurulmuş, kurulması yetmemiş üzerine kat çıkılmış. Üç arkadaş halktan kendi hizmetlerini görecek olanları da seçmiş, yani, her şey yolundaymış. Nasıl olsa halk çalışıp didinip doymak bilmeyen Sırça Köşk’ü beslemekteymiş… Ama gel zaman git zaman halkın verecek bir şeyi kalmamış ve Sırça Köşk’ten çıkan emir şunu buyurmuş: “Herkes kendi elindeki SON koyunu verecek…” Çünkü yalnızca onlar kalmış… Halk elindeki son koyunları da kızgınlıkla sırça köşke vermiş vermesine ama isyan da yakınmış… Üç tembel arkadaşın elebaşısı ortalığı sakinleştirmek için sırça köşkün içinde yaşayanlar için kebap yapılan koyunların kellelerini halka dağıtmış. Kellelerin birinin dili, birinin gözü, birinin de beyni yokmuş. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin olmayış nedenini sorduklarında “Siz onları ziyan edersiniz” cevabını almışlar. Halktan biri “Böyle başın da bana lüzumu yok” diyerek, boynuzundan tuttuğu kelleyi fırlatmış sırça köşke… Sırça köşkte bir delik açılmış. Herkes elindeki kelleyi fırlatınca, sağlamlığına inanılan köşk tuzla buz olmuş. Halk da normal yaşayışına dönmüş…
Masalın kıssadan HISSE cümlesinde der ki; “Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa,onu yıkılmaz,devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
(1945) Sabahattin Ali
*Özet halidir.
Dünyalılar