Eğitim

Türkçe Bilim Yapılabilir mi?

Bilim dili olmasını bırakın, her geçen gün iletişim dili özelliğini de yitiren Türkçe’nin mevcut durumu, sa­nırım hepimizin canını sıkıyordur. Ar­kadaşınızın e-mail adresine bir mesaj yollayacaksınız. Fakat o da ne! Türkçe karakter kullanmanızdan dolayı bazı karakterler okunmuyor değil mi?  Yani her mesajımızda bazı harflerin şifreli çıkacağı korkusuyla yazınızda bu harfleri kullanmaktan kaçınıyorsunuz!

Mevcut anlayış İngilizce’yi üniver­sitelerin resmi dili haline getirmeyi dayatacaksa, sonraki nesillerin ne durumda olacağını kestirmek güç ol­masa gerek. Bugün Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu üniversitelerinde anadillerinde eğitim verirken, bizim neden anadilimizden bu kadar ka­çındığımızı anlamakta zorlanabiliriz. Ama çözümü başkalarından bekleme­yelim, bizzat çözüm olalım…

İbrahim Dizman; “Ey Türkçe, geldinse üç kere vur!” başlıklı yazısında şu ifa­delere yer vermiş: “Türkiye’de ilk ve ortaöğrenim, gençleri anadillerinden nefret ettiriyor. Bugün birçoğu dille­riyle ilgilenmiyor; kendi jargonlarıyla yetiniyor. İlk ve ortaöğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğ­rencileri anadillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin, tümleçlerin, zarf­ların, zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?”

Pek çoğumuz gibi, ben de 5. sınıf­tan sonra İngilizce eğitim veren okul­larda okudum. Anadilim ve ülkemin resmi dili de Türkçe olduğu halde, kü­çük yaştan itibaren bazı dersler bana İngilizce anlatıldı (ya da anlatılmaya çalışıldı). Hiç unutmam orta birinci sınıftayken fen bilgisi öğretmenimiz dersi İngilizce işliyor ve yazılıda da İngilizce sorular soruyordu. Genç oluşum nedeniyle buna karşı çıkışım olamadı pek, ancak şimdi bunun ne kadar yanlış olduğunu görüyorum. Resmi kuralları gözardı edip, dersleri Türkçe anlatan öğretmenlerime teşek­kür ediyorum.

Şu şüphe götürmez bir gerçek ki, ne kadar iyi biçimde İngilizce öğrenmiş olursa olsun bir öğretmen öğrencilerine en fazla kendi anadiliyle ders anlattığında yararlı olabilir ve aynı şekilde anadille verilen dersi anlamak bir başka dille verilenden kat be kat daha kolaydır. İngilizce eğitim veriyoruz diye öğrencilere koca bir yılı hazırlık sınıflarında geçirtip onları asıl öğrenmeleri gereken konulardan uzaklaştırıp soğutmak ise çok büyük zaman ve emek israfıdır, yanlıştır. Kişinin mesleğini iyi öğrenmesinin yolu anadilde eğitim alması, uluslararası çalışmaları o alanda takip edebilecek düzeyde İngilizce bilmesinin yolu ise, başından beri iyi bir İngilizce dil eğitimi ve uzmanlaşacağı alanla ilgili nitelikli bir teknik dil eğitimi almasıdır. Yani belki de uzmanlaşmayacağı fizik, kimya gibi dallar daha ortaokul ya da lisedeyken kişinin önüne İngilizce olarak konup bu dallardan büsbütün uzaklaşması sağlanmamalıdır. Dile ve çalıştığı bilim dalına hâkim bir insan, iyi de bir yabancı dil eğitimi almışsa, gerekli terimleri kolayca öğrenebilir.

Türkçe öğrenim gören öğrenci başarısızsa, bunun sorumlusu Türkçe midir? Sorumlu yetersiz eğitimdir. Yetersizlik de dilden değil, okuldan gelir. Bu yetersizliğin içinde İngiliz­ce eğitim yetersizliği de olabilir, ama faturayı Türkçe’ye kesemeyiz. Eğitimi İngilizce’ye çevirmek bu sorununun yalnızca ufak bir bölümünü, çok daha kötü sonuçlara yol açmak pahasına çözmek olur. Hoca konuyu bilmiyorsa, ha İngilizce anlatmış, ha Türkçe… Elde edilen tek şey kendi dilinden kopmuş bir nesil ve eriyen bir dil.

Yeni nesillerin kendi dillerinden böyle uzak yetişmesine göz yuma­mayız. Anadilleri Türkçe olsun, ka­faları Türkçe ile çalışabilsin. Türkçe 300 kelimelik Afrika kabile dili olsa, hadi neyse diyeceğim; ama tam tersi, şu terim eksikliği olmasa, Türkçe’nin kıyaslanmaz bir anlatım gücü var. Türkçe zengin kelime türetebilme yeteneğiyle ve türetilen kelimelerin anlamlarının kolay anlaşılabilirliği ile halktan kopuk olmayan bir bilim dili haline gelme olanağına sahiptir. Yeter ki uzman olduğumuz alanlardaki te­rimleri Türkçe’ye kazandırma yolunda gayretli olalım ve İngilizce’de ki terim­leri sadece yazılışlarını değiştirerek (bazen onu da yapmadan) aynen alma huyundan vazgeçelim.

Eğer Türkçe’yi gerçekten yaşatmak istiyorsak, onu kullanmalıyız ve bu mira­sı bizden sonraki nesle güvenle emanet etmeliyiz. Bir örnek vermek istiyorum: CONCORDE uçaklarını hepimiz biliriz. Bu İngiliz – Fransız ortak yapımı uçak­ların yapım projesi, tek bir “E” harfi yüzünden uzun bir sure askıda kalmış. Projenin adı İngilizce mi, Fransızca mı olacak, mesele bu: CONCORDE ya da CONCORD… Sonunda Fransızlar, İngilizler’e çok yüklü bir miktar para vererek sorunu halletmişler.

Biz de dilimize sahip çıkmalıyız. Ya­bancı dilleri öğrenmeliyiz ama, kendi dilimizin tanıtımını da yapmalıyız. En azından anadilimizin Türkçe olduğunu unutmamalıyız.

Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapaca­ğınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof, söyle cevap vermiş: “Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım.

Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaş­kınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bu­nun içindir ki dil, çok önemlidir!” Bu konuda hiçbir zaman son sözü söyleyemeyeceğiz. Türkçe’nin bilim dili olması, Türkçe öğretiminin günümüzün gereksinimlerine uygun anlama ve anlatma becerileri gelişmiş düşünen, sorunlarını iletişim becerile­rini kullanarak çözebilen bireyler yetiştirilebilmesine yapacağı katkılarla, daha kolay mümkün olacaktır.

İhsan Yücel

www.dünyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu