Yaşadığımız ana odaklanmak ve yavaşlamak. Kafamızdaki planları, gündelik sorunlarımızı bir tarafa bırakıp bulunduğumuz anın tadını çıkarmak. Nasıl bu kadar hızlandık ve asıl soru artık yavaşlamamız mümkün mü?
Şimdi gelin bir deneme yapalım. Önce bir banka oturun, arkanıza yaslanın ve etrafınızı gözlemlemeye başlayın. Etrafınızdaki insanları inceleyin, kokuları içinize çekin, ayrıntılara takılın. Ancak bir şartımız var tüm bunları yaparken amacınız sadece keşfetmek olmalı, asla gördüğünüz şeyleri yargılamak veya kategorize etmek değil.
Baktığınız şeyin nesnel özelliğinin ötesine geçmeye çalışın. Bir ağaca bakıyorsanız ağacı görmeyin sadece. Yapraklarını inceleyin… Üzerinde yaşayan canlıları fark edin. Dalların arasında ki sincabı fark edersiniz belki de. Bir daldan bir dala zıplıyor bakın…Ah! Düşüyordu az daha, dikkatsiz şey seni…Olmadı, bakın gene yargıladınız.
Gün içinde sürekli olarak bir rolden bir role bürünen, bir mekandan bir başkasına koşuşturan bizler, artık çok zaman baktığımız şeyleri görme yetisini yitirmeye başladık. Her boş anımızda bir sonraki yapılacak işimizin planlarını yapmakla meşgulüz. Hız saplantılı bir dünya, herşeyin daha hızlı yapıldığı; daha az zamana daha fazlanın tıkıştırıldığı bir yaşam bizim yaşamımız.
Ancak, ciddi bir nokta var, günlük hayatın delice akışı içinde çoğu zaman bu, cadde koşucusu tarzı yaşamın bize verdiği zararı gözden kaçırıyoruz. Hız kültürüyle öyle bir marine olmuş vaziyetteyiz ki neredeyse bunun, hayatımızın her alanındaki maliyetini farketmekte başarısız oluyoruz. Sağlığımız, beslenmemiz, işimiz, ilişkilerimiz, çevre ve toplumumuz üzerindeki maliyet. Ve bazen bir uyan zili gerekiyor, bize koşuşturduğumuzun aslında yaşamımız olduğu gerçeğini hatırlatacak, güzel bir yaşam yerine, gerçekte yaşadığımızın hızlı yaşam olduğu gerçeğini…
Bu konuda Carl Honore’un aşağıdaki videoda izleyeceğiniz konuşması belki de artık gerçekten yavaşlamamız gerektiği konusunda bize bir uyan zili çalacaktır. Zamanım yok diye ertelemeyin, yavaşça arkanıza rastlanın ve bu güzel konuşmayı dinleyin.
Şimdi bir kere de kendimiz için birşey yapma zamanı. Sadece fiziksel özgürlüğümüzün değil zihinsel özgürlüğümüzün de peşinden koşma zamanı. Bunu başarabildiğimizde devamı zaten gelecektir.
Sibel ÇAĞLAR