Eğitim

Zeki İnsana Yapılabilecek En Büyük Kötülük

Hep duyarız ya fakir ailenin çocuğu zor şartlarda okur, büyük başarılar elde eder… “Çocuğun içinde varmış okumak, başarılı olmak” derler.

Türkiye ’de eğitim aslında bir arena, hem de vahşi bir arena. Bu arenada ilkokulun birinci sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar hem arkadaşlarınla hem de kendinle yarışıyorsun. Daha ufaklıktan itibaren birçok başarı taktiği alıyorsun etrafından veya gün geliyor o tavsiyeyi sen veriyorsun. Her gün düzenli çalış, uykuna dikkat et, bol soru çöz, dersi derste öğren, soru sor…
Sonuçta hepsini yapsan da başarı garanti mi? Artık biliyoruz ki cevap hayır!..
İngiltere’de Kings College’da yapılan bir çalışma lise öğrencileri arasında eğitimdeki başarı farklılıklarının yüzde 60’ının kalıtımsal olduğunu ortaya çıkarmış.
Araştırma 16 yaşındaki 11 bin ikiz kardeş üzerinde yapılıyor ve İngiltere’de bizdeki SBS’lere benzeyen GCSE sınavını alan ikizlerin başarı durumları karşılaştırılıyor. Doğal olarak bu ikizlerden bazıları tek yumurta, bazıları da çift yumurta ikizi. Tek yumurta ikizlerinin genetik yapıları nerdeyse aynı olsa da çift yumurta ikizlerinde farklılıklar olduğunu biliyoruz.
Her iki tip ikiz için de okul, aile hatta arkadaş çevresi gibi çevresel faktörler aynı. Buna rağmen tek yumurta ikizlerinin başarı seviyelerinin çok benzer olmasına karşın çift yumurta ikizlerinde ciddi farklar görülüyor. Yapılan istatistiki çalışmalar sonucunda başarı farklılıklarının sebebinin yüzde 60 seviyesinde genetik kökenli olduğu ortaya çıkıyor. Çevresel faktörlerin ise başarıyı etkileme oranı yüzde 36 çıkmış. Yani bireylerin akademik başarılarındaki farklılıkların aslında ağırlıklı olarak genetik farklılıklardan kaynaklı olduğu sonucu ile karşı karşıyayız. Yani gerçekten de “Okumak çocuğun içinde varmış!”

Eğitimin bireyselleşmesi

İngiltere’deki araştırmanın sonuçları klasik eğitim sisteminin artık değişmesi gerektiğini gösteriyor. Bireysel farklılıkların dikkate alınmadığı bir eğitim sisteminin bilimsel olarak doğru olmadığı yıllardır savunulan bir konu. Ancak şimdiye dek hiç bir çalışma bireysel faktörlerin başarıyı bu derece etkilediğini göstermemişti. Üstelik bu çalışmayı yapan ekip daha önce, aynı sonuçları; 7, 10 ve 12 yaş gruplarında da elde etmiş.
Zeka gibi daha içsel ve sonradan öğrenilme özelliği olmayan bir kavram bile yüzde 40 oranında kalıtımsalken, eğitimdeki başarının yüzde 60’ının kalıtımsal olması oldukça önemli bir sonuç. Peki bireyselleştirilmiş eğitim pratikte nasıl mümkün olabilir?
Aslında bu konu oldukça geniş bir alan olmasına rağmen cevabı eğitim teknolojilerinden geçiyor. Sınıflarda bir yere kadar sağlanabilecek olan kişiye özgü eğitimin, öğrenci bilgisayar başındayken sağlanması çok daha kolay. Öğrencinin çözdüğü sorulardan, izlediği içeriklerinden veri toplayabilen, bunu daha sonra öğrencinin seviyesini belirlemekte kullanabilen; kullanıcıdan topladığı veri arttıkça öğrenen uygulamalar mevcut. Günümüzün trend konuları olan büyük veri, veri madenciliği ve yapay zeka konularının eğitime alanına uygulamaları olan bu yazılımların en popüler olanlarından Knewton daha şimdiden gelmiş geçmiş en iyi 50 girişim arasına girmiş durumda.

Bulunca bunamak!

Geçen haftanın yoğun gündeminin içerisinde dikkat çeken konulardan biri de Barış Paksoy adlı öğrencinin hikâyesiydi. Tübitak’ın seviye üstü bulup, kendi yapmış olamaz diye hüküm verdiği çalışması sebebiyle Almanya’daki bir üniversiteden burs alan Barış Paksoy…


Üç yıl önce, Barış 15 yaşındayken Tübitak’ın düzenlediği bir proje yarışmasına katılır. Matematik alanında oldukça teknik bir makale okumuş, kendi sorularını üretmiş ve bu sorulardan bazılarına cevap bulup kendi orijinal çalışmasını çıkarmıştır. Gerçek bir bilim adamı gibi…
Proje yarışmasının jürisi Barış’ın çalışmasını eler, sonuca itiraz edilince Tübitak sebep olarak çalışmanın seviye üstü olduğunu belirtir. İronik olan şey tam da bu aslında. Bu proje yarışmaları her ülkede sürekli yapılır ki beş on yılda bir iki tane ‘seviye üstü’ çalışma yapabilen dahi çocuk yakalanabilsin!
Bulunca da bunamak ancak böyle bir şey olabilir. 
İşte bireysel farklılıklara yönelik bir eğitim sisteminin bir önemi de burada yatıyor. Türkiye’nin bilimden sorumlu kurumu Tübitak bile yetenekli bir genci görünce anlayamıyorsa, her gün okula giden milyonlarca öğrenci arasından kaçırdıklarımızı siz düşünün!
Bu sorunu çözmek için aslında elimizde fırsatlar yok değil. Üç yıl önce Barış Paksoy’un projesi kabul edilmezken, bir başka projenin başlatılmasına da onay verilmişti. Devasa bir bütçeye sahip, Türkiye’nin her okulunu bilişim teknolojileri ile donatmak hedefiyle ortaya çıkıp da geçen yıl yöneticilerinin yolsuzluklara karıştığı ve yönetimin en tepesindeki isimlerin değiştiği bir proje…


Bir FATİH projesi vardı gerçekten, şu an akıbetinin ne olduğunu kimsenin bilmediği…
Bireysel farklılıkların akademik başarı üzerindeki etkisi artık bilimsel olarak da aşikarken ve biz tam da eğitim sistemimizi tekrar gözden geçiriyorken bunu bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Elimizdeki değerler kendi kendilerine ortaya çıktığında bile göremiyorsak bu ciddi değişimlerin şart olduğunu gösterir.
Türkiye insanların hayatlarına belirli yeteneklerle başlayıp averaj bireyler olarak çıktıkları bir ülke haline gelmemeli. Unutulmamalı ki zeki insanlara yapılabilecek en büyük kötülük, onları başkalarının yetersiz algılarına tabi kılmaktır.

Can Gürses

http://cangurses.wordpress.com/

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu