Çaldağı, Manisa’nın Turgutlu ilçesine 12 kilometre mesafede yer alan bir yöremiz. Geçmiş antik dönemde Lidya uygarlığının da sınırları içinde bulunan Çaldağı ve çevresi, ayrıca Pers uygarlığı, Helenistik, Erken ve Geç Bizans dönemlerinin de izlerini taşıyan bir çok antik yerleşime sahne olmuş, tarih boyunca pek çok uygarlığı bağrında taşımıştır.
Bugünse bağrında taşıdığı nikel madeni nedeniyle bir başka şeye sahne olmaya başladı. 2002 yılında maden işletme hakkını alan İngiliz Sardes (önceki adı Bosphorus) maden şirketi tarafından, nikel madeninin çıkarılması için “dünyada ilk kez” kullanılacak olan sülfürik asit liç yöntemi nedeniyle, tüm Gediz Vadisi’ndeki yaşamı yok edecek bir çevre felaketinin odağı olabilir! İlk tehdit, bu çevre felaketine açılacak bir kapı olan, üzerinde barındırdığı kızılçam ormanının yok edilmesiyle başlayacak!
Açılımı “sülfürik asit liç yöntemi ile açık maden işletmesi” olan bu projenin dünyada ilk kez Turgutlu’da uygulanacak olmasının nedeni ise, bu projeye dünyanın hiç bir ülkesinde izin verilmemesi, dahası Çaldağı‘nda maden işletme izni alan Sardes şirketinin bağlı olduğu, projenin sahibi İngiliz European Nickel PLC şirketinin daha deneme çalışmaları sırasında çevreye verdiği zararlar nedeniyle bizzat bulunduğu ülkelerin hükümet yetkilileri tarafından ellerindeki işletme izni ve ruhsatları da iptal edilerek kovulması nedeniyledir. Sülfürik asit liç yöntemiyle nikel madeni ayrıştırma projesini dünyada uygulamak isteyen tek şirket bu şirkettir.
Bu sistem için gerekli cehennem makinası önceki gün kitle örgütlerinin protestoları eşliğinde Manisa’ya geldi. Otoklav denilen bu dev kazan, nikel üretiminde, 30 milyon ton toprağı 11 milyon ton sülfürik asitle yoğurarak doğaya atacak.
*Uygulanacak olan sülfürik asit liç usulu ile açık maden işletmesi projesinin süreceği 15 yıl boyunca oluşacak asit buharlaşmaları ve ardından da asit yağmurları nedeniyle Eşme’den Çeşme’ye kadar çok büyük bir alan ciddi çevre felaketi ile tanışmış olacak.
*Dünyanın en büyük asit fabrikalarından birisi, dünyanın en verimli vadilerinden Gediz vadisinin göbeğine kurulacak. Oysa böyle bir asit fabrikası dünya standartlarına göre ancak çöllük arazilerde kurulabiliyor. Sadece bu bile başlı başına bir çevre felaketi anlamına geliyor.
*15 yıl boyunca 20 milyon ton civarında asit kullanılarak yapılacak bu çalışmalarda dünyanın en verimli toprakları asitle yıkanacak. Geriye ise sadece çölleşmiş bir arazi bırakılmış olacak.
*Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımız maden şirketinin faaliyetleri için tüketilmiş olacak, çiftçi arazisi ve hayvanları için sulama, yurttaşlar da içme suyu bulamaz duruma getirilecek.
*15-20 yıl boyunca sürecek bu madencilik faaliyeti ile havaya, toprağa, suya karışan nikel tozları da insanlarımızı bekleyen kanser tehlikesinin bir diğer boyutunu oluşturacak.
European Nickel şirketi hiçbir ülkede alamadığı izni Türkiye’de sürdürdüğü lobi faaliyetleri ve güçlü diplomatik ilişkiler sonucu kolayca elde edebildi.İlk yöneticisi ve ortağı İngiltere’nin eski Ankara Büyükelçileri’nden David Logan idi. 2007 yılında dönemin İngiltere Büyükelçisi David Logan’ın ortak olduğu İngiliz şirketi bu madeni işletmek için ruhsat aldı.
Dönemin Çevre Bakanı Osman Pepe, sert ifadeler kullanarak karşı çıktığı bu projeyi durdurdu. Bu sözleri yüzünden bakanlık koltuğundan olduğu iddia edilen Pepe’nin yerine gelen Veysel Eroğlu, 2009 yılında İngiliz şirkete ruhsatları geri verdi ve Çaldağı’ndaki 1832 hektar alanı İngilizler’e tahsis etti.
Yoğun tepkiler üzerine İngiliz şirket tüm haklarını 40 milyon dolara ODTÜ’lü 3 gence sattı, daha doğrusu satmış gibi göründü. Firma, Çankaya ve hükümetin üzerinde uygulanan baskı ve ilişki ağıyla sonunda istediği ÇED Raporu’nu kimselerden habersiz alabilmişti. Dolayısıyla devlet (ya da hükümet) gücünü de arkasına alan şirket, tüm Gediz vadisini yok edecek bir potansiyele sahip projeyi Çaldağı’ndaki paravan şirketleri vasıtasıyla uygulamaya koydu. Çaldağı’ndaki korkunç katliama devam eden VTG Madencilik; öncesinde Sardes’in, daha öncesinde de European Nickel (ENK) şirketinin idi.
İlk macera Arnavutluk’ta başlıyor!
Yatırımcı Felix Pole ve şirket Genel Müdürü Simon Purkiss 1999 yılında bu yöntemle Balkanlarda nikel elde etmek amacıyla, bir şirket kurarlar. Bu şirket 2000 yılından sonra European Nickel (EN) oldu. Arnavutluk’u seçmeleri ise tamamen bilinçli. O dönemde Arnavutluk’ta henüz bir Çevre Bakanı yoktu ve bu önemli durumda burayı şirket için cazip bir çekim merkezi yapmıştı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı! 2001 yılında da ilk defa Arnavutluk’ta bir Çevre Bakanlığı kuruldu. Arnavutluk Çevre Bakanı, BBC’ye verdiği bir demeçte “Çevreye karşı işlenen suçun banka soymaktan farkı yoktur. Bu suçları ezeceğiz” diyordu. Sonuçta Adriatic Nikel (perde arkasında da European Nickel) Şirketi’nin sülfürik asit liç metodu ile çalışacak bir nikel tesisini Arnavutluk’ta kurulmasına izin verilmedi. Ve European Nickel Arnavutluk’tan kovuldu.
Sırbistan’dan da kovuldular…
Şirketin İngiliz Standart Bank ve Avusturalya BHP Billiton şirketi gibi mali destekçileri Arnavutluk’taki bu durumdan rahatsız oldular ve şirketten Arnavutluk’u bırakıp, böyle bir projeye “peki” diyebilecek başka uygun bir yer bulunmasını talep ettiler. European Nickel Şirketi o zaman şansını Sırbistan’da denemek istedi. Çünkü Sırbistan’da Mokra Gora ve Lipovac bölgelerinde 2 maden yatağının haklarına sahipti. Mokra Gora bölgesi, Turgutlu Çaldağı’ndan çok daha büyük bir nikel rezervine sahip. Şirket Genel Müdürü Simon Purkiss, 18 Kasım 2004 tarihli basın bildirisinde “Mokra Gora yatağındaki cevherin Çaldağı cevherlerinden çok daha çabuk solüsyona geçtiğini, yatağın çok büyük gelecek vaadettiğini ve çok iyi bir jeolojiye sahip olduğunu” söylüyordu. Ancak şirketin Sırbistan’da gördüğü büyük tepki ve bölge halkının karşı koyuşu dolayısıyla planları burada da yürümedi. Hatta burada halkın karşı koyuşu silahlı tavra bile dönüşecek kadar ileri gitmiş, ünlü Sırp sanatçı Goran Bregoviç düzenlediği konserlerde ülkesindeki çevre sorunlarına dikkat çekip, halkın karşı koyuşuna destek olmuştu. Böylece olay uluslararası boyutlar kazanıp Greenpeace’in de devreye girmesine kadar gelişti. Sonunda Sırbistan Enerji Bakanlığı, şirketten “Bakanlığa müracaat etmesini ve bu müracaatta ellerindeki iznin usulsüz olduğunu itiraf edip bu sebepten kendilerine verilen bu iznin iptal edilmesini istemesini” talep etti. Şirket çaresizlik içinde bunu yaptı. Bakanlık da buna karşılık şirketin maden yatağı haklarını elinde tutmasına izin verdi, ama “işletme izni” ve “çalışma ruhsatı” vermedi.
Yani, önceki adı ile Bosphorus, şimdiki adıyla Sardes şirketinin bağlı olduğu asıl şirket European Nickel şirketi, böylece 2005 yılında Balkanlardan tamamen kovuldu. Bu gelişmelerden sonra, bu proje şimdi Türkiye’de ve Turgutlu’da denenmek isteniyor.
Dünyada ilk ve tek Turgutlu’da
AB ve Dünya Bankası gibi kuruluşların Avrupa’nın göbeğinde bir çevresel faciaya göz yummaması nedeniyle Avrupa ve Balkanlar’da umudunu yitiren İngiliz European Nickel (ENK) şirketi, gözünü Türkiye’ye çevirmişti. Şirketin Genel Müdürü Simon Purkiss’in bu projeyi “Dünyada ilk defa olarak Türkiye’de uygulayacağımız bir teknoloji” diye tanımlamasının asıl nedeni de bu. Ama dünyada ilk defa Turgutlu’da, dolayısıyla Türkiye’de uygulanmak istenmesinin nedeni, bu projeye dünyanın hiç bir ülkesinde onay, şirkete de bu projeyle çalışma izni verilmemiş olması nedeniyledir. Dolayısıyla Purkiss’in bu sözlerini, “Eğer AKP Hükümeti’nden izin alırsak…” şeklinde okumak gerekir. Türkiye ve Turgutlu halkının kobay olarak kullanıldığı Çaldağı’nda nikel madeni çıkartılmasına sesini çıkarmayan hükümet, firmanın burada düdüğünü öttürmesine de izin verdi. AKP’li Turgutlu Belediyesi de şirketle iyi ilişkiler içinde.
European Nickel, şirketinin kolu olan Sardes maden şirketini VTG Madencilik’e devretti. Madeni satın alarak Çaldağı’ndaki pilot maden tesislerini devralan yeni şirket VTG Madencilik, bir süre önce Çaldağı ormanında ağaç katliamına başladı.
Kaynak : Turçep (Turgutlu Çevre Platformu) raporundan
www.dunyalilar.org