Arka Bahçemiz

Tutunamadım…

Saklında bir sitem durur. Farkındasındır sana dayatılan yaşam biçiminin, dünya görüşünün. Yapman gerekenler, düşünmen gerekenler, söylemen gerekenler hep bir dayatmadır sana karşı. İçindeki yollar ayrıdır, önüne çıkan yollar ayrı…

Başkalarının senin için uygun gördüğü hayatı yaşamak istemezsin. Kendi yolunda gitmektir hedefin; ama öyle ağırdır ki bunun bedeli. Sıkışıp kalırsın bir başına öylece.

İnsana açıksındır; gözlemlersin, iletişim kurarsın, anlamaya çalışırsın. İçini açma gereği duymadan bir paylaşım içine girersin kendince. Ama kendini tamamıyla bir kişiye ya da bir topluluğa veremezsin hiçbir zaman.

Her türlü izm biraz tuhaf, biraz komiktir senin için. Anlarsın anlamasına da, kendini izmlere uydurmak isteyenleri, izmleri cansiparane savunanları görmek hem tedirgin eder seni, hem de üzer bir parça.

Duru bir merhamet vardır içinde, duru bir şefkat. Aralarda kalanları da, uçlarda duranları da alır içine sevgin. Anlaşılmak, onaylanmak dert değildir sana eskisi gibi. Bakışın uzak düşer bazen, ruhun yine de incecik bir dal…

İlle insan demezsin; bir kedi yavrusundan da öğrenilecek çok şey vardır, duvarların arasından sessizce ve inadına uzanıvermiş küçücük bir yeşillikten de. “Her varlık insanın hizmetindedir” diyenler acizdir sana göre. İnsan değil bir kuru daldır mükemmel olan. Bir kuru dal kadar doğaya ait ve doğayı bütünleyen olmalıdır insan. Gel gör ki ,insan yakıp yıkmaktan ibaret bir kibir olmuştur; kırıp parçalamaktan ibaret bir bencillik, hırslardan menfaatlerden ibaret bir aymazlıktır artık.

Parasına, statüsüne, mal varlığına dört elle sarılanlara bakarsın muzip bir gülüşle. O muhteşem özgüvenleri ne hale gelir kimbilir sahip oldukları kaleler ola ki yıkıldığında; ulaşılmazlıkları nasıl da yerlerde sürünür kimbilir. Zırhtır her türlü maddiyat, her türlü statü; o zırh ortadan kalktığında insanın gerçek hali çıkıverir ortaya. Ne kadar da zavallıdır insanın zırhsızlığı. Doğal zenginliklerini bilmeyenler ve değerlendiremeyenler için zırhlarına tutunmaktan başka bir çare yoktur. Bundandır bu telaşlar, bu hırslar; bundandır tasalar, kibirler, bundandır ezme çabası, ezilmeme uğraşı. Bütün kavgalar, bütün yarışlar zavallılığını gizleme düşüncesindendir böyle insanlar için. Oysa sen zırhsızlığını seversin kendinin; zırh edinemediğinden değil, zırha gerek duymadığından.

Emek özel bir değerdir, kıymetlidir üretim. Bunu en başından beri bilirsin zaten. Emeğin ve üretimin içindesindir hep. Fakat emek ve üretim verdiğin ekmek kavgasını da kapsamakla birlikte, bundan çok öte bir yerdedir senin için. Dostluk da bir emektir, ağaç dikmek de bir üretim.

Farklılıkları yadsımaz, yadırgamazsın hiç. Seninkinden farklı yaşam anlayışları, kültürler, düşünceler hep gözlemlediğin, etiket koymadan saygı duyduğun değerlerdir. Yeter ki maddi ve manevi sömürü üzerine kurulmuş olmasınlar.

Seversin dayanışmayı; bir insanla dayanışmak, ona yardım etmek, elini uzatmak da güzeldir, bir çiçekle dayanışmak, su vermek, büyümesine yardım etmek de. Saf bir dayanışmadır seninki, saf bir yardım etme.

Bilgin para etmez pek bu dünyada, hiçbir maddi birimde geçmez. Deneyimlerin. Malum, para cinsinden ölçülüyor her birikim. Görgün, sevgin, hayatı yorumlayışın takdir edilse de, edilmese de sen busundur.

Unutma ki özelsin sen, nadirsin. Ne yapsan ne etsen olmamıştır; sevgilerinle, özlemlerinle yalnız kalmışsındır, bilginle, deneyimlerinle dışlanmışsındır, yok sayılmışsındır.

Unutma ki senin suçun değil bu. Nadirlik böyle bir şey işte. An gelir, tükeniverir gücün. “Tutunamadım“ dersin kısık bir sesle; insan duymaz da, bir deniz kabuğu, bir sazlık duyuverir seni, koskoca bir hatıra ormanı sesleniverir ardından. O hatıra ormanı ki, içinde nice hatırası vardır ömrünün. Nice insan, nice emek, nice keder, nice umut, koskocaman bir doğa ve koynunda uyumanın düşünü kurduğun tabiat ana.

Tabiat ana anlar seni, bir de yüreğin. “Tutunamadım“ dersin iki damla yaş akarken gözlerinden yanağına doğru usulca…

Tutunamamışsındır…

Saklında bir sitem durur ve vakti gelmiştir artık sitemini yeryüzüne bırakıp başka bir boyuta geçmenin.

Uzan şimdi bir bahar yağmuru sonrası mis gibi kokan toprağa boylu boyunca…

Ergür Altan 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu