Arka Bahçemiz

“Edirne sınırında babamdan başka ölen olmadı”

En büyük seri katiller devletlerdir. Onlar bütün cinayetleri büyük bir soğukkanlılıkla işler. Hiçbir kurbanının ardından gözyaşı dökmez ve cinayet mahallinden hiç ayrılmaz. Hep oradadır. Kimi zaman resmen öldürür, kimi zaman taşeronla, kimi zaman göstere göstere vurur, kimi zaman pusu kurarak.

İşte yine böyle bir cinayetin ardından anlatıyordu “devlet”: “Milli hislerim galeyana geldi… Elimde kalın bir ağaç dalı vardı, vurdum yere yığıldı. Öldüğünü anlayınca orada bırakıp İstanbul’a döndüm”. Edirne Bulgaristan sınırıydı. Devletin, başına odunla vurarak öldürdüğü insan Sabahattin Ali’ydi. Doğduğu yerde ölmeyi uygun görmüştü devlet ona. Yıllar sonra, utanmadan, öldürdüğü bu dev adamın kitabını 100 Temel Eser arasına alacak olan da aynı devletti. “Göklerde kartal gibiydim/ Kanatlarımdan vuruldum/ Mor çiçekli dal gibiydim/ Bahar vaktinde kırıldım” demişti Sabahattin Ali. Devlet onu doğduğu yerde bir bahar vakti döve döve öldürdü. Öldürüldüğünde 41 yaşındaydı.

Arkadaş Zekai Özger, Sabahattin Ali öldürüldüğünde henüz 3 aylık bir bebekti. Büyüdüğünde, yani öldürülecek yaşa geldiğinde dehşet güzellikte dizeler dökülecekti kaleminden. “Beyaz Ölüm Kuşları”nda varlığın o acılı yakarışını ne de güzel anlatmıştı. Kelimelerin yetmediği her yerde yetişiyordu onun dizeleri bir Hızır gibi. Aşklara, hüzünlere sızıyordu. Ne diyordu, hepimizin gerçeğini gözler önüne sererken bir kez daha: “Sonra bir gün anneler de ölür/ Böcekler ve kertenkeleler ölür/ Boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca/ Sivrisinekler ve kâğıttan kayıklar ölür/ Sonra o gün çocuklar da ölür”… Bu dizelerden sonra çok çocuk öldürüldü bu ülkede. Bir gün değil, her gün öldürüldü. Arkadaş da öldürüldü. O öldürüldüğünde 25 yaşındaydı. Onu da “devlet” öldürdü. Üstelik onun da başına vurarak öldürdü. “Devlet” onu kendi elleriyle döverek öldürdü. Acımadan, gözünü kırpmadan öldürdü. Kaldığı SBF Öğrenci Yurdu basılmış, birçok öğrenci gibi o da feci şekilde dövülmüştü. Başından aldığı ağır darbeler nedeniyle kırıldı zarif bedeni. Kanadı. Öldü. Çok kanattı.

Devlet onu döverek öldürdükten tam yedi yıl sonra aldılar İlhan Erdost’u faşizmin o karanlık hücrelerine. Suçu kitaplar basmaktı. O da 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevi’nde devlet tarafından dövülerek öldürüldü. Kardeşi yanındaydı: “İlhan, ‘Küçük kızımı uyandırmadan geldim, bizi dövdürmeyin komutan!’ diyordu astsubaya. Ama o bizi yeniden dövdürdü. Sonra koğuşun tel örgülü kapısına doğru yürüttüler bizi. İlhan burada da yüzükoyun kapaklandı. Şişmiş ellerimizi yanlara yapıştıramayınca yeniden dövüldük. Tel örgülerden avluya alındık. Arkamızdan koşup kapı boşluğunda yeniden dövdüler. Koğuşun kapısına doğru yürütülürken İlhan düştü, başını çiçek tarhlarına çarptı. Zorlukla doğruldu. Koğuşa aldılar bizi. İlhan pencereye doğru gitti. Dönerken, “Midem bulanıyor kusacağım” diye bağırdı. Yığıldı İlhan” İlhan Erdost’u, siyah beyaz fotoğraflar içinden rengârenk gülen bu adamı da döverek öldürdü “devlet”. Öldürüldüğünde 36 yaşındaydı.

Devlet Erdost’u döverek öldürüldüğü yıl on iki yaşına basmıştı Metin Göktepe. Sivas’tan İstanbul’a geleli henüz bir yıl olmuştu. Tatillerde çalışarak harçlığını çıkarıp okuyordu. 1992 yılında gazeteciliğe başladı. 1996’da Evrensel Gazetesi muhabiriyken bir haber için gittiği yerde 1000 kişiye yakın insanla gözaltına alınmıştı. Katil iş başındaydı. Onu da dövdüler. Üstelik büyük bir serinkanlılık ve kibirle vurdular ona. İnsanların gözü önünde “Gazeteciye özel muamele” deyip vurdular. Devlet onu da döverek öldürdü. Öldürüldüğünde 28 yaşındaydı. Ve onu öldüren “devlet” toplam 1 yıl 8 ay yatıp çıktı yeni kurbanlar aramak için.

Ve Göktepe öldürüldüğünde 2 yaşındaydı Ali İsmail Korkmaz. Daha yaşanabilir bir dünya uğruna çıktı sokağa o da. Onun yolunu bir ara sokakta kesti Devlet. Döve döve öldürmeyi maharet bilen Devlet. Edirne’den Kars’a yurttaşını döven Devlet. Üniversite öğrencisiydi. Anasının bir tanesiydi. Ben Ali İsmail’i her aklıma getirdiğimde şu türküyü duyuyorum uzaklarda bir yerlerde: Büyütürken seni oğul/ Sor bir yol/ Hiç uyudum mu/ Bir dirhem yedim mi, sen doymadan/ aç açık koydum mu… O kuzuyu da katletti Devlet sokak ortasında. Öldürüldüğünde daha 19 yaşındaydı. “Vurmayın öldüm!” derken gövdesine inen tanıdık tekmeler vardı. “Vurmayın öldüm” derken Sabahattin Ali’nin kafasına inen odun parçaları oluyordu Ali İsmail’in gövdesini sarsan tekmeler. “Vurmayın öldüm” derken aynı seri katil görev başındaydı. Tıpkı Sabahattin Ali’yi, tıpkı Arkadaş’ı, tıpkı Erdost’u, tıpkı Göktepe’yi öldürürken ki “milli his ve heyecanla” vuruyorlardı Ali İsmail’e de.

Vurdular. Odunlarla, tekmelerle, yumruklarla vurdular. Sabahattin Ali cinayeti üzerine bazı karışıklıkları önlemek için açıklama yapmıştı kızı Filiz Ali: “O yıl Edirne sınırında babamdan başka kimse öldürülmedi” diyordu. Evet, o zaman devlet bu denli açık, bu denli pervasız ve bu denli gözlerin içine baka baka öldüremiyordu henüz. Sonra o da büyüdü. Sabahattin Ali’yi Edirne sınırında, Arkadaş’ı Ankara’nın ortasında, Erdost’u Mamak’ta, Göktepe’yi İstanbul’da, Ali İsmail’i Eskişehir’de döverek öldürdü. Büyüdükçe daha da öldüresi geliyordu.

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu