Güncel

Veli’nin olmayan kolu

Veli Saçılık’ın mücadelesi ürkütücüdür. Herkes için ürkütücüdür. Seyredeni de, korktuğu için katılmayanı da, karşısındakini de ürkütmektedir. Çünkü onun eylemi, yasağın, şiddetin ve direnmenin birbirini besleyen klasik alanının dışındadır. Onun eylemi direnenle direnilenin iktidarı değiş-tokuş ettiği alana uzaktır. İktidarı devraldığında kendisine yapılanı misliyle yapanların zihniyetini boşa çıkarmaktadır.

O bir “devrim” yapmaya çalışmamaktadır. Onun eyleminin sistemi devirmek, dönüştürmek ve alaşağı etmek gibi dertleri yoktur. Uçağı, tankı, topu, devletin her yanına onlarca yıl göz yumularak, bilerek ve isteyerek yerleştirdiği, sızdırdığı adamları yoktur. O, basın açıklamalarında meselenin sistem sorunu olduğunu vurgulasa da, talebi hakkında bilinen şey işine iade edilmek istediğidir. İşine iade edilmek istediği için sırtına onlarca plastik mermi yemiş; o mermilerden daha can yakıcı olanı, annesi bir polis tarafından yerlerde sürüklenmiştir. Öncelikle, bir şeye karşı mücadele verdiği için değil, başka bir şey olmamaya direndiği için tehlikeli ve ürkütücüdür.

Onunki bir başka şeye dönüşmeye direnmedir. İlk ürkütücü olan tam da budur. O sistemin üretiminde basit bir ürün olmak istememektedir. O işini istemektedir. Ürkütücü olan bir başka şey de talebinin bu yalınlığıdır. İş için canını ortaya koymak, kutsallaştırılmış ve fakat kutsallaştırıldıkça uzaklaştırılmış amaçları olan kişileri bile ürkütmektedir. Yalnızca basit bir iş için bu kadarı olmamalıdır. Çünkü mücadele -bazıları için- ancak romantize edilirse yenilgisi de zaferi de tadından yenmeyecek bir oyundur. Ancak o ısrarla işini istemektedir, bu yüzden onun yaptığı, birileri için hiç romantik değildir ve tam da bu nedenle, bu eylemden yola çıkarak devrim arzusuyla yanıp tutuşanlar bile varsa, bu sadelik onları da ürkütecektir.

Öte yandan artık devletin kaba şiddeti, en masum ve basit talepte bile görünür kılınmıştır. Saçılık bu nedenle de ürkütücüdür. O, kaba şiddetin karşısında tek koluyla kalmıştır. Ve işin ilginç tarafı o kol, sağlam olan kolu değildir. Koparılmış olan, tutamayan, yumruklayamayan, dokunamayan, sevemeyen koludur. Tam da olmayan koludur mücadele eden. Çünkü o, bu “eksikliğiyle”, hiçbir iktidarın, gücün ya da paranın bir daha tamamlayamayacağı, şekil veremeyeceği bir hale dönüşmüştür. “Eksikliğinin” gücü buradadır. Olmayanın gücü -tamamlanmak istense de tamamlanmayacak olanın gücü- buradadır. Olmayan kol, iktidarın öznesi/nesnesi olmaktan çıkmıştır ve bu nedenle direncinin asıl mekânıdır. Hiçbir arzu politikasının işleyemeyeceği bir “mekândır”. Çünkü yoktur. Yurttaşını bankalarla, kredilerle, AVM’lerle kendi arzularıyla esir eden koskoca kapitalizmin o kayıp kol için söyleyebileceği hiçbir söz yoktur. Olmayan kol bize Gustav Landauer’in kimi sözlerini çağrıştırır: “Devlet insanlar arasındaki bir ilişki tarzıdır. Devlet, bu ilişki tarzıyla var olur, beslenir, güçlenir. Asıl olan ‘iktidarı almak’ değil, kişinin öncelikle ve kesinlikle kendisinin ‘devlet dışı’na çıkması, ‘devlet dışı’ bir içerikle tanzim edilmiş gündelik hayat ihlallerini tasarlaması ve yaşamasıdır.”

Saçılık’ın kendinden inadı buna benzemektedir. Ürkütücü olan onun kendiliğinden ve yalın inadıdır.

Yüksel’de, olmayan bir kolun, görülemeyen, gözlenemeyen ve tutulamayan bir kolun direnişi vardır.

Her şeye fazlasıyla sahip olanları korkutan ve ürküten de bu sadelik ve sadeliğe tutkun inattır.

Ali Murat İrat

Dünyalılar (www.dunyalilar.org)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu