Arka Bahçemiz

EVRENE SAYGILI BİR BAKIŞ: FELSEFE

EVRENE SAYGILI BİR BAKIŞ: FELSEFE

Politikacılar, onların danışmanları, yazarlar, çizerler birkaç sakız ettikleri cümleyle anlatırken dertlerini ve çıkmaz çözümlerde debelenirken bizler, insan aklının en bütünleyici görüntüsü yani felsefe kimsenin aklına gelmez. Düşüncemizi bir filozofa dayandırarak temellendirmez ya da çözüme tarihsel aklın ışığında bir yeni kapı aralamayız. Batıl inançları günde 3-5 kez tekrarlayıp onlarla varlığımızı idame ettirmeye çalışıyorken, felsefe algımız felsefe yapma sözüyle zaten kuşatılmış durumda.

felsefe

İnsan, hep evreni anlamaya çalışan hatta değiştirmeye çalışan bir varlık oldu. Büyü, din, felsefe hatta bilim bunun birer kanıtı elbette. Ne ilginçtir ki İnsanlık tarihine baktığımızda insan hiçbir zaman bu günkü  kadar edilgenleştirilmedi. Hazır düşünme kalıplarıyla şekillenen zihinler, zaten hep dahil oldukları sistemde bu kadar iyi eritilemediler. Bu durumun sebebini sistemin çıkarları diye özetleyebilirken ben bu durumu biraz açmayı tercih ediyorum. Aklın son görüntüsü olan bilim, kapitalizmin ağına düştü ve ancak tüketilebildiği oranda anlam kazandı. Dolayısıyla bilimde gerçeklerin yerini doğrular aldı. Neyse ki düşünmenin temel dinamiği olan felsefe ve yaratıcılığın merkezi olan sanat, böyle bir kullanımdan kısmen muaf tutuldu. Ama yine de hapsedildikleri o üst salonlarda edilgenliğimizin güçlü nedenleri olarak kaldılar.

Politikacılar, onların danışmanları, yazarlar, çizerler birkaç sakız ettikleri cümleyle anlatırken dertlerini ve çıkmaz çözümlerde debelenirken bizler, insan aklının en bütünleyici görüntüsü yani felsefe kimsenin aklına gelmez. Düşüncemizi bir filozofa dayandırarak temellendirmez ya da çözüme tarihsel aklın ışığında bir yeni kapı aralamayız. Batıl inançları günde 3-5 kez tekrarlayıp onlarla varlığımızı idame ettirmeye çalışıyorken, felsefe algımız felsefe yapma sözüyle zaten kuşatılmış durumda.  Bu bakış açısı mıdır felsefeyi akademik salonlara tıkayan, yoksa felsefeyle ilgilenenlerin felsefeyi başka bir evrene aitmiş gibi hissettirmesinden midir nedir,  felsefesiz yaşamın bize açtığı sorun maalesef düşündüğümüzden daha büyük.

Felsefe yapma sözüyle çerçevelenen felsefeye bakışımız; boş konuşma, uzatma, derin mevzulara girme imasını taşır. Felsefeye dair günlük hayatımızdaki bu aşağılayan ifadeler aslında felsefenin varlığıyla azıcık örtüşür. Pratik bir şey değildir felsefe ya da olay örgüsünü hızlıca serimleyen bir özelliğe sahip değildir. Felsefenin dünyaya farklı bir gözle bakabilme iddiası ve düşünmeye yönelik de esaslı bir çağrısı vardır. Bir de bu çok önemlidir ki hayatınızı yeniden sizin ellerinize verme garantisi vardır. Size sorgulamayı öğretir. Felsefe; gazetelerde, televizyonlarda hatta ders kitaplarına kadar uzanan silsilede bize düşünmekten arındırılarak verilen bilgilere, kalıp önyargılarla pompalanan haberlere ve hemen ardından hazırı var imasıyla haberlere eklenen yorumlara karşı bizi azat eder. “Sorgulanmamış bir hayat süren insanların hayatı, kendi ellerinde ya da kendi kontrollerinde değildir. Onların denetimi dışarıdan gelmektedir.”[1]

İnsan sorgulayan bir özelliğe sahip olması ile kendine has bir özgürlüğe, evreni tanıyabilme kabiliyetine ve değerlere yönelebilme gücüne sahiptir. Önemlidir çünkü Kant şöyle der: “İnsan küçüklüğünü ancak usun varlığıyla alt eder.” Akıl düşünmeyi, düşünme soru sormayı, soru sorma felsefeyi, felsefe ise değişimi getirir. Felsefenin basitçe malzemesi akıldır. Akılla yola çıkar ve varlığı bütünlüğü içinde derinlemesine algılar.

Yemek içmek gibi temel bir ihtiyaç gibi de belirmez. Ama felsefe tüm temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ilk akla gelendir. Biz kimiz ve neden yaşıyoruz? Ya da dünya nasıl yaratıldı? Gibi insanı varolmaya yaklaştıracak sorulara cevap arar. Felsefe anlama yönelik yolculuğumuzdur.

Sokrates’in kendi çağındaki bilgideki tekdüzelik ve kirlenmeye karşı çözümü Sokratik ironi yöntemidir. Bu yöntemin temelinde bilgiyi sınayarak öğretme vardır. Karşılıklı konuşma esnasında karşısındakine “hiç bir şey bilmediğini” söylüyor ve ona fikirlerini söylettiriyordu. Daha sonra sorduğu sorularla bu düşüncelerin yanlışlarını ortaya koyuyordu. İkinci aşamada ise; kişinin bildiklerinden yola çıkarak gerçeğin bulunmasına yönelik soruların sorulduğu aşama geliyordu.

Kendini bil(tanı) ile ifadesini bulan Sokrates’in felsefesi, neleri bilmediğimizi bilmenin önemini vurgular. Neleri bilmediğimizi bilmek merakı doğurur. Merak ise etkindir ve bizi yeniden evreni anlamak yönünde etkin hale getirebilir. Değişimin temel unsuru  felsefedir.  Felsefe evrensel karmaşayı, diyalektik bir bütünlüğü çevirir. Çatışan birbirini besleyen düşünceler kaynağını dünyadan sistematiğini felsefeden alır. Felsefe düşünmeye çağrıdır ama felsefe eyleme de sıkı sıkıya bağlıdır. Dolayısıyla dünyadan bir kaçış değildir. Felsefe, eylem açısından hep fazlasını yaptı. Halkın kendi kendini yönetebileceğine dair demokrasi çıkarımı, Tabiatı tabiatın diliyle açıklayan ve doğaüstü tüm imgelere kapıyı kapatan Thales, Ortaçağ bataklığını kurutan Reform-Rönesans hareketleri vs. hep felsefi hep devrimseldi. Tarihsel dönüşümün mimarı felsefeye, bugünlerde çok ihtiyacımız var. Yazımı felsefeye dair en sevdiğim tanımlamalardan biriyle, Aristoteles’in sözüyle sonlandırmak istiyorum.

“Felsefe, düzenli kâinat karşısında insanın saygılı şaşkınlığıdır.”

Hediye Çınar Ekinci

[1] Sokrates

 

Dünyalılar (www.dunyalilar.org)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu