Arka Bahçemiz

Xenophobia (Yabancı Korkusu)

Xenophobia (yabancı korkusu), bu öyle bir korkudur ki, hemen hemen her çoğunluğun olduğu yerde vardır. İster millet olsun, ister parti, arkadaş çevresi vb…

Xenophobia

Dışardan gelene karşı bir önyargı, kuşku, neyin nesi gibi daha baştan yetkin, kendisini ev sahibi gören bir duruş, tavır, sınava çekme hakkı vardır. Her bireyin içindeki bir korkudur bu; bulunduğu konuma göre değişen. Azılı faşizm de buradan kaynaklanır eğer farkındalık yaratılmaz, bu duyguyla yüzleşilmezse. Herkesin bunun farkında olması gerekir. Hiç kimse masum değildir bu noktadan baktığımızda.

Bugünün ırkçılığı, milliyetçiliği dünden farklıdır. Artık “zenci” terimi ifade etmiyor modern ırkçılığı. Geleneksel ırkçılık açık ve net. Yukarıda saydığım “görünmez ırkçılık” ise çok daha vahim ve ele avuca gelmiyor kimi zaman. Adam, kadın çıkıyor, benim kökenlerim de Kürt, ya da babam Ermeniymiş, Balkanlardan gelmişiz, ben de melezim ve benzeri söylemlerle, hiç deneyimlemediği, sorgulamadığı durumu inkar ediyor. İyi de, sen hiç Kürt oldun mu? Ermeni oldun mu? Kadın oldun mu? Gey oldun mu? Nasıl konuşursun özneler adına bulunduğun yerden?

Xenophobia (Yabancı Korkusu) nedir?

Bugünün ırkçılığı artık geçmişte olduğu gibi sırf derinin rengi değil dedik. Örneğin İngiltere: English Defence League (EDL) İngiliz Savunma Birliği. Geleneksel ırkçılıktan farklı olarak oluşmuş. Temel özelliği Islamophobik. Irkçı, milliyetçi elbette ama, zenginsen, İngiliz kültürü ve davranışlarını biliyorsan, İngiliz gibi davranıyorsan, giyiniyorsan, siyah, beyaz olmuşsun önemi yok. Ne ilginçtir ki, başka dilleri en az öğrenen topluluk İngilizler. Hiç dertleri değil, nasıl olsa her gittikleri yerde az çok İngilizce bilen var!

Londra’da 1994 yılında ilk kez her yılın Ekim ayında kutlanan Anarşist Kitap Fuarında yer aldım. Standımda birkaç Türkçe broşür, Türkiye’de basılan Ateş Hırsız dergisi vb vardı. Zaten ben de kitap sergilemeye değil, “ben de varım” demek için oradaydım. Bir ilgiye maruz kaldım ki sormayın! Hiç unutmam, bir anArşist şöyle dedi:

“Hem kAdın, hem anArşist, hem de Türk”. Ve defalarca I’m an anArchist from Turkey, I have no nationality” ( Türkiyeden bir anarşistim, hiçbir milliyete mensup değilim), dememe rağmen kimseye anlatamadım. Bu “çirkin ördek yavrusu” durumu epey devam etti!

Onlar seni koyuyor bir yere. Bir yandan ilgi, bir yandan dışlama. Şöyle ki: Tıpkı İngiliz Kraliyetinin işgalci keşiflerinin saraylara Haiti ve benzeri yerlerden getirdikleri kölelere gösterilen merak gibi. Bu merak, dışlamayı da içeriyor.

Irak, İspanyol, Yunanlı, İranlı anArşistlerden ise başka ilgi gördüm. Onlar da benzer deneyimleri yaşamışlar. Şimdilerde öğretim üyeliği yapan, Iraklı bir Anarko komünist olan Chia, benim gibi öğrenciyken başına gelen bir anısını anlatmıştı. Bu, anArşist ve Sol Komünist dergilere yazı gönderiyormuş. Fakat, yazısıyla ilgili hiç eleştiri almaz, hep “well done” dermiş Avrupalı yoldaşları! Ne zaman İngilizceye tam hakim olup onlar gibi yazmaya başlamış, eleştiriler gelmeye başlamış. Ben hemen ne demek istediğini anladım. Benim de çok başıma geldi. En büyük ırkçılığı akademide yaşadım.

Mağdur rolü oynarsan bir iki basamak aşağıda sorun yok. Ama aynı hizada olmak istersen problem başlıyor. Bu bakımdan, xenophobia, çok şeyi kapsıyor.

Hangimiz Kürtçe öğrenmeye çalıştık? Benim de Kürt komşum var, ah ne cici insanlar demekle olmuyor. Ağabeyliği bırakmak için, önce empati gerek. Dinlemek gerek. Anlamaya çalışmak gerek. Beyana inanmak gerek. “Onlar” dememek ve “onlar” adına konuşmamak gerek!

Emine Özkaya (Emma GoldmAn)

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu