Güncel

14 Şubat: Sevgilin Yoksa Öykünde mi Yok?

Öykülerimize tutsak olduğumuz saatlerin, kendimizle hesaplaşmadan  bizleri intihara götüreceğini hissedemiyorduk. Takip ettiğimiz ritüeller hep aynıydı. Yıkılan tapınaklarda aynı duayı tekrarlamaktan yorulmayan günahkar keşişlerdik aşkın yolunda. Katlettiğimiz peygamberlerden bağışlanmayı dileyecek kadar umutsuzduk.

Dünyalılar Sevgililer günü- Bayram Sarı

19.yüzyılın başlarında Amerikalı Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı 14 Şubat “Aziz Valentin Günü” yalnızlığın kuralsız savaşında yenilenlerin nostaljiye sığındığı absürd bir durum halini aldı.

Yeni ülkenin ideolojisine uyum sağlayabilen toplumun bireyleri olarak; karısından, sevgilisinden, patronundan, komşusundan nefret eden ve kurtulmak için devlet kurumlarına ihbar etmeyi görev sayan uslu çocuklar haline geldik. Fitili ateşlenmiş dinamitler gibi zamanın patlaması yakındır ve aşk 14 Şubatı anımsamamaktadır.

Bir zamanlar yaşadıklarımız, saflığımız, aşklarımız ve hayata karşı duyduğumuz inancı belleğimizde yaşamak tekrar mümkün olacak mı? Kaybettiğimiz arzular, başkaldırının ilk heyecanı ve kalbimizin titremesi esrarın gizeminde olası mıdır? Kabul edemediğimiz gerçekler, yaşamın zincirleri ve korkunun karanlığı değil mi yaşadıklarımız şu an?

14 Şubat, yalnızların bir öyküsün olabileceği gündür aynı zamanda. Ayşe Kulin’in, “Dünya Öykü Günü” için kaleme aldığı bildiriyi sevgilisi olmayanlara avuntudur aslında. Öyküler düşleyerek de yaratabilirsin ideal aşkı ve geçmişi yorumlayarak zamanın uzamında anı hep yaşadığını bilirsin.

“Anılar, kokular, renkler, sevgiler, korkular, anlar ve algılar… Hayata dair ne varsa, yazıya dönüştüğünde, paylaşıldığında, biz buna öykü diyoruz. Aslında öykü biziz, hepimiziz. Hatta hayatı bizle paylaşan canlı cansız her nesne… Kedimiz, köpeğimiz, atımız, pencere önünde duran saksımız, fıstık ağacının ardındaki mehtap, dudağımızın ucundaki sigara, kovadaki balık, yüreğimizdeki heyecan, sevgi ya da kin ve elbette hayallerimiz… Doğumla ölüm arasında bize dokunan, bizi biz yapan her şey, bizim öykümüz. Üstelik bir roman gibi sonu olması da gerekmiyor, bir iç dökme ya da sırf coşku olarak kaldığında dahi, anlamlı. Öykü, sırf bu yüzden yaşam kadar değerli ve saygın. İnsana, hayata ve hayatın içindeki her şeye dair olduğu için.

Dünya döndükçe ve dünyada insan olduğu sürece öykü de olacak, bizi bize anlatmaya, bizi çoğaltmaya, hayatın her anını ve halini bize samimiyetle aktarmaya devam edecek.”

Öykülerimize tutsak olduğumuz saatlerin, kendimizle hesaplaşmadan  bizleri intihara götüreceğini hissedemiyorduk. Takip ettiğimiz ritüeller hep aynıydı. Yıkılan tapınaklarda aynı duayı tekrarlamaktan yorulmayan günahkar keşişlerdik aşkın yolunda. Katlettiğimiz peygamberlerden bağışlanmayı dileyecek kadar umutsuzduk.

Gece olunca, adımızı çağıran gizemli fısıltıların baştan çıkarıcılığına dayanamazdık. Bizler yer üstüne ait değildik. Yanımızda yatan vücutların terleri soğurken ve sessizliğinde dinlenirken, yatıştırıcı olması gereken doygun saatler içimizdeki gezgini uyandırıyordu. Halkımızın, yoldaşlarımızın yani ötekilerin, alkoliklerin, bağımlıların, fahişelerin yanına dönmeliydik her zaman.

Dünyalılar- Bayram Sarı

Geçmişin özlemini çeken hasta ruhlu aşığız biz; inan bana, bir fahişe ile sahtekarın aşkı daha edebidir. Zaman bizi beklemedi. Sen ve ben iki ayrı yolda gidiyoruz, işte bu yüzden gerçek aşkı hep yaşayacağız. Her karşılaşmamızda yeniden canlanacak aşk. Kısacık bir anda tüm yaşamı sevgimizle dolduracağız; sonra yeniden ayrılacağız, belki yıllarca görüşmeyeceğiz; ama bir düşün, ne tatlı, ne ihtiraslı buluşmalar bizi bekleyecek. Hayal ettiğimiz mutlulukları kaybetmeyeceğimizi bileceğiz.

Aşkın anlamını bulduğumuzu sandık ama gerçek neydi? Genelevlerin bulunduğu sokaklar gibiydi çoğu zaman aşkın mekanı; abaza erkeklerin, bezgin kadınlarla yatma düşleri kurduğu ve yalan aşkların satın alınamayacağının idrakine varılarak, dik yokuşların sarhoş küfürlerinde felsefi yanıtlar aranırdı hep! Birileri aşkın hayalinde kafasını dumanlarken, diğerleri zamanın kısa bir bölümünde şizofren mastürbasyonlar yapardı.

İkimizin de zehirlendiğini ve eski saflığımızın yok olduğu günlere geldiğimizi söylerken, ucuz şarabımızın sonunu yudumluyorduk, gözlerimize kan oturmaya başlamıştı. Seninle yalnız kalacağımız saatlerin düşünü kurarken, kalkıp gitmeyi de düşünmüyor değildim. Çocuklar gibi olduğumuz, bir varmış- bir yokmuş ile gökten düşen üç elmanın arasında yaşadığımız fırtınalar hep ilk defa başımıza geliyor gibiydi ve sona ulaşmadan öykü, elmaları kaybederdik, belki de buydu aramızdaki çekim ve akış. Bizim aşkımız, cennette yaşama umudu gibi hayaldi sadece, birini düşünürken duygulanan insanlar gibi olamadık ki, her karşılaşmamızdan sonra teşhisi mümkün olmayan hastalıklara yakalanıyorduk. Ayrılmamak için ayrıydık, yitmemek için kayıp.

Efsunlanmaya hazırlandığımız gönüllülükle aşka baktığımızda, sonucun hemen hemen aynı olduğunun ayrımına vardık: Aşka yönelttiğimiz aynı boyun eğiş ve itaat, eleştirel akıldan yoksunluk, efsunlayan ve aşık olunan tektir ve tüm duyular ona odaklanmıştır, yönlendirilmeye hazır bir kalp emirleri beklemektedir.

Bizim öykülerimizin, bencilce sahneye sürdüğümüz sonuçsuz hesaplaşmalardan kurtulması gerekiyor; bulunduğumuz coğrafyanın acı iklimini, bahar ile yeniden aşka ve yaşama doğurması özgürlük yolunda bir zorunluluktur bugün.

Bayram Sarı

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu