29 gelişmiş ülkenin çocuklarının yaşam standardını inceleyen UNICEF, Hollandalı çocukların diğer ülkelerde yaşayanlardan çok daha fazla bir refah içinde yaşadıklarını tespit etmiş. Hollandalı çocuklar dünyanın en mutlu çocukları yani. Daha doğrusu, mutlu olmamaları için hiç bir nedenleri yok.
Buraya ilk geldiğimde en çok dikkatimi çeken şeylerden birisi çocukların ellerini, kollarını sallayarak, deftersiz, kalemsiz, bisikletlerine atlayarak okula gitmeleriydi. Gözlerimi alamazdım okul bahçesinde oynayan, oradan oraya koşan mavi gözlü, sarışın çocuklardan.
Bu ülkede çocuk olmak, mutlu olmak için yeterli olsa gerek, derdim.
Masal kitaplarında gördüğüm süt içen, renkli çoraplı, pembe etekli kızlar gelirdi aklıma onlara bakarken. Sırf bu görüntü için bile olsa, burada kalmaya değer derdim. Yazıklanırdım, her kıssadan bir hisse çıkarmakla geçirdiğim çocukluğuma.
Bir keresinde, öğretmen diz çökmüştü çocuğun birinin önünde. Onunla aynı göz hizasında konuşuyor, parmak sallamıyordu. Bahçede oynayan çocukların ceketlerinin düğmelerini ilikliyorlar, bir çocukla konuşur gibi konuşuyorlardı onlarla, bizdeki gibi, savaşa hazırladıkları küçük erlerle konuşur gibi değil.
Vatanı kurtarmaları, önemli adamlar olmaları gerekmiyordu. Çocuktular işte, bildiğimiz çocuk. Önce bir çocukluklarını yaşasınlar, deniyordu burada. Okuyacaklarsa eğer, okurlar zaten.
Hem mesleğin kötüsü olmaz. Yeter ki bir şey yapsınlar. Ne yaparlarsa zaten kendileri için..
Ailenin onuru için değil.
Kız çocuklarının güzel ve söz dinliyor olmasının önemi olmadığını, her oğlanın da hesabının kuvvetli olması gerekmediğini gördüm burada.
Çocukların bundan haberdar bile olmadıklarını, ebeveynlerin çocuk yetiştirme tarzındaki samimiyetlerini gördüm.
Evin içindeki yaşam biçimi ile dışarısı arasında büyük bir uçurum olmadığını, kapıdan dışarıya adımını atanın hemen düşüp bir yerlerini kıracağı korkusuna kapılmadıklarını anladım.
‘Neyi nasıl yapmazsam, ya da yapsam kimse çakmaz acaba’ ya kafa yormak yerine, konulan kuralların bir gereklilikten kaynaklanmış olabileceğini düşündüklerini, güvendiklerini gördüm.
Evlerinde, birbirlerine, konu komşuya, akrabaya, baba eve gelince takmak için kullandıkları maskeleri nereye sakladıklarını merak ettim önce ama zamanla anladım ki yoktu maskeleri.
Kullanmıyorlardı.
Ne misafir odaları vardı, ne oturunca bozulmasından korktukları koltukları ve en garibi de anlattığınız şeylerin arkasında, anlatılmayan esas hikayeyi aramaya yeltenmiyorlardı. İnanıyorlardı her anlattığınıza ve siz orada donup kalıyordunuz öylece.
Şaşıyordunuz onların nasıl olup ta bu kadar saf kaldıklarına, alnınızın damarını çatlatmaya gerek kalmadan ikna olmalarına..
Herhalde bugün ters tarafımdan kalkmış olacağım ki, Avrupa hayranlığı tadı veren, tek yönlü bir tablo çıktı ortaya ama gözlemlerimin bir kısmı UNICEF tarafından da tasdiklenmiş durumda.
29 gelişmiş ülkenin çocuklarının yaşam standardını inceleyen UNICEF, Hollandalı çocukların diğer ülkelerde yaşayanlardan çok daha fazla bir refah içinde yaşadıklarını tespit etmiş.
Hollanda’dan sonra Norveç gelirken, Romanya en sonda gelen ülkelerdenmiş. Hollandalı çocuklar dünyanın en mutlu çocukları yani. Daha doğrusu, mutlu olmamaları için hiç bir nedenleri yok.
Araştırmada beş ana temayı ele almışlar.
Refah, sağlık, güvenli ortam, eğitim, yaşam şekli ve yeri. Hepsinde birinci gelmiş Hollanda. Yalan değil.
Çocuklar özgürler burada.
Düşündüklerini söylerler, ana baba farketmez.
Dünyada en az ev ödevi burada veriliyormuş mesela.
Defterleri, kitapları okuldadır ilkokul çocuklarının. Boş gider, boş gelirler.
Tatil, tatildir, ödevsiz geçer. Git, dinlen, arkadaşlarınla oyna, eğlen, gel derler.
Tatilde öğrenci değilsin.
Ailenin en akıllı çocuğuna, mokunda boncuk var muamelesi hele hiç yapılmaz. Zihinli çocuk zaten kendisini kurtarır düşüncesi ile, diğerlerine daha çok ilgi gösterirler hatta.
Zenginler mağazalardan, dar gelirliler de ikinci el dükkânlarından alır çocuklarına oyuncaklarını, ama alırlar.
Ailenin geliri ne olursa olsun, gençler onaltı yaşlarına geldiklerinde, birkaç saatliğine de olsa, sırf cep harçlıklarını kazanmak ve iş hayatını ögrenmek için, bir işe girerler. Kız, oğlan farketmez.
Hademesi de okulun müdürü de, öğlen yemegi olarak yemek üzere, ekmeklerini beraberinde götürürler evden çıkarken. Salam, reçel ya da peynir vardır arasında.
Belki de bu yüzden, ‘adam olup, yüksek mevkilere geldiklerinde’, önünde eğilecek insanlar aramazlar eskinin zihinli çocukları kimbilir.
Değerinde bırakırlar bazı şeyleri.
Zekâ ile insanlığı birbirine karıştırmazlar..
Nafiye Gölbaşı
Dünyalılar