Bir grup usta tiyatrocu ile aynı masaya denk geldim.Sohbet konularımızı tahmin edersiniz; ödenek verilmeyen ‘muhalif’ tiyatrolar, devletin vereceği ödeneğe ‘ahlak’ şartı koymuş olması, kadrolu oyunculara ‘kırmızı listeye’ girdiği için rol verilmemesi, Devlet Tiyatroları’na atanan yöneticiler, denetleyiciler ve benzeri konular.
‘Ustalar’ yaşadıklarını birbir anlatıyorlar.
Nasıl ‘yasaklandıklarını…’
Bir ara ‘bizim meslekte yaşananlardan pek farklı değil’ dediğimi hatırlıyorum ama onu da epey kısık sesle söylemiş veya sadece içimden geçirmiş olabilirim.
Çünkü neredeyse hiç konuşmadım, sadece dinledim.
Ve ‘usta’ların geleceğe dair beklentileri, ortaya koydukları tezleri öyle karanlıktı ki…
Bir süre sonra sıvışmak, kaybolmak istedim.
Dozu artarak devam eden baskı ortamında hangi meslek grubundan insanla konuşursanız konuşun yaşananlar hep benzer.
Ve kalktım masadan, kalkarken de söyledim onlardan kaçtığımı.
Gülüştük ama şaka yapmamıştım.
Yürümeye başladım. Hızla onlardan uzaklaşmaktı amacım.
Oturdum bir banka.
Yaktım bir sigara.
‘Dilsiz ve kişiliksiz olacaksın’ dedim kendime. Yaşamana izin verilmesinin tek yolu bu.
Olduğun gibi değil onların istediği gibi olursan;
Sessiz milletvekili, sessiz öğretmen, sessiz öğrenci, sanatçı, gazeteci, doktor hangi meslekteysen işte sessiz olursan, uyumlu olursan yaşamına devam edebilirsin.
Aykırıysan yoksun.
Bir defa mutlaka düşünmeyecek ve sorgulamayacaksın.
Sisteme dair en ufak eleştirin olmayacak.
İster doğayı korumak için olsun, ister siyasi düşüncelerin doğrultusunda, ses çıkarmayacak ve haklarından feragat edeceksin.
Tek renk olacaksın!
Tek tip!
Tek ses!
Ve itaat edeceksin.
Sana diyecekler ki; şu tiyatro oyununu oyna, şu kişiyi alkışla, yazdığın kitabın konusu şu olsun, izlediğin kanal bu olsun, biz hangi yöne yatarsak sen bizi takip et, siyaset bizim işimiz, sen sadece uyum sağla, sana sunduğum tüm fikirleri sorgulamadan kabul et, kadınsan çocuklarınla evde otur eşine hizmet et, erkeksen hükümetine itaat et. LGBTİ bireyiysen sus, bastır, gizle, inkâr et.
Karşılığında ne mi olacak?
Her şeyden önce yaşamaya devam edebileceksin. Buna izin verilecek. Yani bir işin, sigortan, maaşın olabilecek. Hakkını vererek olmasa da mesleğini icra etmene izin verilecek. Elbette onların çizdiği sınırlar içerisinde.
İsteklerin büyük bölümünü hevesle yerine getirisen ‘büyüklerin’ sana kredi kolaylığı sağlayacak, ev alabileceksin, hatta belki araba. Para ile ödüllendirileceksin yani.
Kim bilir bir gün mevki sahibi bile olabilirsin, yeter ki istenen çerçevede biri ol.
Yeter ki ‘onların’ tekerine çomak sokma.
Yeter ki düşünme, tartma, sorgulama.
Rahatla ve kendini ‘onların’ iradesine teslim et.
* * *
Aksini yaparsan ne olacağını da söyleyeyim sana.
Her şeyden önce para kazanmana mani olacaklar.
Muhalif biri olmanın bedelini seni ekmeğinden ederek ödetecekler.
Bunun şiddeti elbette senin kim olduğuna, ne kadar can sıkıcı bir yere dokunduğuna, sesinin ne kadar yüksek çıktığına bağlı olarak artacak.
İşadamıysan yine para kaybetmek ile tehdit edileceksin. Malına mülküne el koymaya kadar gidebilecek bir dizi ‘inceleme’den geçerken ya itiraz etmeyi bırakacak ya da yok edileceksin.
Az önce masasından kaçtığım ‘ustalar’ gibi oyuncuysan para kazanamayacaksın.
Senden beklenenin tam tersi bir yol seçip düşünmeye, üretmeye, itiraz etmeye, ses çıkartmaya devam ediyorsan şayet senin için üzgünüm; sonun hazin. Yokluk yanında cezaevini de, getirebilir itibarsızlaştırılmayı da. İşte artık sen nasıl yok olursan öyle yok edileceksin.
Ve mesleğinin ne olduğu hiç fark etmez, sokağa çıkar ve itiraz edersen dayağı yiyeceksin!
Kelepçelenip kodese atılmadıysan şükredeceksin!
* * *
O bankta ne kadar oturdum bilmiyorum ama kendime geldiğimde bu “karanlık” düşüncelerle zamanımı harcadığım için kızdım kendime.
Haklarınız elinizden alındığında mücadele ederek haklarınızı tekrar elde edersiniz.
Ağlamak, sızlanmak, karalar bağlamak, kaçacak delik aramak zayıf hissettirir insana kendisini.
Oysa her sıkıntılı dönemde olduğu gibi bu dönemde de makûl olan mücadele etmektir.
Şimdi ‘ustalar’la tekrar karşılaşmayı bekliyorum.
Onlara söyleyeceklerim var.
Elbette sadece onlara değil kendime, son günlerde köşeye sıkıştırıldığını, yaşam haklarının elinden alındığını düşünen herkese;
Sivil ve demokratik mücadele ile elinizden alınanları geri istemeyi bilmeli, gerekirse uzun bir süre, kesintisiz ve sabırla haklarınız için mücadele etmelisiniz!
Tuğçe Tatari