Arka Bahçemiz

‘Yaralayan ölene dek yaralanmıştır’

12243561_189686074703440_8375042728785017493_n

Mazlumun acısını zaman bir yaşama gücüne dönüştürür de, zalimin kötülüğü ölümden sonra da sürer gidermiş. Şimdi, tam yüz yıl sonra, sizi ana rahminizden kopardığımız yerden biz başlıyoruz kendi ana rahmimize doğru bir haysiyet sürgününe. Ölümden arta kalan yetimlerinizle vicdanımızı çitileyerek, el koyduğumuz mülklerinizle yaptığımız katliamın üstünü örterek bir yüksek hayatı yaşadığımızı sanıyorduk. Meğer bıraktığınız boşluk, aldığımız her solukla çocuklarımıza, onlardan da onların çocuklarına geçerek, bizi, utanmanın ve merhametin o büyük, bağışlayıcı sularında ıssız, kıyısız, korunaksız bırakacakmış. Meğer sizi bindirdiğimiz tren katarları, bizim kirpiklerimizden çekilmiş raylarda gidecekmiş dünyanın bütün uzaklarına. Meğer canımızda şakıyan bütün şarkılar, sizin pencerelerinizden bizim bahçelerimize, bizim ayva sarı tüylerimizden sizin nar içi ağızlarınıza düşen yaşama nişanıymış.

Biz sizleri öldürmemişiz. Biz kendi geleceğimizi sürmüşüz Der Zor çöllerine. Biz, doğanın bütün canlılarını sizin gövdenizde kuruyan kanda boğmuşuz. Biz, başkalarının varlığıyla var olmanın Tanrısal güzelliğini kaybetmişiz. Biz, çocuklarımızın bin yıl sonra da utanacağı kötü bir tarihi, vatan sevgisi diye ruhlarına üflemişiz. Biz, sizden kalan yapıları yıkarak, arada bir depreşen utancımızdan kurtulacağımızı sanmışız. Biz, insan olmanın onurunu, arkanızdan bakakalan hayvanlarınızın gözlerindeki kedere gömmüşüz. Biz, çatısız, eşiksiz, penceresiz evlerin, oturduğumuz evleri bir ölüm ıslığına çevirdiğini üç kuşak sonra ancak görebilmişiz. Biz, “kelimelerin delirmeden türkü olamayacağını” Rupen Sevag’ın(2) ölümünden yüz yıl sonra öğrenecekmişiz.

Biz şimdi, “Ölüm geri çeviriyor beni / Hayat istemiyor / Ben şimdi nereye gidebilirim ki?”(3) dizelerinin boğazımızda kuruyan yalnızlığı, kardeşimize ağlamanın gecikmiş iyiliği, utancın merhamete sığınmış bağışlanma umudu ve geçmişin canımızda pıhtılaşmış çaresiz öfkesiyle, omuz başımızdaki boşluktan dünyanın yüzüne bakmaya çalışıyoruz. Evet, “yaralayan ölene dek yaralanmıştır”, bunu da yüz yıl sonra öğreniyoruz. Yazık, dünyanın ortasında elindeki özür cümlesiyle kalakalan yoldaşımıza, yazık, kendini bile sevmeyi bilmeyen bize…

(1)Pablo Neruda
(2)Rupen Sevag (Çilingiryan), Silivri 15 Şubat 1885- 26 Ağustos 1915. Şair, yazar ve hekim. Silivri Azkanazyan Okulu, Bahçecik Amerikan Okulu, İstanbul Berberyan Okulu, Lozan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudu. 1915’te İstanbul’a döndü. Aynı yıl çıkarılan Tehcir Kanunu’nun uygulanışı sırasında taşra yollarında hayatını kaybeden Ermeni aydınlarındandır.
(3)Yannis Ritsos

Şükrü Erbaş

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu