Yan odada oğlan çocukları araba oyunlarına kız çocuklarını almıyor. Nedenini soruyoruz. Cevap: Çünkü kızlar kötü araba kullanır. Soru: Öyle mi gerçekten? Nereden biliyorsun öyle kullandıklarını? Cevap: Babam öyle dedi.
Bir akşam gezmesinde arkadaşlarla hep birlikte oturuyoruz. Kimi arkadaşlarımızın çocukları var ve yan odada mutlu mesut oynuyorlar. Bir anda yan odadan feryat figan bir kız çocuğunun ağlaması duyuluyor. Anne ve baba, çocuğuna tam müdahale edecekken gözler bir anda ortamdaki biz psikologlara çevriliyor. İş başa düştü diye yan odaya doğru yol alıyoruz. Odaya girince ne görelim? Oğlan çocukları bir tarafta, kız çocukları bir tarafta duruyor. Oğlan çocukları araba oyunlarına kız çocuklarını almıyorlar, kız çocuklarından biri de duruma isyan ediyor ve ağlamaya başlıyor. Biz duruma el atarak en cevval görünen oğlan çocuğuna neden kızları oyuna almadıklarını soruyoruz. Cevap çok can sıkıcı:
– Çünkü kızlar kötü araba kullanır.
– Öyle mi gerçekten? Nereden biliyorsun öyle kullandıklarını?
– Babam öyle dedi.
Bu laf üzerine yere uzanıp diğer kız çocuklarını da yanımıza alarak hep birlikte arabalarla oynamaya başlıyoruz. Bir yandan kadınların iyi araba kullandığını yaptığımız manevralarla çocuklara göstermeye çalışırken, bir yandan da evin salonuna geçince çocuğun babasına söyleyeceğimiz cümleleri hazırlıyoruz. Salona geçince babasına “Mehmet sen kadınların kötü araba kullandığını mı düşünüyorsun?” diye sorunca, “Evet, hem de çok kötü kullandığını düşünüyorum. Sadece ben de değil, buradaki herkes böyle düşünüyor” diye bir cevap alıyoruz. Bu cümleyi neresinden tutup da düzeltelim diye düşünürken iki psikolog başladık trafikteki cinsiyetçilikten konuşmaya. İşte bu sohbetten sonra ortaya çıkan bu yazıda, çok küçük yaştan öğrenilen ya da daha sonra da oluşabilen “trafikte cinsiyetçilik”le ilgili genellemeleri ele alıyoruz.
Genelleme 1: “Kadınlar kötü araba kullanır, bunu herkes bilir”
Konu trafikte kadın-erkek davranışı olunca, kadınların park etme hatalarından tutun da aynayı kontrol etmeden yola çıkıldığına, sinyal vermeden dönüş alıp hangi şeritte kaç km/s hızla gidildiğine dair cinsiyete dayalı karşılaştırmalı istatistik bilgileri ortaya koyanlara her zaman her yerde rastlanmaktadır. Daha sonra bu bilgilere dayanarak kadınların “kötü”, “beceriksiz” sürücüler ilan edilmesi de oldukça yaygındır. Bu genellemeler, kadın sürücülerin taciz edilmesinde (“Yürüsene be kadın!”), onlara yönelik cinsiyetçi şakalarda (“Birada kadınlık hormonu var diyorlar çünkü fazla kaçırırsan çok kötü araba kullanmaya başlıyorsun”) ve ulaşım özgürlüğü ayrımcılığında (“Ben yokken araba kullanma. Kaza yaparsın!”) haklı gerekçelere dönüştürülmektedir.
Peki, bu uzmanlara yaraşır çıkarımlar neden ve nasıl yapılır?
Kadınların eskiden ulaşamadıkları bir alana dahil olması ile insanlar hem yeni ve üzerine düşünülmemiş, hem de sistemi tehdit eden bir durum ile karşılaşmakta ve bunu anlamlandırmaya çalışmaktadır. Trafikteki cinsiyetçiliğin sebebi en yalın haliyle kadınların bu alana ait görülmemesidir; ancak günümüzün modern normları sayesinde kadınları trafikte, yani ulaşım özgürlüğü alanında görmek istemediğini sesli olarak dile getirenlere pek rastlayamayız. İşte cinsiyetçiliğin bu örtük doğası yüzünden, esas sorun yerine kadınların cinsiyetlerinin yapısı gereği kötü araç kullanması gibi meşrulaştırıcı sebepler konuşulmaktadır. Bu sayede trafikte cinsiyetçilik kabul görmekte ve yaygın biçimde yaşanmaya devam etmektedir. Peki, bu çıkarımların neden bu kadar güvenilir olduğu düşünülüyor ve bu çıkarımlar neden sorgulanmıyor? Bir sonraki genellemede bu konuyu ele almakta fayda var.
Genelleme 2: “Ne zaman kötü araba kullanan birini görsem camdan bakıyorum, hep kadın çıkıyor”
Sosyal biliş araştırmaları (1), yeni bir bilgi ile karşılaşan beynin eski bilgi gruplarını, temsilleri ve şemaları kullanarak olan biteni anlamlandırmaya çalışırken öznel yanlılıklara, bunu sisteme tehdit olarak gördüğü zaman ek olarak bir de defansif yanlılıklara düştüğünü göstermiştir. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, trafikte kadınların görünürlüğünün artması, yani hem araç kullanan hem de araç sahibi olan kadınların sayısının artması, anlamlandırılması gereken yeni bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu aynı zamanda bağımsız hareketliliğe erişimin, erkeğe ait bir alana girmenin ve belli bir statünün simgesi olduğundan mevcut erkek egemen sisteme bir tehdittir. Bizler de bunu anlamlandırmak için daha önceden öğrendiğimiz kadın-erkek rolleri bilgileri ile kadın ve erkek cinsini trafikte de kategorize ediyor, bu rolleri orada da görmeyi bekliyor ve gözlemlerimizi bu öğrenilmiş şemalar ve kalıplar çerçevesinden yanlı bir biçimde değerlendiriyor ve depoluyoruz. Bu anlamlandırma sürecinde kadınların kötü araba kullandıkları varsayımında da olduğu gibi “naif teori”ler üretiyoruz.
Araştırmalar, insanların belirsiz bulguları kendi naif teorilerini destekleyen bulgular şeklinde algılamaya; sadece naif teorilerini destekleyen bulguları aktif bir şekilde aramaya; naif teorileri ile çelişen ya da uyuşmayan bulguları da göz ardı etmeye/unutmaya meyilli olduklarını ortaya koymuştur. Doğrulama yanlılığı adı verilen bu yatkınlığın trafik cinsiyetçiliğinde de örneği çoktur. Trafikte hata yapan bir araç görünce “Kesin kadındır” diyerek sürücüye bakmak (aktif bir şekilde bulgu aramak), kadınsa “Bak işte, kadınlara ehliyet verende kabahat” diyerek cinsiyeti vurgulamak, erkekse “Dikkatli kullan şerefsiz” diyerek hatayı münferitleştirmek (naif teoriyi destekleyen bulguyu kaydetmek, çelişen bulguyu göz ardı etmek) bu yanlılığın örneklerinden sadece birkaçıdır. Bunlara ek olarak, trafikteki davranışlarla ilgili yaratılan normların maskülen (kültürel olarak erkeğe dair görülen) ve feminen (kültürel olarak kadına dair görülen) olarak ayrılması da kadınların erkeklere kıyasla daha kötü sürücüler olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Bir sonraki genellemeyi ele alırken bu konuyu gözden geçirmek faydalı olacaktır.
Genelleme 3: “Ne o öyle mıy mıy, direksiyona yapışıp kadın gibi mi süreyim arabayı?”
Geçerli normlara bakıldığında, araç kullanımı ve trafik erkeğe ait ve onun biyolojik olarak halihazırda iyi performans sergilediği bir alan olarak ilan edilmiştir. Dolayısıyla erkeğe dair tavırlar olumlu, kadına dair tavırlarsa olumsuz olarak kodlanmıştır (2). Örneğin riskli, agresif sürüş maskülen bir tavır olarak trafikte çeviklik, yetenek gibi anlamlarla ilişkilendirilirken, güvenli, kurallara uyan, ya da kaygılı sürüş şekli feminen bir tavır olarak beceriksizlikle, gereksiz özen vb. anlamlarla ilişkilendirilmiştir. Bu normlar çerçevesinde bir erkeğin hatası agresyon, risk alma tutumlarına atfedilerek hata yerine marifet gibi değerlendirilebilirken (“Vay çakal nasıl da makas atıyor”), bir kadının hatası derhal kayıtlara geçebilmekte ve kadının cinsiyeti vurgulanabilmektedir (“Sinyalin yok mu senin kadın?”). Hatta kadın iyi araba kullanıyorsa “erkek gibi sürüyor” denilebilmekte ve hata olmayan davranış da kabahat olarak değerlendirilebilmektedir (örn. Hız sınırına uyarak gitmesi). Oysa araştırmalara bakıldığında kazalarda en belirleyici faktörlerden biri olan agresyon ve risk alma olumsuz iken; güvenli sürüş, kurallara uyma da olumlu sürücü özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu farkların biyolojik ve kalıcı olmaktan çok, yukarıda bahsedilen normların ve yanlılıkların sürdürüldüğü kültürel koşullara (örn. Cinsiyet rolleri) bağlı olduğu ortaya konmuştur (3).
Kadınların ve erkeklerin aynı şekilde sosyalleşmemeleri; kadınların sosyal ve ekonomik nedenlerle trafiğe erkekler kadar erken çıkamamaları; çıktıklarında ise erkekler kadar sık araba kullanamamaları tecrübelerinin daha az olmasına sebep olmaktadır. Ayrıca kadın sürücülere yönelik kalıp-yargılar onların öz-yeterliklerini düşük, kaygı seviyelerini yüksek tutabilmektedir. Bu konu, tüm bu değişkenler göz önüne alınmadan değerlendirilirse cinsiyetçilik kaçınılmaz olacaktır (4-5).
Bir kadından daha iyi süren erkek bir sürücü olabileceği gibi, bir erkekten daha iyi süren bir kadın da olabilmektedir. Bu noktada var olan durum cinsiyetle değil bireysel farklılıkla açıklanabilir.
Var olan bu durumda kadın ya da erkek doğmamızı belirleyen biyolojinin değil, kültür, öğrenme koşulları vb. değişebilir-gelişebilir dış etkenlerin rol oynadığının göz önünde bulundurulması, sorunun cinsiyetler arası ayrımcılığa dönüşmemesi için gereklidir. Kadınların biyolojik ve nörolojik yapıları gereği mühendis ya da mimar olamayacağına inanan zihinler hatta bunu savunan bilimsel araştırmalar çok değil yakın bir geçmişte ortaya sürülmüş, ancak yukarıda bahsedilen koşulların (sosyalleşme, kültürel çevre) kontrol edildiği daha yeni araştırmalarla geçerlikleri sorgulanmıştır (6). Ancak popüler bilim ve erkek egemen sistemin ürünü naif teoriler kadın-erkek farklarını biyolojiye indirgemeyi, kader gibi sunmayı ve katı ayrımları çok sevdiğinden bu sorgulamaları gizleyerek ve marjinal farkları abartarak bizi yönlendirmektedir.
Cinsiyetçiliğin sonuçları
Sürücü davranışı ile ilgili araştırmalar, toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının erkeklerin kendi yetkinliklerini olduğundan daha iyi algılamalarına sebebiyet verip daha fazla riskli davranışa girdiklerini ve bu nedenle oluşan kazalara karışma oranlarının da daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.
Araştırmalarda ayrıca bu kalıp-yargıların, kadınların kendi öz-yeterliklerini azımsamalarına, araç kullanmaktan kaçınmalarına, kullanmayı ertelemelerine ya da kendilerine yönelik olumsuz ön yargıları hatırladıkları anlarda olduğundan daha kötü performans sergilemelerine sebebiyet verdiği bulunmuştur (6).
Özetle, araç kullanımına cinsiyet biçmek hem kadınlar hem erkekler için olumsuz ve tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Ancak erkekler için bu olumsuz sonuçlar trafikte kendi davranışları ile sınırlı kalırken, kadınlar için ulaşım tercihi ve meslek seçme özgürlüğünden tutun da birebir tacize varan, toplumdaki statüsünden öz-değer/öz-yeterlik duygularına uzanan bir yelpazede etki yaratmakta ve sırf cinsiyetinden ötürü bir bireyi diğerinden daha dezavantajlı konuma getirmektedir.
En baştan başlarsak, çocukların oyuncak ve oyun seçiminde özgür bırakılması göz ardı edilemeyecek bir çözümdür. Bu yöntem, hem arabalarla ilgili anlamların cinsiyete dayalı olmaması adına, hem de zihinsel açıdan eşit gelişim sağlayacak oyuncaklardan her iki cinsiyetten çocuğun da faydalanması adına pek çok katkı sağlayacak bir yöntemdir. Araştırmalarda uzaysal algı becerilerindeki cinsiyet farklarının çocuk yaştaki sosyalleşme süreci ile paralel bir şekilde ortaya çıktığına, kız çocuklarının ilişkisel ve sözel yeteneklere yönelik oyuncaklara, oğlan çocuklarınınsa uzaysal algı ve hareket becerilerine yönelik oyuncaklara teşvik edilmesi ile bu tür farkların oluştuğuna dikkat çekilmiştir (7). Yani bir yandan oğlan çocukları sadece araba oynamaya zorlanmamalı, diğer yandan da kız çocuklarına da oyuncak araba verilmeli ya da kız çocukları oyuncak arabayla oynarsa müdahale edilmemelidir.
Çocukların toplumsal cinsiyete dayalı yargıları çok katı görünmekle birlikte aslında dikkat edilebilecek birkaç nokta ile kolaylıkla esnetilebilir. Araştırmalar bu noktaların en önemlisi olarak alternatif durumları gözlemlemeyi ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımların siyah-beyaz gibi olmadığını sorgulatacak etkileşimleri ortaya koymuştur. Bu bağlamda, kalıp-yargı esnetmeye yönelik hazırlanan kitaplar, dergiler ve oyunlarla, bütüncül bir yaklaşımla çözüm için etkili bir adım atılabilir.
Çocuklara olduğu kadar yetişkinlere yönelik her türlü kültürel metinde de kadın sürücülerin ve “trafik cinsiyeti” temsilinin eşitlikçi bir şekilde dönüştürülmesi faydalı olacaktır. Dizilerde, filmlerde, reklamlarda kadınların sürücü olarak temsili yok denecek kadar azken, kazaların haberleştirilmesinde de erkekler için sadece “sürücü” ifadesi kullanılırken söz konusu bir kadınsa “kadın sürücü” gibi bir cinsiyet vurgusuna rastlanmaktadır.
Özetle, trafiğin cinsiyetten arındırılması, bu alanı toplumsal cinsiyet kimliğini kanıtlama, doğrulama alanı olarak gören birçok erkeğin maskülen normlara dahil olmak adına tacizkar, fazladan risk aldıran ve agresif tutumlar içine girmesini engelleyebileceği gibi, kadınların da öz-yeterliklerini değişmez-gelişmez biyolojik bir kaynağa bağlamasını engelleyerek olumsuz deneyimlerini azaltacaktır. Daha da önemlisi, herkes için her alanda eşit fırsatların sunulduğu topluma ulaşmada bir kilometre taşı olacaktır.
Özden Melis Uluğ – Nilüfer Ercan
Dünyalılar
Notlar:
(1) Fiske, S. (1993). Social cognition and social perception. Annual Review of Psychology, 44, 155-194
(2) Elbette ki bu bahsedilen noktalar sadece trafikte değil, birçok alanda da karşımıza çıkmaktadır.
(3) Özkan, T. & Lajunen, T. (2005). Why are there sex differences in risky driving? The relationship between sex and gender-role on aggressive driving, traffic offences, and accident involvement among young Turkish drivers. Aggressive Behavior, 31, 547-558.
Özkan, T. & Lajunen, T. (2006). What causes the differences in driving between young men and women? The effects of gender roles and sex on young drivers’ driving behavior and self-assessment of skills. Transportation Research, 9, 269-277.
(4) Araç kullanımında cinsiyet farklarını ele alan araştırmalarda tutarlı biçimde erkeklerin toplam kat edilen km/deneyim skorları kadınlara kıyasla yüksek bulunmuştur (örn. Cestac et al., 2011; Harre et al., 1996;Laapotti et al., 2003) 6. Ayrıca kadın ve erkeklerin ulaşım tercihleri araştırmaları toplumsal rollerin belirlediği sebeplerle kadınların daha kısa mesafelerde araç kullandığı ve toplamda erkeklere kıyasla daha az tecrübe sahibi olabildikleri ortaya konmuştur (örn. Hjorthol, 2008; Vance et al., 2005)5. Kadın ve erkek sürücüler arasında kaza sayılarındaki farklılıkları konu alan araştırmalarda ise deneyim/araç kullanımında kat edilen mesafe kontrol edildiğinde cinsiyetler arası fark bulunamamıştır. Deneyimin kontrol edilmediği çalışmalarda ise çelişkili sonuçlar ortaya konmuştur (örn. Cestac et. al., 2011)
(5) Hjorthol, R. (2008). Daily mobility of men and women: A barometer of gender equality? In Uteng, T. P. & Creswell, T. (Eds.) Gendered Mobilities, pp. 193-210. Ashgate Publishing: Hampshire.
Vance, C., Bucheim, S. & Brockfeld, E. (2005). Gender as a determinant of car use, evidence from Germany. Conference Report in Research on Women’s Issues in Transportation, 2, 59-67.
(6) Cestac, J., Paran, F. & Delhomme, P. (2011). Young drivers’ sensation seeking, subjective norms, and perceived behavioral control and their roles in predicting speeding intention: How risk taking motivations evolve with gender and driving experience. Safety Science, 49, 424-432.
Harre, N., Field, J., & Kirkwood, B. (1996). Gender differences and areas of common concern in the driving behaviors and attitudes of adolescents. Journal of Safety Research, 27(3), 163-173.
Laapotti, S., Keskinen, E., & Rajalin, S. (2003). Comparison of young male and female drivers’ attitude and self-reported traffic behavior in Finland in 1978 and 2001. Journal of Safety Research, 34, 579-587.
(7) Eliot, L. (2010). Pink Brain Blue Brain. Mariner Books: NY.
Fine, C. (2011). Delusions of Gender: How Our Minds, Society, and Neurosexism Create Difference. W.W. Norton & Company, NY.