Gezi, bir takvim ve yıldönümü etkinliği haline getirilmeye inat hâlâ bir hayalet gibi dolaşıyor iktidarın üzerinde. Ben Gezi’nin bir delilik “hâli” olduğunu ve bu delilik halinin akılcı modern iktidarı tam ortasından yararak bir kırılma yarattığını iddia edenlerdenim.
Gezi bir haldi ama bitti. O tekrar edilemezliğiyle malul. Artık her eylemliliği ona benzeştirmeye ya da ona referans vererek anlamlandırmaya çalışmak hiçbir fayda sağlamayacağı gibi Gezi ruhuna da zarar verecektir. Gezi bir öğretmendi. Ve unutulan bir şeyi büyük bir haklılık zemininde yeniden hatırlattı: Siyaset sokaktan başlar ve orada biter. Gezi hiçbir şeyi kazandırmadıysa bu ülkeye tek bir şey kazandırmıştır. Geçen hafta elinde avucunda kalan bir parça doğa için yollara düşen ve “deri eldivenli” “belden yukarısı çıplak” jandarmalardan dayak yiyenler ve onlardan birisi olan Havva Bir’dir mesela bu kazanım. Tek kazanım odur/onlardır ve yeterlidir.
Gezi bir süreklilik hali değildir. Yani sürekli ve çeşitli eylemlerin yapılmasını zorlamaz. Bunun gereksiz olduğunu da söylemez ama her türlü eylemliliğin eksikliğini yüzüne vurur. Gezi bir eyleme halidir ama daha önemlisi onun bir “kesinti mekanizması” olmasıdır. Sistemin işleyişine karşı koyar ama asıl etkisi işleyişin en zayıf yerini keşfetmiş olmasıdır. Sisteme onun aklıyla karşı koymaz. Gezi akıldan yoksun olduğu için kazanandır. Aklın yerinden edilmesidir Gezi’de kurucu olan. Ve o da yeniden bir başka aklın kendini yerinden etmesiyle son bulacaktır. Gezi işte bu süreçlerin adıdır. Bir eylemin ya da bir zamanın değil.
İşte tam da bu nedenle hiçbir kravatlı Gezi’ye sahip çıkamaz, hiçbir program onu kapsayamaz, hiçbir duygu onu tarif edemez. O acı çekebilenlerin ve acı çekmeyi göze alanların delirmişlik halidir. Deliliği toplumun normalliği haline getirenlerin güzelleşmesidir. Modern Dionysos törenleridir. “Deliliğe övgü” değil deliliğin ta kendisidir.
Gezi bütün yaptıklarının ötesinde, her şeyden önce, kişiliklerin turnusol kağıdıdır. Arkadaşlıkların, dostlukların turnusol kağıdı. Namusluyla namussuzun turnusol kağıdı. O yaşamları boyunca iktidar neredeyse oraya doğru omurgalarını esnetebilen ve tam da bu esnetme kabiliyetiyle insandan ayrılan insanımsıların yazdıklarının, çizdiklerinin, söylediklerinin ne anlama geldiğini bize bütün çıplaklığıyla gösterdi bir kez daha. Safları netleştirdi. Korkak ruhları ayıkladı. Kişiliklerin turnusolu oldu. İktidarın bütün olanaklarını ellerinde tutmasına karşın, aslında, iktidarın kendisinin iktidarı elinde tutanlardan daha büyük ve güçlü olduğunu, dolayısıyla kendilerine ihtiyaç kalmadığında onların da tarihin çöplüğüne bir paçavra gibi atılabileceklerini gösterdi, öğretti.
Bu ülkenin bize yakışmadığını söyleyebilecek kadar yurtsever ve dürüsttü Gezi. Bu ülkeyi Nuri Bilge Ceylan gibi görmenin, “yalnız ve güzel bir ülke” olarak görmenin ya sadece kaba bir yalakalık ya da körlük olduğunu söyleyebilecek kadar dürüsttü. Tezer Özlü’nün dediği gibi bu ülkenin artık “bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” haline geldiğini yüzümüze çarpacak kadar açık sözlüydü. O nedenle Gezi vatanseverdi, yurtseverdi. Bu ülkenin yalnız ve güzel değil, çirkin ve kalabalık olduğunu namusluca söyleyecek kadar milliyetçiydi hatta
GEZİ YÜZLEŞMEKTİ KENDİNLE YÜZLEŞMEK
Gezi görevini yaptı ve çekip gitti. Şimdi sırada ondan ne anladıklarını tartışan insanlar ve ellerindeki bıçaklarda. O bıçaklar ne mi? O bıçaklar herkesin kendi etine batırmaya başladığı bıçaklardır. Gezi herkesin eline bir bıçak verip ayrıldı aramızdan.
Yüzleşmek zordur ve cesaret ister. Biz bir coğrafya olarak kendimizle yüzleşemediğimiz için bugün acılarımız birbirinin üzerine katlayarak gitmektedir. Yüzleşme nedir bilmediğimiz için acılar sadece yeni acılarla yer değiştirerek hayatı sürüklemektedir. Biz Ermeni meselesiyle, Dersim meselesiyle, Kürt meselesiyle, Alevi meselesiyle, Özalp’da kurşuna dizilen 33 kaçakçıyla, Bingöl’de kurşuna dizilen 33 er’le yüzleşemediğimiz için acılarımız sadece yeni acılara gebe bırakıyor bizi. Yüzleşmek kendi etine bıçak dayamaktır. Siz yüzleşmeyi derinleştirdikçe bıçak etinizden içeri girer. Yüzleştikçe acı artar, kan akar. Ama yüzleşme yapmaksızın ruhun çektiği acılardan kurtulmanın yolu yoktur. O nedenle Gezi yaptıklarının ve etkilerinin yanında, aynı zamanda elimizdeki bıçaktır, etimize dayadığımız büyük acıdır. Halklar için bir imkândır. O en güzel delilik halidir.
irat2@yahoo.com
Dünyalılar