Güncel

21. Yüzyılda Türkiye Nereye?

k-ab-300x126Küresel düzen içinde zenginleşmenin tek yolu hızla nüfusun eğitim ve beceri düzeyini yükseltmek. Oysa Türkiye kendi iç tartışmalarına gömülerek gelecekten kopuyor. İnternet çağının sınırları ortadan kaldırdığı bir dünya düzeninde düşük eğitimli kitleler, yoksulluğu bir kadermiş gibi kuşaktan kuşağa aktarmaya devam ediyor.

Türkiye’de ortalama eğitim süresi henüz 6.5 yıl. Oysa aynı süre İtalya’da 10.1, Fransa’da 10.6, Almanya’da 12.2, Norveç’te 12.6 yıl. Sadece eğitim süresi değil eğitimin kalitesi de çok düşük. Her yıl ilkokula başlayan 1 milyon öğrencinin yarısından fazlası küresel standartların çok altında, vasıfsız denecek bir seviyede liseden mezun oluyor.

KALKINMADA NÜFUS ÖNEMİNİ KAYBEDİYOR

Yakın zamanlara kadar, gelişmekte olan ülkeler bir yandan kalkınmaya çalışırken bir yandan da nüfus artış hızlarını düşürmeye çalışırdı. 105 ülkede yapılan bir araştırmaya

göre, ülkelerin refahında doğum oranının önemi azalıyor. Ekonomik kalkınmada nüfusun eğitim düzeyinin asıl belirleyici unsur olduğu matematiksel olarak ispatlanıyor.

Ancak genç nüfusunu küresel sistemin gerektirdiği beceri ve eğitim seviyesine çıkarabilen uluslar diğerleri ile aralarındaki mesafeyi açabiliyor. Ayrıca yüksek eğitim becerilerinin toplumda yaygınlaşması, bireylerin gelirlerini de dengeli bir şekilde yükselterek neo-liberal sistemin yarattığı keskin gelir eşitsizliğini azaltıyor. Kol emeğinin yerini alan bilgiye dayalı becerilerin eşitlikçi bir şekilde topluma yayılması, aynı zamanda yeni solun yol haritasını da işaret ediyor.

People-Working

GELECEĞİN DÜNYASINDA VAROLMANIN TEK YOLU

Dünya nüfusu yılda yüzde 1.5 artarken, yüksek eğitime giriş oranı 21. yüzyılın ilk 10 yılında yüzde 5.9 olarak ölçülüyor. Tüm ülkeler geleceğin dünyasında varolabilmek için var güçleriyle yüksek eğitime yükleniyorlar. Bazı tahminlere göre yüksek eğitimde olan dünya nüfusu 2025’te 263 milyona çıkacak.

Yüksek öğretime olan bu talebin temelinde ise, sosyal mobilite, kadınların işgücüne katılması, küreselleşme, teknolojik yeniliklerin yaygınlaşması, kentleşme gibi dinamikler yatıyor.

Eğitimin online ağlarla uluslararasılaşması, küresel ekonominin taleplerine paralel olarak süreci daha da hızlandırıyor. Bu süreç, doğal olarak tüm iş operasyonlarında uluslararası kriterleri zorunlu kılıyor. Küresel ekonomik entegrasyon hızı ise bu gelişmeye cevap veremiyor, ortaya becerili işgücü açığı çıkıyor. Küresel sermaye de bu durumda beceri ve eğitim düzeyi yüksek ülkelere yöneliyor.

OECD ülkeleri arasında Kanada, Japonya ve Güney Kore yüzde 50’nin üzerinde yüksek eğitimleşme oranlarıyla referans alınıyor. AB içinden 11 ülke, topluluk için tespit edilen yüzde 40’lık çıtayı aştı bile. Obama 2020 hedefi olarak, 25-34  yaş grubunda yüksek öğrenim oranını yüzde 60 olarak açıkladı. Rusya da yüzde 50’nin üstünü aşarken, Çin 1.35 milyarlık nüfusunun yüzde 20’sini yüksek eğitimli yapmak için kolları çoktan sıvadı.

selling_tips_for_education_technology_startups

YÜKSEK EĞİTİMDE KÜRESEL TRENDLER

Kısa bir süre öncesine kadar yüksek eğitim deyince sadece üniversiteler akla gelirdi. Oysa bugün küresel yüksek eğitim, toplumun daha geniş kesimlerinin katıldığı, çok büyük bir çeşitlilik ve esneklik gösteren eğitim trendlerine dönüşüyor.

Yüksek öğretimin kitleselleşmesiyle, geleneksel eğitime alternatif olarak, yeraldığı bölgenin ihtiyaçlarına göre özel sektörle irtibatlı, daha çok uygulamaya yönelik, genel olarak Politeknik olarak adlandırılan programlar pek çok ülkede devreye giriyor.

Bu tür yüksek eğitim kuruluşları, yüksek eğitime ve becerilere erişmeyi sadece üniversite mezunlarına yönelik bir imtiyaz olmaktan çıkarıyor. Diğer yandan üniversiteler de bu trende kendi içlerinde kısa dönemli programlar açarak cevap vermeye çalışıyor.

Yeni iletişim ve sosyal networking teknolojileriyle online eğitimin mümkün kılınması, öğrencilerin standart bilgilerin haricinde, kendi projeleri üzerinde çalışmasına da imkan veren diğer bir trend. Eğitimin kitleselleşmesine hizmet eden bu “açık online kurslar”, dünyanın önde gelen üniversiteleriyle, farklı ülkelerden öğrencilerle ilişki kurmasına yol açarak, öğrencilere yepyeni kapılar açıyor.

YÜKSEK EĞİTİMİ BIRAK İLKÖĞRETİME BAK

Küresel sistem, yeni teknolojilere uyumlu, beceri düzeyi yüksek işgücünü şart koşarken, Türkiye hala ilköğretimle uğraşıyor. Ülke genelinde 9 milyon 624 bin kişi okuma yazma bilmiyor. Okur yazar olmayan nüfusun 7 milyon 730 bin 553ünü ise kadınlar oluşturuyor.

Genel nüfus sayısından 0 – 6 yaş arasındakiler çıkarıldığında Türkiye’nin eğitim tablosu acı gerçeği yüzümüze vuruyor. Buna göre nüfusun eğitim düzeyi şöyle dağılıyor:  İlkokul mezunları % 32. Okuma-yazma bilip ilkokul mezunu olmayan % 23.8. Ortaokul mezunu % 4.8. Zorunlu ilköğretim mezunu % 13.6. Lise mezunu % 18.1. Yüksekokul ya da fakülte mezunu % 7.5. Yüksek lisans yapmış olanlar % 0.49. Doktora düzeyinde olanlar % 0.13.

Türkiye bu beceri ve eğitim düzeyi düşük genç nüfusuyla bilgi ekonomisi çağında bir yol ayrımında. Bu döngü kırılamazsa, uluslararası bir marka üretemeyen, yenilikçi ve yaratıcı küresel ekonominin dışında kalan Türkiye, sadece iç tüketimle ve inşaat ekonomisiyle büyümenin koca bir balon olduğu gerçeğini orta alt gelir düzeyine takılarak ödeyecek.

 Dünyalılar

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu