Etrafta, konserve kıvamında, renksiz, tatsız, ruhsuz dolaşan, yarı ölü çocuklar var. “Zamane” deyip geçemeyeceğimiz kadar gerçek ve iç parçalayan. Biri bunların ailelerini uyarsa. “Bunlar olmamış” dese, ne yaparsınız?
Çocukları popülist kültürle bu kadar erken tanıştırmayın. Güzel olmak ve modayı takip etmek gibi kaygıları olmasın.
Oyuncaklarına benzemeyi ve onlar gibi yaşamayı hedeflemesinler.
Ellerindeki akıllı telefona mahkum, ekrana zincirli, tablete tutsak…
Yedikleri herşey yapay, beyinleri esir, hayalleri olmayan çocuklar…
Yeniden doğurun çocukları. En doğal yoldan, en doğalla besleyin.
Tertemiz bir hava solusun ciğerleri, koşup oynasınlar, çiçeklerin adlarını ezberletin, o garip canavarlı çizgi filmleri değil.
Hayal etmeyi öğretin.
Baloda ne giyeceğini değil, nasıl mutlu olacağını sorun mesela!
Neleri, sever, nelerden korkarlar? En sevdikleri renk ne renk mesela?
Ayaklarının nasıl bastığını, sırtının nasıl göründüğünü, neden sık sık öksürdüğünü bile geçtim.
Saçlarının diplerine bakın mesela. Bit mi var, sirke mi?
Bilmem nerede doğum günü partisi, bilmem ne kadarlık doğum günü hediyesini boş verin.
Beraber pasta yapın mesela.
Kan grubunu, tırnaklarının üstündeki beyaz çizgileri boş verin.
Cüzdanınızda fotoğrafı olsun mesela.
Yeniden doğurun çocukları.
Bu sefer gerçekten sevin onları. Aşkla kariyer arasında, başkaları büyütsün diye değil.
Evliliğinizi kurtaracaksa, mirasa hak kazandıracaksa, “elalem ne der”se diye değil.
İtip kakacaksanız minicik bedenini.
O çok meşgul ruhunuz müsait değilse anne babalığa…
Eline bir şeyler tutuşturup, alışveriş merkezlerinde büyütüp, sussun diye cep telefonunu açıp, gece uyumuyor diye kriz geçirecekseniz.
Ve kahreden daha bin tane kabus yaşatacaksanız…
Yazmaya elin varmadığı, ama kıydığınız ve yaptığınız daha bin tanesini.
Bırakın melekleri, cennetlerinde yaşasınlar.
Funda Öztürk Alban