“Bir dirhem et bin ayıp örter.” devrinin kapanmasının ardından diyet endüstrisi her geçen gün hayatımızda daha fazla yer kaplar oldu. Amerikalı yazar Lionel Shriver’in dediği gibi, “Dünyada, %98 başarısızlık oranıyla kazançlı olmaya devam eden tek iş diyet sektörüdür.”
Hepimizin kendi bedeni hakkında bir algısı, nasıl göründüğüne dair bir fikri vardır. Kendimizi nasıl gördüğümüz, kendimize olan güvenimizi etkiler. Beden algımız, sosyal ilişkilerimizi belirler. Kendimizi nasıl hissettiğimiz, bedenimiz hakkında ne düşündüğümüzle de yakından ilgilidir.
Bedenimiz hakkındaki düşüncelerimiz hem psikolojimizi etkiler hem de psikolojimizden etkilenir. Moralimiz bozukken kendi bedenimizi beğenmeyiz; saçlarımız, burnumuz, kilomuz batar bize. Kendimizle barışık olduğumuz zaman ise neredeyse her şey tam olması gerektiği gibidir. Dünyanın en çekici insanı oluveririz birden.
Güzelliğin zayıflıkla eş değer olması 19.yy’dan itibaren yükselen bir değer haline geldi. Oysa Rönesans döneminde bir kadının güzel olması için “dolgun” olması gerekiyordu. Kadının yağlı olması onu daha erotik kılıyordu. Bütün Rönesans ressamları güzellik ve erotizm simgesi olarak, bugün bizim “şişman” diye nitelediğimiz kadınları resmettiler. O zamanlarda bir kadının veya erkeğin şişman olması, onun maddi imkânın iyi olduğunun ve düzgün beslenebildiğinin göstergesiydi. Zayıf olanlar yemek bulamayan fakir insanlardı.
Toplumların gelişmesiyle birlikte tarım ve hayvancılıkta üretim arttı ve fiyatlar düştü. Bu sayede geniş halk kitleleri istediği besine ulaşabilir hale geldi. Şişmanlık zenginlere ait bir ayrıcalık olmaktan çıktı.
Zaman ilerledikçe, GDO’lar, katkı maddeleri ve fast-food’un yaygınlaşması ile besinlerin kalitesi azaldı ama kalorisi arttı. Toplumlar şişmanladı. Obezite gibi, daha önce kimsenin bilmediği bir problem çağın en önemli derdi oldu. Ülkemiz de bu gelişmeden kendi payına düşeni aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2012 araştırmasına göre, Türkiye yetişkin nüfusunun %17’si obez, %35’i fazla kilolu. Maalesef bizim insanımızın yarısından fazlası normalin üzerinde bir kiloya sahip. Oysa yirmi yıl öncesinde bizim hiç böyle bir sorunumuz yoktu.
Bugünün dünyasında normal ya da zayıf bir bedene sahip olmak, sadece bir güzellik değil, aynı zamanda da bir statü ve bilinçli davranışın işaretidir. Zayıf olmak, daha genç, daha dinamik olmak demektir. Toplum, zayıf olana o kadar çok değer verir ki bugün, çirkinler bile sırf zayıf oldukları için “güzel” muamelesi görürler.
Tüketim kültürü üzerine çalışmalarıyla ünlenen sosyolog Mike Featherstone, günümüzde fazla kiloların bir denetim eksikliği, şişmanlığın ise bir başarısızlık olarak algılandığını ve medyanın bu algıyı körüklediğini söyler.
Sadece moda sektöründe değil hayatın hemen her alanında, çıkık köprücük kemikli, ince belli kadınlara bir övgü vardır. İnce bir vücuda sahip olmak demek, kendini kontrol eden, sağlıklı beslenen, spor yapan, maddi imkanları olan, iyi bir hayat tarzına sahip, bilinçli ve başarılı bir insan olmak anlamına gelir. İnce bir vücuda sahip olan kadınlar, çevrelerine –göz açıp kapayıncaya kadar- bütün bu mesajların hepsini iletme başarısını gösterirler.
Birçok insan yaptığı diyetlerden bir netice alamasa da yine bir umutla yeni diyetler denemeye ve bu endüstrinin ürünü olan gıdaları, zayıflama çaylarını, kozmetik yöntemlerini kullanmaya devam eder. Bu sektör de -kozmetik sektörü gibi- umut üzerine kurulu bir sektör. İnsanların zayıflama umudu var oldukça diyet sektörü de var olacaktır. Toplumların refahı arttıkça sektör büyümeye devam edecek.
Her yıl onlarca yeni, hızlı ve kalıcı kilo verdirmeyi “garanti eden”(?) diyet çıkıyor. Atkins, Montignac, Kan Grubu, Zone, South Beach, Miami, Taş Devri, Dukan, Karatay gibi farklı diyet programlarının her biri bir marka olmuş durumda. Ünlülerin formda kalma sırları, bir anda moda oluyor. Diyet kitapları, zayıflama hapları, yağ yakıcı içecekler, fonksiyonel gıdalar, danışmanlıklar, TV programları… devasa bir sektör oluşturuyor.
Türkiye Obezite Araştırma Derneği Türkiye’de zayıflamak için yılda yaklaşık 5 milyar dolar harcandığını söylüyor. ABD’de ise bu pazarın büyüklüğü 100 milyar dolar civarında.
Fakat diğer taraftan bugün modern tıp, diyet ve beslenme konusunda ortak bir görüşe sahip değil. Tıbbın diğer alanlarında bir doktordan diğerine görüşler pek fark etmezken beslenme ve diyet konusunda ortak anlayışa rastlamak pek mümtün değil. Her gün kendi alanında uzman bir doktorun açıklamaları gösteriyor ki diyet konusunda ne kadar doktor varsa o kadar inanış var.
Sağlıklı beslenme ve düzgün bir fiziğe sahip olmak elbette önemli ama neredeyse hepimiz vücudumuz konusunda kendimize haksızlık yapıyoruz. Özellikle kadınlar kendilerine karşı çok acımasızlar. Aslında Dove’un çok güzel bir deneyle de kanıtladığı gibi, “Kadınlar düşündüklerinden daha güzeller.
Dove : Düşündüğünden Daha Güzelsin Temalı Reklam
Geldiğimiz bu durum üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gerekiyor. Dış görünüşümüz elbette çok önemli, ama hayat bundan ibaret değil.