“Önde zeytin ağaçları arkasında yar” *
Ne yazık ki zeytin ağaçlarının arkasında yar değil cellat var artık.
“Ölümsüz ağaç” olarak bilinen iki ağaçtan biri olan zeytin, aynı nama sahip olan sakız ile suyun öte yanında değil de bu yanında kalmanın talihsizliğini paylaşıyor.
Efsaneye göre Eski Yunan’da Zeus, insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçanın yeni kurulan şehrin hükümdarı olacağını ilan eder. Deniz tanrısı Poseidon’la barış ve bilgelik tanrıçası Athena arasında adeta bir yarış başlar. Poseidon, üç dişli asasını bir kayaya saplar ve insanları uzak diyarlara götürecek, savaşlar kazanacak olan “atı” yaratır. Athena ise mızrağını yere saplayarak bir “zeytin ağacına” dönüştürür. Tüm diğer tanrılar ve halk bu ağacın büyük bir zenginlik ve bereketin kaynağı olduğuna karar verir ve Athena’nın zaferiyle şehre “Atina” adı verilir. Bugün bütün zeytin ağaçlarının Athena’nın yarattığı bu zeytin ağacından çoğaldığına inanılır ve efsanenin gerçekleştiği kabul edilen yerde bugün halen bir zeytin ağacı bulunur.
Zeytin ağaçları 500 yılı aşkın yaşayan ağaçlar. Tabii kesilmezlerse! Yaşı 2000’e varan ağaçlara rastlanıyor. Atina’da ilk dikildiği yerde olduğuna inanılan zeytin ağacı gibi Yunanistan’ın bir çok yerinde asırlık ağaçlara abide muamelesi yapılıyor. Kos Adası’nda Hipokrat’ın gölgesinde oturduğu söylenen ağaç milyonlarca turistin fotografında da yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. Zeytin ağaçlarının marifeti bununla sınırlı değil elbet, Yunanistan’ın önemli geçim kaynaklarından biri zeytin ve zeytinyağı. Efsaneler, hasat festivalleri, tadım turları ile turizme katkısı da azımsanmayacak düzeyde. Bir başka deyişle orada zeytinler yaşamayı ve yaşamı ciddiye alanların topraklarında.
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.” **
Sadece Sakız Adası’nda ve Çeşme’de yetişen, dünya sakız üretiminin tamamını sağlayan sakız ağaçları daha da şanssız suyun bu yanında. Anadolu’nun en verimli topraklarına sahip güzel ülkemizin samanı bile ithal ettiği günlerde, diğer Ege ve Akdeniz ülkelerine varmadan yanıbaşımızda, denize dökmekle övündüğümüz komşularımızın topraklarında zeytin, şarap, sakız adeta kutsal birer kaynak. Buna rağmen sabah kalvaltısında zeytin yiyen tek ülke olarak üretim ve ihracat rakamlarına bakıldığında ne yazık ki zeytin ve zeytin yağı üretiminde ve ithalatında İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın ardında ve çok gerilerdeyiz. Ağaç başına verim ise bu ülkelere kıyasla 1/3 oranında. Yüzsek, yürüsek ulaşacağımız o topraklarda yaşananlardan farklı bir yaşamımız var bizim.
Şarap haram olduğundan bağcılık ve üretimde altın değerinde yıllar kaybedilen topraklardanız. Dünyanın en nadide ağacı kabul edilen sakız ağaçlarımızı Bergama’da milattan önce 1. yüzyıldan kalan kültür mirasımızla birlikte sular altında bırakanların elindeyiz. Bergamalıyım ben. Siyanürle altın aranmasına karşı yıllarca direnen cesur yürekli köylüler hemşehrim olur. O yüzdendir ki; önde zeytin ağaçları varsa arkasında yar ararım.
“Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var” *
Sadece sitem de değil, bildiğin gözyaşı döküyorum. Kaç gündür haber bültenlerinde domuzlar var. Dakikalarca konu ediliyorlar. Son dakika! Sözde onları kurtarmaya çalışanların arsız espiriler eşliğinde attıkları halatlarla sürüklenen, uyuşturulan, ağzı bağlanan hayvancıklar. Yurtsuz kaldıkları için boğazı yüzerek geçen ve sığınacak orman arayan ya da köprü inşaatından düşüp can derdinde olan canlılar. Kuru kuru haberlere malzeme oluyorlar. Yurtları Kuzey Ormanları onların. AKP iktidarının acımasızca kestiği binlerce ağaç nedeniyle değişen doğa koşullarının ilk kurbanları. Doğa katliamının doğuracağı felaketi bilecek akılları yok ama içgüdü işte. Karaya çıkamayınca yaşadıkları panik ve yorgunlukları kimsenin umurunda değil. Vahşiler magazin peşinde…
1 milyona yakın ağaç kesildi. Kuşlar, böcekler, hayvanlar , çiçekler kısacası türler yok oluyor. Umurunda mı AVM peşinde, rant düşünde koca başlı tiranın? Üretim, tarım, doğa, canlı umurunda mı? Dünyası para olmuş. 12 yıllık kiracılığından yakınıyor. Madenlerimizde eksik bırakılan 1400 adet yaşam odası maliyetine Atatürk Orman Çiftliği’nin ağaçlarını yok ederek yaptığı kaçak sarayında oturup katlettiği ağaçların uzun vadede kaç yaşama mal olacağını düşünmeden, bugün yitirdiklerimizi ise umursamadan yakıyor, yıkıyor, tüketiyor. Yetmiyor, yetinmiyor bir de esiyor, yağıyor, küfrediyor, nefret saçıyor.
Koca başlı koca kadı
Sende hiç din iman var mı
Haramı helali yedi
Sende hiç din iman var mı
Fetva verir yalan yulan
Domuz gibi dağı dolan
Sırtına vururum palan
Senin gibi hayvan var mı
İman eder amel etmez
Hakk’ın buyruğuna gitmez
Kadılar yaş yere yatmaz
Hiç böyle bir şeytan var mı
Pir Sultan’ım zatlarımız
Gerçektir şöhretlerimiz
Haram yemez itlerimiz
Bu sözümde yalan var mı ***
Ben bu satırları yazarken, daha çok ağaç kesip cami yapmak isteyen yıkıcı iktidarın “kahraman polisi”, Validebağ’da koruya sahip çıkmak isteyen çoluk çocuk herkese şiddetle saldırıyor. Kendisini “doğa aşığı, doğa delisi” olarak tanımlayan Recep Tayyip Erdoğan’ın doğa aşkından anladığı Taksim Meydanı’na dökülen sakil beton satıh üzerine saksı içinde göstermelik birkaç fidan yerleştirmekten ibaret. Delilik ise baktığı her yeşil alanda cami, AVM, rezidans, havuzlu villa ve saray görmek şeklinde tezahür ediyor.
Önde zeytin ağaçları arkasında cellat, yüreğime bir domuz oturdu kalkmaz.
Zeynep Altıok Tokatlı
* Bedri Rahmi Eyüboğlu
** Nâzım Hikmet
*** Pir Sultan Abdal
Dünyalılar