Güncel

DİRENİŞİ YAPAN ÜÇ KADIN

DİRENİŞİ YAPAN ÜÇ KADINBir simülasyon makinesi hayal ediyorum. İçine yaşadığımız hayatın bütün verilerini yükleyebileceğimiz bir “her şey” makinesi… Sonra buradaki değişkenlerle ufak ufak oynayıp tarihsel gelişimin nasıl yeniden kurgulandığını izlemek…

“12 Eylül olmasa şu anda nasıl bir Türkiye’de yaşıyor olurduk?” gibi radikal şeyler değil. O yıllarda Twitter bulunsaydı ve üstelik darbe açıklandığı anda #darbeyeİnatGenelGreve gibi bir hashtag TT olsa neler değişirdi, tarzı küçük fantazmalar. Hayalimdeki makine bu tür ayrıntıları, tarihsel akışla harmanlayıp yeni bir sonuç çıkaracak bir matris aslında.

Böyle bir makinem olsa yapacağım ilk şey Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcında üzerine gaz sıkılan kadın görüntüsüyle oynamak olurdu. Oradaki zarif ve kendisini eril şiddetten sakınmaya çalışan kadın görüntüsü yerine irikıyım bir adam olsa ve hatta gazı yerken bir yandan da polise tekme atmaya çalışırken görüntülense ne olurdu? Gezi Parkı Direnişi nasıl bir seyir izlerdi?

“O görüntüdeki Kırmızılı Kadın olmasa, irikıyım bir adam olsa hiçbir şey değişmezdi çünkü…” diye uzun bir söylev verecek çok insan tanıyorum. Ama bence Çapulcular Direnişi’nin fitilini ateşleyen şey o fotoğraftaki “denge”ydi.

Bir erkek figürümüz var. Üniformalı, saldırgan, kaba, fışkıran, püsküren, pervasız bir figür bu. Karşısında bir kadın var. Devleti simgeleyen o erkek figüründen çok daha karmaşık bir aktör. Bir yandan pasif bir duruşla kendisine “püsküren” o eril şiddeti savuşturmaya çalışırken bir yandan da, gerek giydiği giysinin modeli, rengiyle gerekse duruşuyla, neredeyse bilgelikten beslenen bir güç sergiliyor Kırmızılı Kadın. Kaçınıyorken bile kendisine saldıran kaba, iri, üniformalı, kasklı “devlet” figüründen daha güçlü olduğunu biliyor ve sergiliyor. Kaçınıyorken bile aslında dişil bir gücün bütün potansiyellerini eril şiddetin önüne dikiyor. Devletin eril saldırganlığının karşısına dikilebilecek en güçlü “şey”di Kırmızılı Kadın.DİRENİŞİ YAPAN ÜÇ KADIN

Bu fotoğrafın yaptığı çağrı aynı zamanda bir meydan okumaydı. Yalnızca saldırgan eril-devlete değil, olup biteni bir kenarda, ağaç-böcek meselelerini hayatlarında çok önemli bir yere koymayan insanlara da ağır bir mesaj veriyordu o görüntü. Doğrudan alt bilinç birikimlerini hedef alan bir “tahrik” söz konusuydu. Çünkü püsküren o gazın yaptığı çağrışım o kadar zengindi ki, iktidarla ilişki açısından herkeste bir karşılığı vardı onun. Tayyip Erdoğan’ın hakaretimiz sözlerinden başlayarak gerilere, Kenan Evren’e ve çok daha gerilere götürülebilecek bir arketipe dokundu o püsküren gaz. Mağduriyete yönelik büyük bir hassasiyetimiz olduğu ortada. Zaten Erdoğan çevresinin gözü sulu politik aktörlerinin temel dayanağı bu değil mi? Kırmızılı Kadın o silahı çekip aldı iktidarın elinden. Çok çarpıcı bir şekilde yaptı bunu üstelik; geri basmadı. “Kadın haliyle” dik durmayı başararak yaptı. Hafifçe yan dönerek… Oradaki beden dili, Kırmızılı Kadın’ın yenildiğini söylemiyor. En çarpıcı olan da bu zaten. Kırmızılı Kadın yalnızca kadınsı bir refleksle o saldırıyı savuşturuyor. Ondan yılıp geri kaçmıyor. Bu duruş bize, zayıf olarak da iktidarın karşısında durabileceğimizi telkin etti.

Zihnimde önemlice yer kaplayan simülasyon makinemin bana söylediği şey şu: Eğer o fotoğraf olmasa Çapulcular Direnişi çok daha küçük bir grubun, gerçekten “marjinal” bir hareketinden ibaret olacaktı. İşte bir kalkışma hareketini direnişe dönüştüren ve onu epidemik kılan şey bu haksız şiddetin sergilenmesi oldu. Doğrudan bilinç dışına seslenen ve geniş empatik imkanları olan bir görüntüydü o. Çapulcular Direnişi’nin büyük fotoğrafı, Kırmızılı Kadın ile özetlenebilir.DİRENİŞİ YAPAN ÜÇ KADIN

İkinci fotoğrafta Kırmızılı Kadın’ın hızlıca evrildiği noktayı gördük. Bu fotoğrafta siyahlı bir kadın Toma’nın önüne geçmiş ellerini yanlara açmıştı, hatırlarsınız. Hatta eminim hiçbirimizin unutmayacağı bir görüntüdür o. Ne tuhaf bir rastlantı ki yine fallik bir püskürme, fışkırma ile kadınsı dirayet ilişkisi burada da tekrarlanıyor. Ancak burada Kırmızılı Kadın’dan farklı olarak Siyahlı Kadın artık kaçınmıyor. Eril şiddetin karşısında, insanı şaşkınlığa düşürecek kadar büyük bir özgüven ve dinginlikle dikilmiş. Bu fotoğraf aslında, eril-devlete değil, basbayağı çiçek-böcek işlerine karışmamaya kararlı olan geri kalan herkese yönelik bir meydan okumaydı. Siyahlı Kadın karşısındaki zırhlı, kocaman, silahlı, püsküren ve savuran o güçten neden korkmuyor? Daha iki gün önce Toma’ların sıktığı suların ne kadar “sürükleyici” olduğunu görmüştük oysa. Siyahlı Kadın’ın yüzündeki ifade beden duruşunu güçlendirecek, yine bilge bir vecd, neredeyse aşkın ruh halini sergiliyordu. Eril-devletin karşısında böyle durulabiliyordu. Ona karşı koymanın en etkili yolu ondan kaçmamak olabilir miydi? İşte tam da o sırada Erdoğan “Çapulcular” lafını ediverdi ve biz bu hakareti anında satın aldık. Yani o Siyahlı Kadın gibi davranıp bize savrulan şeyin karşısında durduk. Bize bir mücadelenin etik ve teknik inceliklerini gösterdi Siyahlı Kadın.

Zihnimdeki simülasyon makinesinde o fotoğrafı kaldırıp yerine Toma’ya tekme atan irikiyım bir abi fotoğrafı koyuyorum ve bir anda Çapulcular Direnişi cılızlaşıyor. Çünkü bu hareketin en güçlü yanı; şiddetin, saldırganlığın karşısındaki en güçlü direnişin, ayakta durmak olduğu fikriydi. Zaten bir süre sonra ortaya çıkan o Duran Adam da bence bu imgenin tekrarıydı.DİRENİŞİ YAPAN ÜÇ KADIN

Üçüncü fotoğraf Sapanlı Teyze… Bu fotoğraf, eril-şiddete şöyle söylüyordu: “Eğer çocuklarıma zarar vermeyi sürdürürsen alışık olduğun dilden konuşurum seninle. Ama sen bana saldıramazsın çünkü ben bizzat senin tanımladığın ‘ana’yım ” diyordu. Bu üçüncü figürün hareketlendirdiği simgesel çağrışımlar öncekilerden farklıydı. Sapanlı Teyze’nin elindeki silah çocuksuydu ve herkes biliyordu ki o sapanla Toma’lara, kasklı polislere zarar veremezdi. Zaten Sapanlı Teyze’nin amacı da bu değildi. O bir mizah unsuruydu. Şiddeti mizahlaştıran ve mizahın şiddet potansiyelini keşfeden bir zekayı temsil ediyordu. Sapanlı Teyze; Kırmızılı Kadın ve Siyahlı Kadın’ın bir sonraki evresiydi. “Haddinden fazla” gaz yemenin Çapulcular üzerinde yarattığı öfkeyi de anlatan bir fotoğraftı.

Çapulcular Direnişi bir kadın kalkışmasıdır. İnsanlık tarihini bilemem ama bu ülkedeki ilk dişil direnişle sınanıyoruz. Cinayete, tecavüze, aşağılanmaya, ayrımcılığa karşı ayağa kalkması gerekenler onlardı zaten. Biz yalnızca sürüklendik. İyi de olduk.

Sokaklarda, barikatlarda, parklarda, meydanlarda kadınların sesinin erkekler kadar gür çıktığına ilk kez tanık oldum. Bu yüzden Çapulcular Direnişi zaferle sonuçlandı bile. Hiçbir zaman o üç fotoğrafı unutmayacağız. En azından o fotoğrafların kodladığı değerlerin yaratacağı arketip binlerce yıl sonraya taşınacak bence. Kadınların çok daha ağır yük taşıyabildiğini gördük. Abartmak istemem ama Çapulcular Direnişi, Türkiye’de kadının doğruluş hikâyesidir aynı zamanda.

İsmail Güzelsoy

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu