SporTarih

Barbosa’nın Hikayesi

Günümüzde sporun kitleler üzerindeki etkileri bu konudaki yetkin insanlar tarafından araştırma konusu olmuş, birçok kaynak ve literatüre girerek kitaplık raflarında yerini almıştır. Sporun sosyal anlamda görsel bayram olduğu konusu herkes tarafından bilinse de aslen durumun böyle olmadığı da gerçektir. Bunu sadece günümüzün sosyal haritasına bakarak söylemekse büyük bir yanılgı olur.

 

Yaklaşık 60 yıl önce, profesyonelliğin ve. buna paralel olarak finansal desteğin sınırlı olduğu dönemde Brezilya’da yaşanan ve insanın içini acıtan hikâye herhalde günümüz profesyonel spor hayatında bile yaşanmamıştır. Bu hikâye, 1950 Dünya Kupası finalinde yediği hatalı golden sonra hayatı değişen  ve kendi halkı tarafından dışlanan Brezilyalı millî kaleci Moacyr Barbosa’nın hikâyesidir.

1950 Dünya Kupası, daha önce kupayı kazanamamış Brezilyalılar için büyük fırsattı. İki yüz bin kişilik futbol mabedi Maracana Stadyumu’nu yaklaşık iki buçuk ay gibi kısa bir sürede tamamladılar. Her türlü hazırlık, kupanın kaldırılacağı o an için tasarlanmıştı. Kaldı ki Brezilya Millî Takımı da dünya kupasını kaldıracak güce sahipti. Takımın kalesi ilk kez siyahi bir kaleciye, Moacyr Barbosa’ya, emanetti. Barbosa teninin renginden dolayı bazı kesimlerce eleştirilse de dönemin en iyi kalecisiydi.

Brezilya turnuvaya iyi başlamış, otoriteleri şaşırtmayan sonuçlarla finale kadar çıkmıştı. Finalde rakibi Uruguay’dı. O günün dünya kupası statüsü günümüzden biraz farklıydı. Kupa eleme değil, lig usulü oynandığı için Brezilya Millî Takımına dünya şampiyonu olması için beraberlik bile yetiyordu.

Brezilyalılar şampiyonluktan o kadar emindiler ki futbolculara, maçtan bir gün önce Brezilya Futbol Federasyonu tarafından, arkasında “Dünya Şampiyonlarına” yazan altın saatler hediye edilmiş, karnaval konvoyu hazır bekletilirken, yaklaşık beş yüz bin adet şampiyonluk tişörtü çoktan tükenmişti.

İki yüz bin kişinin izlediği maç başladı. Brezilya 1-0 öne geçtiğinde iki yüz bin kişi âdeta çılgına dönmüştü. Ardından Uruguay, maçı beraberliğe getirdi. Maç bu skorla bitse bile Brezilya kupayı kaldırıyordu. Bu bakımdan seyircilerin endişelenmesine de gerek yoktu. Fakat durum pek de beklendiği gibi gelişmedi. 79. dakikada Uruguay, kaleci Barbosa’nın yediği hatalı golle bir anda öne geçmiş, iki yüz bin kişiye ölüm sessizliği çökmüştü. Gol sonrası, üç Brezilyalı seyirci kalp krizi geçirerek öldü. Maç sonunda statta yaklaşık elli bin kişi, yerinden kalkamamıştı. Taraftarlar, gece yansına kadar, tribünlerde ağlayarak oturdu. Bütün bunlardan daha üzücü olan olaysa iki Brezilyalı seyircinin stadyumun ikinci katından atlayarak intihar etmesi oldu. Brezilya Teknik Direktörü Flavio Costa, maçtan saatler sonra, Maracana Stadyumundan dışan ancak kadın kılığında çıkabildi. Bütün Brezilya utanç içinde ve hayal kınklığı yaşayarak ağlıyordu. Uruguay’ın golünü atan Gigghia “Tarih boyunca Maracana Stadyumunu üç kişi susturabilmiştir: Frank Sinatra, Papa II. Jean Paul ve ben.” diyerek o günün önemini anlatmıştır.

Esas dram ertesi gün başladı. Hatalı gol yiyen kaleci Barbosa ülkede derin bir yalnızlığa terk edilmişti. Kendi ülkesinde sokağa dahi çıkamıyordu. Adeta eve hapsolmuştu. Brezilya’nın kalesi, 35 yıl boyunca bir daha siyahi bir kaleciye teslim edilmedi. Barbosa için çileli günlerin ardı arkası kesilmiyordu. Talihsiz kaleci, bu ağır travmayı hiçbir zaman atlatamadı, atlatmasına da izin verilmedi. Örneğin, maçtan tam 20 yıl sonra, alışveriş merkezinde gezen Barbosa’yı durduran bir kadın, yanındaki ufak çocuğa yaşlı kaleciyi göstererek: “Ona iyice bak! Bütün Brezilya’yı yasa boğan adam, işte bu!” diyerek o günleri Barbosa’ya tekrar hatırlatıyordu. Maçın üstünden 50 yıl geçmesine rağmen, facia bir türlü hafızalardan silinmiyordu. Barbosa kendi vatanında yapayalnız kalmıştı ve kimseyle görüşmüyordu. Brezilya’nın oynadığı bir maçı yorumlaması, Federasyon Başkanı Ricardo Teixeira tarafından, uğursuzluk getireceği gerekçesiyle engellendi. Sonrasındaysa, Barbosa, 1994 Dünya Kupası’na katılmak için eleme grubunda mücadele eden Brezilya Millî Takımı’nın kampını ziyarete gitti. Ancak yine uğursuzluk getireceği inancıyla kampın kapısından içeri alınmadı. Bunun üzerine Barbosa gazetecilere: “Brezilya’da en ağır suçun cezası, 30 yıldır. Ben ise, işlemediğim bir suçtan dolayı 43 yıldır ceza çekiyorum.” diyerek o an içinde bulunduğu psikolojiyi tüm Brezilya ile paylaşıyordu. O sıralarda yenilenen Maracana Stadyumu’nun kale direklerini özel izin alarak evine getiren Barbosa, evinde verdiği partide bu direkleri ateşe vererek bu psikolojiden kurtulmaya çalışıyordu.

 

Barbosa, 8 Nisan 2000 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreninde yaklaşık 50 kişi vardı. Ertesi gün gazeteler “Barbosa’nın İkinci Ölümü” diye manşet attılar. Evet, gerçekten de bu, onun ikinci ölümüydü. Sadece bir futbol karşılaşmasında hatalı gol yediği için yani mesleki bir hatadan dolayı tam 50 yıl kendi halkından zulüm görmüştü. Bunun sebebi ise kazanılamayan bir maçtı. Üstelik o, o gün kupayı kaybeden takımın sahadaki on bir oyuncusundan yalnızca biriydi…

www.dunyalilar.org

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu