Arka Bahçemiz

Yapalım bir gün

O hep ‘’yapalım bir gün, gidelim bir gün’’ dediğimiz ama hiç gelmeyen ‘bir gün’ler belki sandığımızdan da değerli…Yapalım bir gün

‘’Artık şunu yaşayacak zamanım var dediğimizde onu yapacak gücümüz kalmıyor’’ diyor Schreiber, Zamanı Kullanma Sanatı’nda. Peki neyi yaşamak?

Ne zaman gülüyoruz? Ne zaman uzun süredir hayalini kurduğumuz yolculuklara çıkıyoruz? Ne zaman sosyalleşiyor, ne zaman mutlu oluyoruz? Ne zaman sevdiklerimizle birlikte, ne zaman hayatı sevdiklerimizle birlikte geçiriyoruz? Ne zaman?

Daha doğrusu ne kadar zaman?

Yarış içinde yaşayan bir ırkız. Eskiden değilmişiz ama artık öyleyiz. Zamana karşı yarışan. Sürekli bir yerlere yetişmek zorun olan bir canlı.

Gidip görmek istediğimiz şehirler, ülkeler var. Tecrübe etmek istediğimiz, yaşamak istediğimiz anlar. O anlarda, o mekanlarda dinlemek istediğimiz şarkılar var. Birlikte daha fazla zaman geçirmek istediğimiz insanlar var. Daha fazla yapmak istediklerimiz şeyler var. Ama hep ileri bir tarihe atmak zorunda kalıyoruz.

Bu konu hakkında da çok şey söylenir. İstediğimiz şeyleri yapmak yerine ileri atmanın yanlış olduğu, bunun alışkanlık yaptığı ve hayatın bundan ibaret bir hal aldığı gibi. Doğru da buluyorum. Fakat öte yandan düşünürüm hep ‘’hırsızın hiç mi suçu yok?’’ diye…
Çevremde istediği gibi yaşayan insanları görüyorum. Ama sadece reklamlarda. Reklam panolarında, televizyonda, gazete ve dergilerde. Resmedilen hayatlarda sevdikleriyle baş başa yaşamaya bolca zamanı olan, ailecek, bütün sülale birlikte yemek yiyebilen insanlar var. Tatilde doğmuşçasına tatil yapan insanlar. Onları öyle görünce sanki o karakterler hep öyle yaşıyormuş gibi geliyor insana. Öyle yaşayanlar da var fakat büyük bir bölümümüzün yaşadığı hayat böyle değil, bu değil.

Çünkü bir günde kaç dakika kendimiz olabiliyoruz? Sadece fırsat buldukça…
İnsanoğlunun 10bin yıllık yaşam tarzı, bizim yüzyılımızda keskin bir değişim yaşıyor. Artık bütün ailenin bir arada oturup yemek yediği günlerin sayısı çok az. Ortalama insan ömrünün üçte birini bir ekrana bakarak geçiriyor. Bir çoğumuz, geniş yeşil çayırları görmeyeli ya da yatarak yıldızları seyretmeyeli aylar belki de yıllar oldu.

Artık hiçbir şeye sabrımız yok. Sağlığımızı es geçiyoruz. Bizi biz yapan değerleri es geçiyoruz. Hayallerimizi es geçiyoruz. Sevgiyi es geçiyoruz…

Bu yüzyılı yaşayan insanlar, zamanlarını istedikleri gibi değil tamamen mecburiyetlerin peşinde koşarak yaşamaya çoktan alıştı. Kendimiz olabilmek için yani istediğimizi yapabilmek için ne kadar vaktimiz kaldı?

2013 verilerine göre Türkiye’de insan ömrü ortalaması kadınlarda 76 erkeklerde 72 yıl. Belki daha gençsiniz ya da daha yaşlı. Fakat ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi ömrün yarısı 35 yaşında iseniz sadece 35-40 defa daha yaz mevsimi var görebileceğiniz. Güneşi teninizde hissedip, dalgaların sesini sıcak kumlardan dinlemek için. Ya da kış mevsimi. Gitmeyi hayal ettiğimiz yerleri görmek için. Kutlayabileceğimiz 35-40 tane doğum günümüz ya da sevdiklerimizin doğum günü. Belki çok daha az birliktelik ya da evlilik yıl dönümü.

O hep ‘’yapalım bir gün, gidelim bir gün’’ dediğimiz ama hiç gelmeyen ‘bir gün’ler belki sandığımızdan da değerli…

Ayhan Yalçınkaya

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu