Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (D. 1880, Selanik – Ö. 1956, Ankara) ilk Türk kadın ressamlardandır, Nazım Hikmet’in annesi; Oktay Rıfat’ın teyzesidir.
Dilci ve eğitimci Hasan Enver Paşa ile Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa’nın (Karl Detroit) kızı olan Leyla Hanım’ın kızıdır. Babasının görevi nedeniyle bulundukları Selanik’te, 1880 yılında dünyaya geldi.
Evde özel öğrenim görerek yetiştirildi. Babasının Sultan Abdülhamit’in yaveri olduğu sırada saray ressamı Fausto Zonaro’dan resim dersleri alma fırsatı buldu. Resim çalışmalarında kuşağının diğer kadın ressamları gibi portreler üstüne yoğunlaştı. “Hamamda çıplak” en çok kullandığı konulardan birisi idi. Pastel renklerin hakim olduğu resimler yaptı ve daha çok dost ve akrabalarını resmetti. Gençlik yıllarında Celile Enver adı ile (babasının adı ile) tanındı.
1900 yılında Şair Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi ve Celile Hikmet adını aldı. Hikmet Bey , Selanik’te Hariciye Nezareti’nde memur idi. İleride Türk şiirinin önemli isimlerinden birisi olacak ilk çocukları Nazım, 1901’de Selanik’te dünyaya geldi. 1905’te doğan ikinci çocuğu İbrahim Ali, ertesi sene kuşpalazından hayatını kaybetti. Hikmet Bey’in işi nedeniyle ailece taşındıkları Halep’te iken Samiye adını verdikleri kızı dünyaya geldi (1907).
Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 1917’de Hikmet Bey’den ayrıldı. İlk eşi Hikmet Bey’den ayrılmak üzere olduğu sırada tanıştığı ünlü şair Yahya Kemal ile büyük bir aşk yaşadı; ancak bu ilişki arzu ettiği gibi evlilikle sonuçlanmadı. Yahya Kemal ile ayrılıklarının üzüntüsü ile İstanbul’dan ayrılıp Paris’e gitti ve orada resimle ilgilendi.
İstanbul’a döndükten sonra karma sergilere katıldı; kişisel sergiler açtı. Dönemin en aktif kadın ressamları arasında yer aldı. İbrahim Bey adında bir kaymakamla kısa süren bir evlilik yaptı. Soyadı Kanunu’ndan sonra “Uğuraldım” soyadını aldı.
Oğlu Nazım’ın hapis cezasına çarptırılması nedeniyle Galata Köprüsü üzerinde oğlunun serbest bırakılması için tüm İstanbul’da ses getiren pankartlı eylem yaptı ve cumhurbaşkanı Atatürk’e oğlu için adalet isteyen mektuplar yazdı. Hapis hayatının on ikinci yılına giren oğlunun 1950’de başladığı açlık grevine destek vermek için kendisi de açlık grevine başladı. Son yıllarında gözlerini kaybeden sanatçı, 1956’da Ankara’da yaşamını yitirdi.
Haksız yere mahkum edilen oğlum Nâzım Hikmet açlık grevindedir. Ben de ölmek istiyorum gece gündüz oruçluyum. Bizi kurtarmak isteyenler bu deftere adreslerini yazarak imzalasınlar.
Nâzım Hikmet’in annesi Celile hanım, 1950 yılının 9 Mayıs günü üzerinde bu acı cümlelerin yazdığı pankartla Galata Köprüsü’nde açlık grevine ve imza toplamaya başladı. O gün bunaltıcı bir sıcak mı yoksa bahara yakışmayan deli bir rüzgâr mı vardı bilinmez… Nâzım’ın hayatında rüzgârların dinmediği kesindi, oğlu ölmeye yatmış bir annenin de bunaltıcı bir hayattan başka neyi olabilirdi… Celile hanımın Nâzım’ı kurtarma girişimi sadece yarım saat sürebildi. Polisler tarafından emniyete götürüldü, trafiği engellemek gerekçesiyle savcılığa sevk edildi… Aynı gün şehrin duvarlarında “Nâzım Hikmet Kurtarılmalıdır” yazan afişler vardı. O afişlerin önünden binlerce insan geçemeden onları asanlar gözaltına alındı.
Kanunsuzluğun tamiri
Nâzım Hikmet’i açlık grevine getiren süreç ve açlık grevi sırasında yaşadıkları ölümünün 48. yılında yayımlanan özel bir kitap ve dosyayla tekrar gündeme geldi. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin yayımladığı ‘Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi’, içinde özel yazılar, önemli belgeler barındıran bir çalışma. Bir kitap ve on yedi adet tıpkı basım belge ile dergiden oluşan dosyada neler yok ki… Şairin Piraye’ye yazdığı veda mektubu sayılabilecek bir belge, birçok aydının Nâzım’ın grevden vazgeçmesi için imzaladığı dilekçeler, açlık grevi sebebiyle özel olarak çıkan Nâzım Hikmet gazetesinin bire bir kopyaları ve o dönemin birtakım dergileri. Dosyanın içindeki en anlamlı belge ise kuşkusuz şairin açlık grevi sırasında tuttuğu notlar. Nâzım Hikmet’in elyazısından günler ilerledikçe güçsüzleştiğini, kelimelerin titrek ve bozuk bir hal almaya başladığını görmek mümkün. Kitabın en etkileyici yanlarından biri şairin ruh durumunun açığa çıktığı bu notlar.
Nâzım’a “bir kanunsuzluğun tamiri uğrunda gerektiği zaman ölümü göze alabilmek güzel şeydir” dedirten bu süreç nasıl başlamıştı peki? Adaletsiz geçecek günler 1938’de başladı. Nâzım, harp okulu öğrencilerini isyana teşvik etmek suçundan 28 yıl 4 ay ağır hapiscezasına çarptırıldı. Harp okulu öğrencileri kitapçılarda satılan Nâzım Hikmet kitaplarını okuyorlardı. Şairin suçu ve teşviki bu şiirleri yazmaktı. Koskoca bir adli hatayla başlayan yıllar geçti, Nâzım’ın sağlığı ve psikolojisi gitgide kötüleşti.
Şairin destekçileri
Hapis hayatının on ikinci yılına girdiğinde, bu gidişe dur demek için hayatını ortaya koymaya karar verdi. “Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum” diyerek 8 Nisan 1950’de açlık grevine başladı. Bu karar kamuoyuna bomba gibi düştü. Yakınları, arkadaşları, ailesi şairi kararından vazgeçiremedi. Bir gün sonra doktor kontrolünden geçen Nâzım Hikmet’in sağlık durumu iyi bulunmadı. Avukatının erteleme isteği üzerine grevi bir süreliğine durdurmak zorunda kaldı. Bundan sonrası Cerrahpaşa’da geçen günler… Üç ay tam teşekküllü bir hastanede tedavi edilmesi gerektiği üzerine rapor verilmesine rağmen Nâzım 2 Mayıs’ta Paşakapısı cezaevinde ikinci kez açlık grevine başladı. Bir hafta sonra annesi Celile hanım, on gün sonra Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat şaire destek için açlık grevine başladı. 17 Mayıs’a gelindiğinde, Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Sait Faik , Cahit Sıtkı Tarancı, Cevdet Kudret ve Adnan Saygun gibi isimlerin bulunduğu aydınlar grubu Nâzım’a bir mektup yollayarak yeni bir hükümet kurulana kadar açlık grevine ara vermesini rica ettiler. Nâzım Hikmet on yedinci günde yeni hükümet kuruluncaya kadar açlık grevine ara verdi. 15 Temmuz’da çıkan af kanunuyla da serbest bırakıldı.
‘Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi’, tarihi bir süreci, o dönemin toplumsal ortamını anlamak için paha biçilemeyecek bir kaynak. Açlık grevinin Nâzım’ın hayatında kısa ama önemli bir yeri var. Sadece şairin hayatında mı? Tıpkı bir kazan gibi kaynayan ülkenin siyasi tarihinde de… En özet haliyle şunu söyleyebiliriz: ‘Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi’, büyük bir yazarın bireysel direnişinin yol açtığı toplumsal dalgalanmayı, canını ortaya koyarak yaptığı direnişle birilerinin gözünü açmasını, her şeye rağmen bazılarının hiç açılmayacak gözlerini anlatıyor.
Kaynaklar:
NÂZIM HİKMET’İN AÇLIK GREVİ
“Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum!”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
2011, 48 sayfa, 60 TL.
Mehmet Fuat Celile Hanım Sergi Kataloğu
Celile hakkında daha fazlasını okumak için
Derleyen: Deniz KARTAL
Dünyalılar