Arka Bahçemiz

Tüketim Toplumu ve Güzellik

Siz hiç sivilceli barbie bebek gördünüz mü?

Günümüzde neredeyse hepimiz görüntümüzden şikayetçiyiz. Diğer insanların beğendiği, görece “güzel” biri olarak kabul edilsek de durum böyle. Ya “fazla kilolarımızdan” şikayetçiyiz ya çok zayıf olmaktan. Görüntümüzle ilgili bazı durumlar var ki reklam ağzıyla “hemen müdahale edilmeli.” Örneğin gözaltı morluğunun affı olmaz, o şekilde dışarı bile çıkılmaz; iyisi mi siz şu 500 liralık kremi alın ve ömrünüz boyunca kullanın, tamamen yok etmez ama “gözle görülür bir değişikliğe şahit olacaksınız”, emin olun. Gerçekten kendi kendinize bir düşünün kendinizi beğeniyor musunuz? Çoğumuz kendimizi güzel bir kıyafetin içinde, makyajlı ve takılarımızla güzel buluyoruz. İşin kötüsü buna epey alıştık. Eşyalarımızı içselleştirdik, şu kıyafet tam beni yansıtıyor diyebiliyoruz mesela. Bunu bir övgü olarak görüyoruz. Belki şu anda bu söylediklerime katılıyor ve ee nesi kötü bunun, diyorsunuz. Kötü olan insanın bu şekilde kendinden, kendi bedeninden uzaklaşması. Kendini güzel hissedebilmek için kendine zarar verebilmesi. Durumu yetmediği halde tüm parasını kıyafete, parfüme, kozmetiğe harcaması. Sanki baştan beri yazı daha çok kadın odaklı gidiyor gibi aslında herkes için geçerliliği olan bu durum bu ama kadının durumu yine de biraz vahim sanırım. Gelin biraz daha konunun içine girelim.

Estetik

Çok önemli bir etik sorusu: estetik yaptırılmalı mı yaptırılmamalı mı? Özellikle dini anlamda tartışılabilir. Ancak ben başladığım yerden devam etmek istiyorum. Örneğin bir insanın yüzündeki bir uzvun şeklini değiştirmesi ve yüz ifadesinin tamamen değişmesi durumu o insanın aslında bedeninin, buna bağlantılı olarak da kendini kabul etmediğinin bir göstergesidir.

Estetik yapılan bölgelere baktığımızda hepsinin medya ve tüketim toplumu tarafından dayatılmış güzellik algılarıyla yakından ilintili olduğunu görürüz. Bu artık çok sorgulamadığımız bir şey. Aslında düşününce kemikli bir burunun, küçük bir burundan daha güzel olmadığına nasıl yüzde yüz emin olabiliyoruz. Belli güzellik şartlarını kabul etmişiz ve öyle de gidiyor. Ama bu güzellik algılarını belirleyen ya da belirleyenler kim? Neden sarışın olmak, bir seksen olmak ve küçük bir burna sahip olmak birleştiğinde çirkin olmak imkansızlaşıyor. Bu sanki şey gibi… durun birazdan bulacağım ne olduğunu.

Kozmetik

Haydi tüm kadınlar dudaklarımızı ve tırnaklarımızı kırmızıya boyayalım ve gözlerimizin bitiminden siyah kuyruklar çekelim hep birlikte desek, bunu yapmazdık heralde. Ya da saçlarımızı bilmem ne tonuna boyayalım desek mesela. Ama şu anda olan şey az çok bu değil mi? Herkes gittikçe birbirine benziyor, farklılıklar istenmeyen bir şey haline geliyor. Evet şimdi, deminki sorumun cevabını buldum. Bunun ırkçılılıktan hiçbir farkı yok.

Moda, kıyafet, tarz…

“Hiç kıyafetim yok” hadi alışverişe gidelim ve beş saatimizi verip tüm paramızı harcayıp geri gelelim, bunu yaparken arada kahve içip, japon mutfağından bir şeyler de tıkınalım ama, hem “check-in” de yaparız oh. “Modern” dünyanın “modern” insanından kareler bunlar, hoşgeldiniz. İşte yine konudan çıkıyorum ama hepsi o kadar birbiriyle bağlantılı ki bahsetmeden olmuyor. Yediğimiz yemekler ve giydiğimiz kıyafetler bir yerde aynı aynı işlevi görüyorlar, “tüketiciyi tanımlama” işlevi.

Alışveriş merkezlerinde kıyafet mağazalarındaki konseptler ilginizi çekti mi mankenlerin adeta bir ruhu var. Aslında oradan kıyafet satın almıyoruz tarz satın alıyoruz bir düşünce akımını bazen de bir felsefeyi satın alıyoruz. Hippie tarzı buna çok güzel bir örnektir. Tüketim toplumu kendine karşı olan düşünceleri de içinde eritmeyi iyi bilir.
Son olarak: şişmansan, kısa boyluysan ya da sivilceliysen falan öl bizce…

Sanki hepsi bizi yazımızın son bölümüne götürüyor, aslında özünde farklılıklara varoluş tanımama yatıyor. Siz hiç sivilceli barbie bebek gördünüz mü? Görmediniz, o zaman lütfen o sivilceleri yok ediniz. Bir ideal olan var ve sürekli ona ulaşmaya çalışıyoruz sanki. O ideali belirleyen ise kültür yönetimi yapan akıllı insanlar sanırım, tebrik etmek istiyorum, baya işe yarıyor dayatmaları belli ki. Düşünsenize bize çirkinsiniz diyorlar önümüze ideal olarak mankenleri, ünlüleri koyuyorlar; biz de onlara benzemeye çalışıyoruz. Sıkı çalışma…

Konumuzu sonlandırırken bu konularda en küçük değişmelerin bile çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. İşe bir gün makyajsız gitmek bile ciddi bir direniş örneğidir. Bu anlamda yaptığımız küçük değişikliklerin büyük yansımaları olacağına inanıyorum.

Gizem Şener

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu