Taksim olayları gösteriyor ki, insan haklarına önem veren devletimizde ve polisimizde, biber gazının güzel koku saçan bir sprey gibi serbestçe ve gelişigüzel bir biçimde kullanılabileceği, silahsız, barışçı gösteri yapan insanların yüzüne sıkılabileceği gibi yaygın bir kanı var.
AİHM’nin Ali Güneş (10.04.2012) kararı ve Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi raporları bunun böyle olmadığını söylüyor.
Ali Güneş davası
Ali Güneş bir öğretmen. 2004 yılında Mecidiyeköy’de bir grup arkadaşı ile birlikte oturarak barışçı bir protesto eylemi yapıyor. “Dağılın”uyarısına karşın eylemi sürdürünce, polis göstericilere biber gazı sıkıyor ve güç kullanıyor. Arkasından Ali Güneş polis merkezine götürülüyor. 11 saat sonra serbest bırakılıyor. Ali Güneş serbest bırakıldıktan sonra, Haseki Hastanesinden doktor raporu alıyor.
AİHM, biber gazının, solunum yolu sorunlarına, kusma, göz rahatsızlıkları, göğüs ağrısı, alerji, deri hastalıklarına yol açabileceğini, yüksek dozda kullanılırsa solunum ve sindirim yollarında hücre hasarı ve akciğerde sıvı toplanmasına, iç kanamaya neden olabileceğini belirtiyor. Biber gazının sağlık açısından doğurabileceği bu sakıncaları göz önünde tutarak başvurucunun yüzüne biber gazı sıkılmasının ve bundan kaynaklanan fiziksel ve zihinsel acının kötü muamele oluşturduğu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 maddesini ihlal ettiği sonucuna varıyor.
AİHM ayrıca, başvurucunun, savcının soruşturma yapmadan 48 saat içinde takipsizlik kararı vermesine ilişkin şikâyetini inceliyor. Takipsizlik kararının devletin etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğüne aykırı olduğuna, dolayısıyla Sözleşme’nin 3 maddesinin bir de bu nedenle ihlal edildiğine karar veriyor. Sonuçta devleti 10 bin Avro manevi tazminata mahkûm ediyor.
AİHM’nin de kararında gönderme yaptığı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK) raporunda, biber gazının tehlikeli bir madde olduğuna ve özellikle kapalı yerlerde kullanılmaması gerektiğine önemle işaret ediyor. Oysa son olaylarda, polis CHP’nin Ankara İl Merkezi ve başka kapalı yerlerde bol miktarda biber gazı kullanmaktan çekinmedi.
İÖK’nin tavsiyeleri
İÖK raporunda, açık yerlerde de biber gazının çok istisnai durumlarda kullanılması gerektiğini, kullanıldığı zaman da sağlığa verilecek zararı giderecek önlemlerin alınmasını, örneğin biber gazına maruz kalanların derhal doktora ulaşmasının sağlanmasını ve etkilerini ortadan kaldıracak ilaç verilmesini tavsiye ediyor.
İÖK’nin tavsiyeleri arasında şu hususlar da yer alıyor:
– Biber gazının hangi durumlarda kullanılacağı hakkında güvenlik güçlerine açık talimat verilmeli ve bu talimat mutlaka kapalı yerlerde kullanılmasını yasaklamalı.
– Biber gazının kullanılması konusunda güvenlik güçleri özel bir eğitime tabi tutulmalı.
Gezi Parkı olaylarından, Türk makamlarının ne AİHM’nin kararını, ne de İÖK’nin tavsiyelerini okumadıkları, okuduysalar da kulak asmadıkları anlaşılmakta. Nasıl ki Başbakan bile güvenlik güçlerinin biber gazını orantılı bir biçimde kullanmayı bilmediğini kabul etti. Ancak bu kabul, güvenlik güçlerinin biber gazı kullanma yöntemlerini değiştirmedi.
Vatandaş ne yapabilir?
Biber gazına maruz kalan vatandaşların önce derhal hastaneden bir rapor alarak savcılığa suç duyurusunda bulunmaları, ondan sonra da savcının takipsizlik kararından itibaren bir ay içinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmaları olanağı var. Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederse, 6 ay içinde AİHM’ye başvurabilirler ve manevi tazminat talep edebilirler.
Bu arada belki de ilgili makamlar AİHM kararına ve İÖK’nin tavsiyelerine uyarlar ve demokratik toplumlarda barışçı gösterilerin karşılığının biber gazı değil “halkın sesini” dinlemek olduğunu kabul ederler.
Rıza TÜRMEN/ Eski AİHM Yargıcı