Güncel

Ağızlarıyla sigara içmek suretiyle

“Artık olan biten netti. İki cihan fatihi başbakanımız attan düştüğünde görüntülere iyi bakanlar görecektir. Ta arkalarda bir yerde sırıtan bir adam vardı. O adam neden gülmüştü bilinmez ama bu defa sigara içen gençlere doğrudan sopa gösterilirken çoğunluğun güldüğü de gözden kaçmamıştı.”1415266415583

İşte şimdi işler karıştı. Bu defa karşımızda etiyle kemiğiyle, kanıyla canıyla tanık olduğumuz gerçek bir “terbiyesizlik” olayı var. Eskiden terbiyesizlikler böyle değildi. Eskiden “terbiyesizlik” yapılır, “saygısızlık” diz boyu olur ama elde ne görüntü ne ses olurdu. Örneğin bellerinden üstü çıplak, deri pantolonlu onlarca insan İstanbul’un göbeğinde başörtülü bir kadını yerlerde sürükler ve hatta darp ederler ama tek bir görüntü bile bırakmadan çekip giderlerdi. Ülkenin o zamanki başbakanı ve daimi padişahı aylarca görüntü bekledi de gelmedi. Allah’tan Türkiye’nin en “güvenilir” kurumlarından olan Adli Tıp darp raporu verdi de en azından yandaş medyanın tutunacak bir dalı oluverdi. Dönemin başbakanı “eğer o kadıncağız başörtülü olmasaydı, bu linç olur muydu?” diye sormuş ama birkaç gün sonra polislerinin başörtülü bir başka kadını bir kafede tartaklarkenki görüntüsünü sanırım görememişti. Televizyonlardaki alt yazıları görebilmiş ama onu görememişti. Biz de göstermeyen Allah’ın göstermeyeceğini toplum olarak bir kez daha anlamıştık.

Sonra densizlikler elbette bitmemişti. Bu defaki densizlerin bellerinden üstü çıplak değildi ama daha fenaydılar. Onlar kızlı erkekliydi ve bir grup polisten kaçarken Dolmabahçe’deki Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ne sığınmış ve ortalıkta kan gövdeyi götürürken onlar camide bacak bacak üzerine atıp biralarını yudumlamışlardı. “Nalet gelsindi” ki yine görüntü yoktu. Ama mekânların değil ibadetlerin kutsal olduğunu unutan kişilerin elbette görüntüye ihtiyacı yoktu. “Bu kızlı erkekli grup cami de içti mi?” “Evet padişahım içti”. O zaman tartışma bitmişti. Ama olayda en zavallı olan caminin müezziniydi. Parayı devletten aldığında yaptığı ibadetin bile ibadet olmayacağından habersiz olan bu şahıs, doğruyu söyleme gafletinde bulunmuştu: “Camide içki içilmedi”. Hayatının hatasını da böylece yaptı. “Devlet varsa din yoktur” şiarını imam hatipte öğretmemiş olacaklar ki saltanat katında doğruya değil daha çok yalana ihtiyaç olduğunu da hatırlayamamıştı.

İşte bu saygısızlık örneği de müezzinin sözlerine rağmen toplumsal belleğimizde derin yaralar açarak tarihimize not olarak düşülmüştü. Üzülen yine haşmetli padişahtı, ezilen yine onun yufka yüreğiydi. Kendisine yapılan bunca haksızlığa karşın o sadece sözle karşılık vermişti: Ayakkabılarıyla camiye girmek suretiyle, evet onu da yaptılar.

Ama o densizler bu defa hazırlıksız yakalanmışlardı. Ülkenin cumhurbaşkanı sokaktan geçip o sokağı ve oradaki bilcümle mahlukatı şereflendirirken bu “densizler”, hem de bir balkonda, sigara içme cüretini göstermişlerdi. Sanırım olay ya balkon ya sigara lobisinin ya da bunlar değilse kesin paralel balkon örgütlenmesinin organizasyonuydu. Çünkü bu ülkede balkondan caka satmak yalnız ve ancak bir kişiye hastı. Şimdi bu kanun tanımazlar yüzünden haşmetmeabın canı durduk yere yine sıkılıvermişti.

Bu densizler bu densizliği yapmış ve işin ilginç tarafı bütün kameralar da bunu kaydetmişti. Terbiyesizliğin kanıtı eldeydi. Artık iktidarı sağlamlaştırmak için ne Kabataş yalanına, ne camide içki meselesine gerek yoktu. Artık olan biten netti. İki cihan fatihi başbakanımız attan düştüğünde görüntülere iyi bakanlar görecektir. Ta arkalarda bir yerde sırıtan bir adam vardı. O adam neden gülmüştü bilinmez ama bu defa sigara içen gençlere doğrudan sopa gösterilirken çoğunluğun güldüğü de gözden kaçmamıştı. Sanırım gülenler şöyle düşünmüştü: “Balkondaki gençlerin sigara keyfine karışacak kadar da değil herhalde, yok canım o kadar da değil. Latife ediyor herhalde”. Bir kısım insan böyle düşünürken ve her gün yeni bir gerilim yaratan bir insanın latife yapmasının tarihi bir an olduğuna kanaat getirip gülümsemişken hevesleri kursaklarında kalmıştı. Heveslerin kursakta kalmasına alışık olduklarından onlar da hemen ciddileşmiş ve koskoca cumhurbaşkanıyla zabıta memuru arasındaki uçurumu hemen kapatıvermişlerdi.

Artık elde görüntü vardı ve cezalar “en ağır terbiyesiz hal”den kesiliverdi. Ancak ilginçtir İsmet Berkan’dan henüz ses gelmemişti. Hani hazır elde görüntü de varken çıkıp şöyle ballandıra ballandıra “Ben de gördüm. Bu defa hakikaten gördüm. Görüntüler rezildi” demesi yakışık alırdı.

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu