Arılar, hayatımız için vazgeçilmez varlıklardır. Çalışkanlık, temizlik, kararlılık vasıflarını pekiştirmek için hemen arı ile özdeşim kuruveririz. Arılara benzetilmek insana şevk ve mutluluk verir. Hayatımızı kolaylaştıran bu çalışkan varlığı biraz tanımaya çalışalım.
Arılar, potansiyel yiyecek kaynaklarını renk ve kokularından ayrıt edebilir, güneşi bir pusula gibi kullanarak yönlerini bulabilir ve ünlü sallanış danslarıyla diğer arılara buldukları besinin tabiatı ve varlığına ilişkin bilgiler verirler. Üstelik bu işaretleri, kovandaki bütün arılar fark eder ve karanlıkta bile o yiyeceği 5 dakikada bulurlar.
İşin ilginci arı yumurtadan ergin olarak çıkar ve jet hızıyla nektar toplamaya başlar. 500 gr bal için 900 arının 1 gün çalışması gerekir. 450 gr bal, 17 bin arının 10 milyon çiçek dolaşmasıyla birikir. Bir arı, hayatı boyunca bir çay kaşığının sadece on ikide biri kadar bal toplayarak peteğe katkıda bulunur.
Benim topladığım baldan ne olacakmış ümitsizliğine girmeden, programlanmış olduğu görevine bir ömrünü vererek çalışmak…
Arılar çiçeklerden topladıkları nektarla bal yapmakla kalmaz, aynı zamanda nitelikli tozlaşma gerçekleştirerek bitkilerin döllenmesi ile ekolojik dengenin devamlılığını ve hayat kaynağımız olan doğal gıda üretiminin yapı taşı olma görevini de sürdürürler. İşte bu noktada bütün canlıların arılar nasıl da hayat sigortası oluyorlar. Bir bal yemek için değil, birçok besin maddesi yiyebilmek için de arılara muhtaç durumdayız.
Dişi işçi arılar nektar, polen ve su tedariki arayışı içinde yuvadan 3.5 km kadar uzağa dahi seyahat etmektedirler. Bu, her koloninin çevresinde 4.000 hektarlık alan taramasından daha da fazlası demektir. Bir arı günde 1.500 kadar çiçeği ziyaret eder ve kendi ağırlığının yarısı kadar nektar toplayarak midesini veya “bal kesesini” doldurur.
Bir arının bal toplamak için ömründe 800 kilometrelik uçuş yaptığı hesaplanmıştır. Arılar koloni halinde yaşarlar. Bir kolonide ortalama 50 bin birey bulunur. İlkbahar ve yaz aylarında bir koloninin arıları 7.5 milyon defa çiçeklere sefer düzenler. Bu 20 milyon kilometrelik uçuş mesafesine eşittir. Böylelikle 26 kez Dünya ile Ay arasında gidip gelmiş olurlar. Bu şekilde kovana 30 kg polen ve 600 kg nektar taşınır.
Arı kolonisi bir bakıma insan beyni gibi işlemektedir. Bir kovandaki arıların toplam sinir hücrelerinin sayısı, bir insan beynindekinin yarısı kadardır. Her biri küçücük, nisbi olarak aptal görünen birer yapı taşıdır. Fakat ağı oluşturduklarında hayranlık uyandıran olağanüstü işlere imza atarlar.
Arı günlük topladığı nektarla bahçeye geri dönerken, kendi evini, arıdan arıya gönderilen ve kovanın etrafında izlenebilen aromatik kimyasal bir örtü olan kraliçenin eşsiz feromonal kokusu sayesinde tanır. Her arı kendisiyle beraber bu kokudan bir parça taşır, bu koku girişteki korumalar kendisini uzaklaştırmadan önce onu tanıdıkları parfümlü bir güvenlik parolası gibidir. Kokusu uymayan ve izinsiz giren yabancı arıları bu şekilde anlarlar, kendilerinin olmayan balı aşırmalarına karşı korkutarak geri çevirirler.
Arılar nektar toplamak için çiçek çiçek dolaşırken, onları dölleyecek meyve tozlaşmasını da sağlarlar. Bir çiçekten diğerine polenin izini sürerler. Böylelikle bitkiler döllenir, mahsuller çeşitlenir, renklenir, bollaşır ve gelişir.
Sabahın ılık güneş ışıklarında, çiçekler açtığı zaman, arılar çıkış kapısından fırlayan yarış atları gibi kovanlarından ayrılırlar. Meyve bahçesi kısa sürede yüzlercesi her ağacı kaplayan istekli arılarla vızıldar ve bulutlanır. Anında renkli çiçeklere doğru saldırır, polen arayışlarına başlarlar.
Arı bir çiçekten ayrılır ayrılmaz, açgözlü bir şekilde kokusu ve işaretleri tarafından yönlendirilerek aynı türden bir diğerini arar. Arılar her nektar toplama gezisine çıktıklarında özellikle tek bir çeşit çiçeğe odaklanırlar, bu yüzden eğer bir toplama gezisi karahindiba, lale veya elma üzerinden başlarsa, aynı şekilde de bitecektir. Sıradaki çiçeğin yolunda, eklemlerine yerleştirilmiş tımarlayıcı eklentileri kullanıp vücudunu fırçalayarak, havada uçan en arka bacaklarını birbirine kazıyarak, toplanmış poleni düzgün, küçük topların içine fırçalayıp iter. Bu sırada önceki çiçekten üzerine bulaşmış erkek polen tanecikleri dişi çiçeğe düşer ve bitki döllenmesi sağlanır.
Böylelikle aynı çeşit çiçeği ziyaretlere devam ederken bir yandan da onları döllemiş olurlar. Bu şekilde arıların tozlaşma hizmetini kullanarak ürün verimliliğini yüzde 60’ a kadar arttırmış oluruz.
Bal arılarını bekleyen çiçekler ise, daha lezzetli nektarlar, daha parlak renkler, daha geniş iniş alanları ve daha ayrıntılı, zamanlı ve çekici polen sunumları üreterek, pek çok farklı yollarla yarışırlar. Arıların ve bitki örtüsünün birbirlerine böyle bilinçli ve belirlenmiş davranışları evrimcileri susturmakta, “evrim mükemmelin peşinde” gibi garip savunmalara itmektedir.
Yemek stokumuzun üçte birini tozlaşmadaki başrolünden dolayı arılara borçluyuz. Domates, salatalık, kabak, sarımsak, elma, brokoli, brüksel lahanası, turunçgiller, kavun, soğan, badem, kiraz, elma, erik, armut, şalgam, maydanoz, ayçiçeği, yaban mersini ve yoncayı da içinde bulunduran en önemli mahsullerimizin yüz taneden fazlasının ticari üretiminde ziyaretçi balarıları gerekli ve vazgeçilmezdir.
Arılar ayrıca kuşkonmaz, kahve, anason, hindiba, armut, kayısı, biber, hindistancevizi, çilek ve domatesin içinde bulunduğu elli kadar ürünün döllenmesinde de yararlıdır. Tanınmış böcekbilimci E. O. Wilson, “Yediğimiz her üç lokmadan ve içtiğimiz her üç yudum meşrubattan biri, bize direkt veya dolaylı olarak balarılarının tozlaştırmasıyla oluşur” demektedir.
Arılar mahsul tozlaşmasına ne kadar girerlerse elde edilen ürünler o kadar gelişmiş ve verimli olmaktadır. Üstelik ürettikleri bal ve diğer mamullerden çok daha gerekli faaliyettir bu. Uzmanlar, “Arıların değerini tozlaşmanın sonucu olan meyveleri, sebzeleri ve tohumları hesap ederek düşünürsek, bal ve balmumunun yaklaşık 150 katı kadar kazançlıyız” derken haklıdırlar. Arıların sunduğu hizmetin tarım ekonomisine katkısı, rakam olarak ABD için 15 – 20 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Meselâ yenidünya meyvesinde arılarla döllenmeyen ağaçlarda çiçeklerin yüzde 4’ü meyve tuttuğu halde, arılarla döllenmiş çiçeklerin meyve tutma oranı yüzde 83 olmaktadır. Yoncada arılarla döllenmeyen tarlada tohum bağlama oranı yüzde 1 – 2 iken arılarla döllenen tarlada bu oran yüzde 53’e çıkmaktadır.
Yeryüzündeki bütün çiçekli bitkilerin yüzde 80’i böcekler tarafından tozlanır ve bunların da yüzde 85’i balarılarının listesinde yer alır. Bu da yaklaşık 170.000 bitki türüne tekabül eder.
Maalesef tabiata, ekolojik çevreye ve insanlara bu kadar faydalı olan arıların son zamanlardaki modern çiftliklerle ittifakı, sağlığını tehlikeye düşürmüştür. Arılar, faydalı zirai faaliyetleri ve uzun seyahatleri sırasında sıkça nektar topladıkları tarlaların bitişiğindeki yerlere, yol kenarındaki yeşilliklere atılmış böcek ilaçlarına veya kimyasal zehirlerle kirlenmiş su havzalarına maruz kalmaktadırlar. Kimyasal maddelerin daha geniş kullanımı, genetik olarak değiştirilmiş bitkilerin artması ve arılar için güvenli doğal ortamların azalmasıyla tehlikelerden kaçmaları zorlaşmakta, böylece her yıl binlerce koloni zehirlenmektedir. Bu da mahsullerin veriminin azalmasına yol açmaktadır.
Einstein, “Arılar yok edilirse 4 yıl sonra açlık başlar” derken bu gerçeğe işaret etmiştir.
Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki, arıların işi sadece bal yapmak değildir. 1 gram balın üretimi için nektar ve polen toplamak amacıyla ziyaret ettikleri 120 bin çiçeğin döllenmesini de sağlayarak bitkilerin gelişmesinde, tarımsal ürünlerin oluşmasında ve hayvancılığın ana girdisi olan yem bitkilerinin veriminde, arılar başroldedir. Bunların alternatifleri de yoktur.
Kaynak : Bahçe Bitkileri
www.dunyalilar.org