İnsanın, altına olan tutumu biraz garip. Kimyasal açıdan altın hiç de ilginç bir madde değil. Diğer elementlere güçlükle tepki verir. Fakat yine de 118 farklı seçeneğin bulunduğu periyodik tabloda, insanın, para birimi olarak seçtiği tek element. Peki neden? Mesela neden osmiyum ya da krom değil? Ya da seaborgiyum?
Periyodik tabloyu bir düşünelim. Altın yerine başka ne kullanılabilirdi acaba?
Asil gazlar ve halojenler var: Bir gaz hiçbir zaman bir para birimi olamaz.
Diğer iki sıvı element civa ve brom günlük sıcaklık ve yer çekimi düşünüldüğünde pek bir uygunsuz olur.. Ayrıca ikisi de zehirli. Aynı sebeplerden arsenik ve onun gibi diğer maddeleri de kullanamazdık.
Alkali metaller ve toprak alkali metaller de çok tepkisel. Birçok kişi okullarda sodyum ve potasyumu suyun içine damlatınca ne olduğunu hatırlar.
Radyoaktif olanlar. Paranızın sizi kanser etmesini istemezsiniz değil mi?
Geriye toryum, uranyum, plütonyum ve radyoaktif olarak parçalanmadan laboratuvar ortamında yapay olarak üretilmiş rutherfordyum, seaboryum, ununpentiyum, einsteinyum kalıyor.
Tabii bir de az bulunan toprak metalleri var ki, bunlar altından bile az bulunuyor. Ne yazık ki, kimyasal olarak bunları birbirinden ayırmak oldukça zor.
Bu bizi periyodik tablonun ortasındaki geçiş metallerine ve sonrasına götürüyor. Burada 49 adet, adına aşina olduğumuz element karşımıza çıkıyor: Demir, alüminyum, bakır, kurşun ve gümüş.
Fakat ayrıntılı olarak incelediğinizde hepsinin sakıncalı bir noktası olduğunu fark edeceksiniz.
Öte yandan sol tarafta titanyum, zirkonyum gibi sert ve dayanıklı elementler var. Fakat onlar için de problem farklı: Eritmek oldukça zor.
Listeyi 118 maddeden 8 maddeye kadar indirdik. Platinyum, paladyum, rodyum, iridyum, osmiyum ve rutenyum. Tabii ki ek olarak gümüş ve altın.
Bunlar soylu maddeler olarak biliniyor. Çünkü diğer maddelerden ayrı durarak zor tepki veriyorlar. Ayrıca oldukça da nadir bulunuyorlar ki, bu da para birimi olması için önemli bir ölçüt.
Eğer demir pas tutmasaydı, para için güzel bir kaynak olurdu. Çünkü çevrede çok fazla var. Ama çok büyük boyutlarda bozuk parası taşımak zorunda kalmış kalabilirdiniz.
Gümüş ve altın dışındaki tüm nadir elementlerde tam ters sorunlar var. Çok az bulunuyorlar, bu yüzden çok küçük oranda taşımak zorunda kalırdınız, dolayısıyla da çok kolay kaybedebilirdiniz.
Ayrıca eritmek de oldukça zor. Platinin erime noktası 1.768 santigrat.
Geriye iki madde kalıyor ki, bunlar altın ve gümüş.
İkisi çok yaygın değil ama bulmak da fazla zor değil. İkisinin de görece olarak düşük erime noktası var ve böylece bozuk para, külçe, takı haline getirilmesi olay.
Gümüş havada çok ufak miktarda kükürtle temas eder etmez kararıyor. Onun için altına böyle özel bir değer veriyoruz.
Altının bu kadar değerli olmasının nedeni, kimyasal olarak ilginç olmamasından kaynaklanıyor.
Yani varoluşsal bir değeri yok. Bir para birimi, ancak biz toplum olarak anlam yüklediğimizde değerli olabilir.
Gördüğümüz gibi katı, taşınabilir ve zehirleyici olmaması gerekiyor. Ayrıca adaletli bir şekilde, az bulunması gerekiyor.
Ayrıca altın, parlak sarı renkte. Periyodik tablodaki tüm metaller ise, bakır dışında gümüş rengini taşıyor. Bakır, havadaki nemle karşılaşınca yeşile dönüşüyor. Ve işte altını özel yapan da bu.
Peki, nasıl oluyor da halen altın, para birimi olarak artık kullanılmıyor?
1973 yılında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın, dolar ile altın arasındaki bağı koparması bir dönüm noktası oldu. O tarihten beri tüm para birimlerine dolar üzerinden değer biçildi.
Nixon’un bu kararı almasının gerekçesi, aslında oldukça basitti: ABD’nin altın stokları tükeniyordu.
Bu da altınla ilgili problemin ana nedeni. Altının kaynağı ekonominin durumuna değil, maden ocaklarında çıkarılan stoklara bağımlı.
16. yüzyılda Güney Amerika ve geniş altın kaynaklarının keşfi ile altının değeri düştü; diğer herşeyin fiyatıysa arttı.
O günden beri sorun, bunun tam tersi. Altının arzı çok sınırlı. Örneğin 1930’deki Büyük Buhran’da altın stoklarını kullanan birçok ülke ekonomik krizden kaçabildi. Bunu yaparak basılı paraya değer kazandırdılar ve ekonomilerini canlandırdılar.
Altına olan talep, bazen çok çılgınca olabiliyor. Arzın sabit olması yüzünden de, altın fiyatları büyük iniş çıkışlar kaydedebiliyor.
2001 yılında 260 dolardan işlem gören 1 ons altın, 11 Eylül saldırıları sonrasında 1.921 dolara çıktı. Şimdiyse 1.230 dolar civarında seyrediyor.
Bu da değerli bir madde için pek de istikrarlı bir özellik değil.
Belki de Churchill’in dediği gibi, altın, para birimi olarak en kötü element.
Geride kalanların dışında…
Justin Rowlatt