Arka Bahçemiz

Kahramanlara İhtiyacımız Yok

Çocukluktan itibaren bir kahramanlar dünyasının gözalıcı cazibesi ile büyütülürüz. Masallarda da öyledir, bir kahraman ortaya çıkar ve bütün sorunları çözer. Kahramanlar simgedir, bireyin sistem içerisindeki yalnızlığına ve güçsüzlüğüne yanıt veren düşsel bir imge. Masallardaki ve filmlerdeki kahraman imgesi yaşayan bir imge değildir. Daha çok bir kopyadır. Daha doğrusu Baudrillard’ın dediği gibi kopyanın kopyasıdır.

Neden kahramanlara ihtiyaç duyarız? Daha fazla cesarete sahip olmak için mi? Yoksa bizi harekete geçirecek sembollere ve imgelere olan ihtiyacımızdan mı? Güçsüzlüğümüzü örtmek için mi bazı sembollere sırtımızı dayarız?

Resmi ideolojiler ve resmi tarih anlayışı da kahramanlık üzerine kuruludur. Hayali savaşlar, hayali kahramanlar yaratılır, yüceltilir. Ve böylece ulusun gururu okşanır. Kaybedilen savaş yoktur bu anlayışa göre, ideoloji kahramanlık öyküleri üzerine kuruludur.

Kahramanlık kültürü totaliterdir Vassaf’ın dediği gibi.

Kahramanlık, özünde dinsel anlamda “şehitlik” hikayelerinden kaynaklanmıştır tarihsel olarak. Mitoloji de de bu böyledir. Mitoloji de kahramanlık öykülerinin toplamıdır. Bu kahramanlardan birisi de ateşi tanrılardan çalarak insanlara vermiş olan Prometheus’tur. Nart mitolojisindeki kahramanların en ünlüsü ise Sosruko’dur.

Dinsel ve kutsal bir anlam verir bu kahraman olarak görülen kişiye. İnsan üstü olarak görülür, kahraman. Çünkü kendisini diğerleri için feda etmiştir, böyle anlaşılır onun eylemi.

Bertolt Brecht’ın “Galile” başlıklı oyununda, Galile’ye öğrencisi, Andrea bir inanç ve öfke seli gibi karşı koyar. Andrea, öğretmeni Galile’nin bu yılgınlığından acı duyar ve “Yazık o ülkeye ki, kahramanlardan yoksundur” der. Galile’nin bu sözlere yanıtı ise şöyledir: “Yazık o ülkeye ki, kahramanlara ihtiyaç duyar.”

Aynı şekilde kahramanlara ihtiyaç duyan birey ve toplumlar için de şöyle diyebiliriz: ““Yazık o topluma ki, kahramanlara ihtiyaç duyar.”

Öyle ki kahramanlar yaşadıkça bir kum saatine benzerler. Kumları sürekli aşağıya dökülür ve kahraman imgeleri giderek aşınır.

Oysa politik mücadelenin kahraman imgeleri de insandır, onlar da yanılırlar ya da yaşadıkları süre içinde yanılmışlar, hata yapmışlardır. Romalı şair Terentius’un dediği gibi HOMO SUM; HÜMANI NİHİL A ME ALİENÜM PUTO (Ben bir İnsanım; ve İnsana Dair Hiçbir Şey Bana Yabancı Değildir)» bize yabancı gelmemelidir.

Politik mücadelenin kahramanları ise çoğunlukla uzun yaşayamamış ve savaşarak ölmüş kişilerden oluşur, Çünkü ölmüş insan hata yapmaz, yanılmaz buna şansı yoktur. Ayrıca politik mücadelelerde de kahramanlar bir simge , kahramanlık ise erişilmesi gereken bir nokta olarak sunulur.  Çünkü kahramanlar “hata yapmazlar, asla yanılmazlar” bu anlayışa göre. Aslında kahramanların çoğu öldükleri ya da haksızlığa uğradıkları ve baş eğmedikleri için kahramandırlar. Eğer kahraman olarak gördüğümüz insanlar yaşasaydılar, zaten kahraman olmazlardı. Çünkü yaşayan, var olan değerinden sürekli kaybederek yaşar. Yaşadığı her gün biraz daha insanların gözünden düşer. Çünkü yaşadıkça ve ‘hata’ yaptıkça her an ‘hain’ de olabilirler; onları kahraman olarak görenlerin gözünde sistem ya da başka güç odakları. Kahramanlık ile hainlik arasında ince bir sınır var ve kahramanların en küçük bir hata yapma şansı yoktur. Bence zor olan insan olmaktan ziyade, insan kalabilmek yapabildiğince.

Che Guavera, dağlarda bir gerilla olarak savaşarak öldüğü için kahraman oldu, Fidel ise onun gibi kahraman olamadı, çünkü bir ülkenin devlet başkanı idi. Bu yüzden dünyanın dört bir yanındaki sol protesto gösterilerinde Fidel’in değil, Che’nin  fotoğrafları taşınıyor. O, aslında insanı asıl bitiren şeyin iktidar olduğunu, iktidarın insanı uysallaştırdığını fark etmiş ve bakanlık koltuğunu bir çırpıda bırakarak yeniden özgür dağların yolunu tutmuştu. O, iktidar yerine özgürlüğü seçen az sayıda insandan birisiydi.

“Kahramanın ‘insani’ yanı, totaliter düzenin işine yaramaz. Bizim de ‘insani’ olana saygımız yoktur. Saygıyı kahramana gösteririz. Kahraman insan değildir. Kahramanın eylemi ve  halesinden yansıyan şeyler dışında, kahraman hakkında ne denli az şey bilinirse o kadar iyidir. Totaliter düzen, kahramanlarını insanlaşmadan  kamuoyunun gözü önünden çeker. Kahramanın canlı tutulabilmesi için insanların imgeleminde yaşaması gerekir… Totaliter bir toplum, kahramansız var olamaz. Özgür bir toplum kahramanlarla var olamaz. “[i]

1960’lı yılların sonundan günümüze, yeraltında edebiyatındaki “anti-kahraman” imgesine olan yoğun ilgi, biraz da insanların binlerce yıldır kahramanlık olgusundan sıkılmış olduklarını gösterir.

İdeolojiler ve dinler, biraz da kahramanlık hikayeleri ile beslenirler, ikisinin de kahramanlara ve kahramanlık hikayelerine ihtiyaçları vardır.

Totaliter toplum ise, Gündüz Vassaf’in dediği gibi, kahramansız var olamayan toplumdur, çünkü totalitarizmi devam ettirmek için bu ve benzeri fenomenlere ihtiyaç duyar. Özgür toplumda ise kahraman olamaz, çünkü özgürlük insanlara kahramanlık hikâyelerinin çok ötesinde kendisini gerçekleştirme şansı sunar. Özgür insan, kendisini kanıtlama yarışına da girmez.

Daha önce bir kitabımda Benjamin Franklin’in bir sözünü yazmıştım: “İnsan her zaman kahraman olamaz, ama her zaman insan olabilir.” diyordu. Bu sözü, Oscar Wilde tam tersine çevirerek, “İnsan, her zaman kahraman olabilir, ama her zaman insan olamaz.” demiştir. Ben Wilde’a katılıyorum. İnsan olmak, kahraman olmaya çalışmaktan çok daha zor ve uzun bir mücadeleyi gerektirir. İnsan kendisi olduğu ölçüde özgürleşebilir bence, kendisi olduğu sürece de zaten kahraman olmaya gerek duymaz. İnsan kendisinin kahramanı olmalı, başkalarının değil.

Kahraman bir imge, semboldür. Irklar, uluslar, dinler, ülkeler bu kahramanlık öyküleri üzerinde yükselir. Kahraman abartılan, kutsallaştırılan kişidir. O zihinde heykelleştirilmiş, dondurulmuştur. Bütün olumsuz, insanı özellikleri silinmiş, olumlu özellikleri ise abartılmıştır. Adeta bir yarı tanrıdır o.

Kahramanların ve liderlerin olmadığı toplum, özgürleşme yolunda da bir adım atmış demektir.

Kahramanlara değil, kendimiz olmaya, özgürleşmeye ihtiyacımız var.

İnsan insan olmaya başladığında,  kahraman olmaya, yaratmaya da zaten ihtiyacı olmayacaktır.

Erol Anar

[i] Gündüz Vassaf: Kahramanlar Totaliterdir, Radikal Gazetesi, 16.11.2008, http://www.radikal.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu