Kültür-Sanat

Kurak Günler

Prometheus, Zeus’dan ateşi çalarak tanrılara meydan okumasıyla ve ateşi teknoloji, bilgi, uygarlık biçiminde insanlığa vermesiyle tanınır. Hikayenin devamında Zeus’un Prometheus’u sonsuz işkenceye makhum etmesi de hepimizin malumudur.

Günümüzde sanatçılar da ülke toplumuna bilgelik ve aydınlık sunarken bu hadsiz! meydan okumanın bedeli olarak, tanrılaşan otoritenin işkencelerine mahkum edilmektedirler. Bunun en son örneğine usta yönetmen Emin Alper’in başına gelenlerle tanıklık etmiş olduk.

Kurak-Günler

Daha izleyicisi ile buluşmadan film hakkında koparılan alay-ı vala, birçok kişi gibi benim de filmi görme sebeplerimden biri oldu. Ancak sebeplerimin başında Alper’in yönettiği daha önce izlediğim “Kız Kardeşler” filminden duyduğum memnuniyeti saymam gerekir.

Öncelikle film, sinema sektörümüz içinde yönetmen; senarist, yapımcı ve bir akademisyen olarak var olan Emin Alper imzası taşımasının yanı sıra “Emin Alper sineması” duygusuna hizmet eden bir karakteri taşıdığını da söylemek isterim..

“Kurak Günler” bittiğinde koltuğumda çakılı kalmış vaziyette öylece duruyorken zihnimde oluşan ilk çağrışım bir “biyopsi” operasyonu idi. Biyopsi, mikroskop altında incelenmek üzere canlıdan belirli bir doku parçasının çıkarılması işlemidir. Film de bana içine doğduğumuz bu şark toplumunun bilinen ancak adı konulamamış hastalığına tanı koymak için organizmadan koparılan hastalıklı hücrenin mikroskop incelemesi ile izleyicinin gözüne sokulması gibi geldi.

Daha ilk sahnesinden itibaren insanı içine çeken ve ritmi, temposu, gerilimi ile izleyicinin yüreğini avuçlarının içinde tutan film, niyeti de yüzü kadar tertemiz olan genç bir savcının yerel sayılacak dar bir çevrede “yerleşik” güçlerin şer ağına düşmesi ve her çırpınışında bu ağa daha bir dolaşmasını anlatıyor. Genç savcının kurtulma adına yaptığı tüm çabalarında onunla birlikte hareket eden izleyici de her seferinde bu geleneksel kötülüğe çarparak soluk almakta zorlanıyor.

Ayrıca filmde, son zamanlarda eksikliğini iliklerimize kadar hissettiğimiz hukukun bir Anadolu kasabasında nasıl rehin alındığını görüyor ve bu durumun hiç de münferit bir hal olmadığı fikrinde birleşiyoruz… Kurak Günler bizlere bir kasaba halkının en hayati ihtiyacının
– “su” dan bile çok – ” hukuk” olduğunun altını çiziyor..

Goliath ve David başlıklı yazımızı okumak isterseniz…

Kurak Günler ile Emin Alper uzun süredir boş bırakılan politik film kulvarına, alanın ağırlığına yakışır bir yapıt bırakarak aynı tür sinema ile seçeneksiz bırakılan sinema severe sağlam bir pencere açıyor.

Emin Alper, daha ilk sahnesinde sokak aralarında sürüklenen hayvan ölüsünün ve akıtılan kanının izlerini süren idealist savcının hassas yüreği ile iyilerin, bu vahşeti sıradanlaştıran insanların örgütlü kötülüğü ile kötülerin çatışmasının kaçınılmazlığını yerel bir meseleden çıkarıp evrensel bir hesaplaşma olarak karşımıza çıkarıyor. İlerleyen vakitlerde bu karşılaşmayı daha dramatik ve orantısız kılan ise yöre halkının tarafını kötülerden yana seçmiş olması. Böylece kötülüğün, geçmişten bu güne cehaletten beslendiği gerçeği bir kez daha hafızamıza kazınmış oluyor.

İlçede görünen hiç de “doğal” olmayan afet olarak hayatı tehdit eden obruklar, toplumsal çürümüşlüğün somutlaşmış çöküntüleri gibi güçlü bir metafor olarak karşımıza çıkıyor.

Her türlü baskı ve toplumsal itibarsızlaştırma çabalarına rağmen kamunun sesi ve vicdanı olmak gibi zor bir yerde durmakta direnen yerel gazeteci ile özgür basının, basının özgürlüğünün ne kadar değerli olduğunun altı çiziliyor.

Toplumsal bir meseleyi spesifik bir örneklem üzerinden tümevarım metodu ile ele alan hikayede “iyi” okullardan mezun olduğunu tahmin ettiğimiz genç savcımıza okul hayatı ile hayat okulunun farkı travmatik bir şekilde anlatılmış oluyor.

Üzerinde çok daha uzun konuşulmaya değer Kurak Günler’in, dikkatli sanat tüketicisine Yaşar Kemal’in 1965′ de yayımladığı “Teneke” romanından bu güne bu kadim toprakların kara yazgısında hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen film olarak hak ettiği saygın yeri alacağını umuyorum.

Alev Subaşı

Yayınladığımız son içeriklere göz atmak isterseniz…

Dünyalılar

2 Yorum

  1. Çok iyi bir yazı olmuş Alev Hanım. Ellerinize sağlık. Filmi ilk fırsatta izleyeceğim.

  2. Çok etkileyici ve çarpıcı bir değerlendirme izlemeden duygulandım tebrik ederim .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu