Türkiye ekonomisinin güçlü mü yoksa güçsüz mü olduğu birçokları tarafından uzun süredir tartışılıyor. Her iki görüşü de savunanlar var. Kimilerine göre ekonomimiz son derece sağlam. Dünya krizler yaşıyor ama bizde krizden eser yok. Kimilerine göre ise ekonomimiz ciddi kriz içinde, güçsüzlükler ve zayıflıklar her an dengemizi bozabilir. Sizce hangi taraf haklı?
Ülke ekonomilerinin güçlü olması kriz yaşamayacakları anlamına gelmez. Bir ekonomi güçlü de olsa güçsüz de olsa krizle karşı karşıya kalabilir. O nedenle önemli olan ne kadar güçlü olduğu değil, beklenmedik durumlara ne kadar hazırlıklı olduğu ve gücünü nereden aldığıdır. Daha açık söylersek güçlü olduğu söylenen her ekonomi aslında bir Titanic’tir.
Titanic, 10 Nisan 1912’de İngiltere’nin Southampton limanından 2224 yolcusuyla hareket eder. Batmayacak kadar güçlü olan bu gemi büyük bir şatafatla ilk seferine çıkar. 15 Nisan 1912 tarihinde, sadece 5 gün sonra, dev transatlantik bir buzdağına çarparak 3 saatten kısa bir sürede batar. Acaba Titanic’i okyanusun dibine gönderen nedenler güçlü olduğu düşünülen ekonomimiz için de geçerli olabilir mi?
7 adımda Türk ekonomisi nasıl batar?
1- Gemine değil filikana güven!
Titanic’teki 2224 yolcunun %68’i kurtarılamamıştır. Bunda en önemli neden yolcu sayısına yetecek kadar filikanın bulunmamasıdır.
Güçlü olduğu düşünülen her ekonomide borçlar devletin değil şirketler ve hane halkının üzerine yıkılmıştır. Tıpkı ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye’de olduğu gibi. Dünyanın en büyük iki ekonomisi, ABD ve AB, 2007’de girdikleri krizden parasal gevşeme denilen bir mekanizma ile kurtulabilmişti. Merkez Bankaları gece gündüz mesai yaparak para basmış, şirketlere ve hane halkına dağıtılmış ve ekonomiler batmaktan kurtarılmıştı. Yani filika, parasal gevşemeydi.
Şimdi düşünelim, ABD ve AB gibi borçları yıktığımız şirketlerimiz ve vatandaşlarımız krize girdiklerinde, hangi Merkez Bankası ile kurtarmayı planlıyorsun? Bu zayıf ekonomide parayı bastığın an enflasyonun ne olacağını hiç düşündün mü?
O nedenle gemine değil filikana güven.
2- Hiç kimse kendi kendisinin yargıcı olamaz!
Gemideki filikaların toplam yolcu hacmi ancak yolcuların yarısına yetiyordu. Filikaların kişi sayısı kadar olması gerektiğini söyleyen bir kanun o dönem bulunmuyordu. Yolcular bu gerçeklere aldırmadan gemiye hücum etmişlerdi.
Şirketlerimiz ve vatandaşlarımızın borçlanmaları çok yüksek seviyelerde. Esnaf işletmeleri bile aşırı borçlu durumda. Şirketlerin borç tavanını düzenleyen bir kural bulunmuyor. Borç ödeme zamanı gelen bir şirket, başka bir finans kuruluşundan borç alarak borcunu ödüyor ama borcunu da arttırmış oluyor. Vatandaş için de aynı şeyler geçerli. Eğer bir Minsky moment gelirse (varlıkların ani bir değer kaybında bankaların krediyi kesip sadece borçları tahsil edeceği an; ekonomist Minsky’nin tanımladığı), bu borçlar nasıl ödenecek?
Güçlü sanılan bir ekonomide hiç kimse kendi kendisinin yargıcı olamaz.
3- Esneyen şey zor kırılır!
Geminin enkazına 73 yıl sonra 1985 yılında ulaşan Robert Ballard, gemi enkazından aldığı demirleri incelediğinde geminin kısa sürede batmasına neden olan kırılma olayının nasıl gerçekleştiğini açıklar. Geminin inşasında kullanılan demirlerin esneme özelliği yoktur. Buzdağına çarpan bölüm esnemeden kırılmıştır.
Güçlü bir ekonominin esnekliğini güçlü sanayisi, güçlü yüksek teknolojisi, güçlü inovasyonu, güçlü internet ticareti ya da güçlü parası sağlar. Ülke eğer bu alanlarda güçlüyse, kriz anında yeterli esnekliği sağlar ve yoluna yeniden girer. Sizce bu alanların hangisinde güçlüyüz?
Esneme kabiliyeti zayıf olan ekonomiler daima risk altındadır.
4- Beklenilmeyeni bekle!
Aslında dönemin en önemli mühendisleri Titanic’in batabileceği ihtimalini de düşünerek gerekli tedbirleri almışlardı. Mühendisler o güne kadar olan tüm kazaları inceleyerek şu sonuca varmışlardı. Gemi önden, arkadan ya da alttan darbe alabilirdi. Bu ihtimaller düşünülerek gemi inşa edildi. Bu şu anlama geliyordu. Herhangi bir nedenle gemi alttan, önden ya da arkadan bir darbe aldığında sadece darbeyi alan bölüm su alacaktı. En kötü olasılık olarak iki geminin çarpışması durumunda dahi kompartmanların bir kısmı su alacak, bu durumda da geminin batması en az üç gün sürecekti. Bu kadar uzun bir sürede mutlaka yardım geleceği düşünülürse Titanic dünyanın en güvenilir gemisiydi. Fakat ne yazık ki düşünülmeyen gerçekleşti. Geminin alttan, önden ya da arkadan darbe alacağını hesaplayan mühendisler yanıldı. Gece karanlığında yol alan Titanic buzdağını gördüğünde kurtulmak için çok geçti. Eğer nöbet tutan gözcüler buzdağını fark etmeseydi ve gemi doğrudan buzdağına çarpsaydı önden hasar alacak, ön taraftaki kompartman suyla dolacak ve Titanic batmamış olacaktı. Fakat buzdağı görüldü ve son bir umutla manevra yapıldı. Dünyanın en büyük gemisi kendini kurtaramadı ve buzdağı geminin yan tarafını baştan sona bir bıçak gibi kesti. Tek kompartman yerine bütün kompartmanlar suyla doldu ve Titanic 3 saatten kısa sürede battı.
Sıcak para denilen kısa vadeli yatırımlarla ekonomisini finanse eden bir ülke, sıcak para girişleri durduğunda finansmanını nasıl sağlayacak dersiniz?
Beklenilmeyeni daima bekle.
5- Başı ve sonu olan sonsuz değildir!
Kaza gecesi bir göl gibi dalgasız olan deniz, buzdağının erken görülmesini zorlaştırmıştı. Deniz dalgalı olsa, buzdağı çok daha önceden görülebilecek ve belki de Titanic çarpmadan evvel dönebilecekti.
Borsamız sürekli artıyor, inşaat sektörümüz hep büyüyor, hayali projelerimiz devam ediyor ve durmadan yol yapıyoruz. Bunların serabı ile ilerleyen bir ekonomimiz var. Fakat unutulmamalıdır ki, bunların hepsi bir gün bitebilir.
Başı ve sonu olan sonsuz değildir.
6- Güçlü her zaman kazanır!
Titanic ile ilgili en acı gerçek kurtulanların kamara sınıflarıydı. Birinci sınıf kamaralarda oturanların %62’si, ikinci sınıf kamaralarda oturanların %42’si, üçüncü sınıf kamaralarda oturanların ise sadece %25’i filikalara bindirilmişti. Bundan daha acımasızı birinci ve ikinci sınıf kamaralardaki çocukların %100’ü kurtarılırken üçüncü sınıf kamaralarda oturan çocukların sadece %34’ü kurtarılmıştı.
Ekonomi krizi girdiğinde de aynı şeyi yaşayacağız. Zenginlerimiz ve sistemin zengin ettikleri krizden yara almadan kurtulacak. Ekonominin güçlü olduğunu düşünen orta ve alt sınıfın ise maalesef çok azı kurtulacak.
Güçlü her zaman kazanır.
7- Batan geminin malları!
Hikayeyi duymuşsundur. Titanic batarken çalmaya devam eden bir orkestradan bahsedilir… Sizce bu insanlar neyin kafasını yaşıyordu?
Bir ülke ekonomisi için en tehlikeli şey ekonomiden anlamadığı halde ekonominin iyi gittiğini söyleyenlerdir. Merkez Bankasının ne iş yaptığını bilmeden, “Bence Merkez Bankası faizi indirmeli!” diyen Barcelonalı futbolcumuzu hatırlamışsınızdır. İşte, bir ekonomi için en tehlikeli şey bu kafadır.
Biz bu insanlara kısaca batan geminin malları diyebiliriz.
Kısacası, bir ekonomi ne kadar güçlü olursa olsun, önemli olan buzdağına çarptığında ne olacağıdır.
Dünyalılar